Gönderi

152 syf.
·
Not rated
·
Read in 4 days
Ön bilgi: Helenistik dönem okumalarımın da sonuna gelmiş bulunmaktayım. Önemli bazı filozof ve eserlerini özellikle okumaya çalıştım. Aralarından birkaç mühim eserini atlamış olabilirim; ancak çok sonraları atladıklarıma dönüp bakmayı düşünerek de artık Orta Çag, Yeni Çağ ve sonrasına geçebiliriz. Söz konusu filozoflar ise Cicero, Seneca (#188765912), Epiktetos (#188990219), Marcus Aurelius (#189527519) ve Sextus Empricus'tur (#189615556). Bu incelemede Cicero’yu ve okuduğum eserlerini ele alıp; ardından diğer filozoflardan da benzer şekilde inceleme paylaşımı yakın zamanda yapıp artık yeni döneme geçişi gerçekleştirebilirim. - Cicero ve Düşünce Altyapısı - İ. Ö. 106’da zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ve dönemin şartlarına göre en iyi eğitimi almış bir şahsiyettir kendisi. Phaidros, diodotos, philon gibi önde gelen hocaları olmuştur. Roma’nın birçok kademelerinde görev yapmış ve konsüllüğe kadar da ilerlemiş. Bu yıllarda yaptığı en iyi icraat ise catilina isyanını bastırmak idi. Bu sadece devlete olan isyan değil, cicero’ya karşın da bir tuzak idi. Nihayetinde idam edildiler. Ancak konsüllük görevi biter bitmez, bu idamda parmağı olan herkesin sürgün edilmesine karşın çalışmalar başlatıldı. Bunu kaldıramayan cicero ise iradesiyle Roma’dan çıktı. Kilikia valisi olarak merkezden uzaklaştı. Kaynaklarda ise gittiği bu yeri, en iyi şekilde yönettiğini göstermektedir. Bir yıl sonra ise tekrardan İtalya’ya döndü. Fakat mahkum edilenler listesine çoktan girmişti ve kaçmaya çalıştıysa da 64 yaşında öldürüldü. - Cicero Düşüncesini Oluşturan Kaynaklar - Her şeyden önce Helenistik dönemde, en çok öne çıkan stoacılıktır. Dünyevî unsurlardan sıyrılma, dünya ve bizatihi ölümün kendisini değersiz ve korkulamaz görme, zevk ve sefadan arınma, bedensel değil ruhun öne çıktığı, doğaya uygun bir kader anlayışı ile yaklaşım sergileyen bir düşüncedir stoa. Dikkat edilirse kimi yönlerden, tasavvufla da benzer içeriklere sahiptir. Nitekim kendileri için bilgiden çok, eylem ön plandadır. Öyle ki biz bunu Aristoteles’in ahlak anlayışında da görebiliriz. Bilhassa Sokrates’in bilgelik anlayışına da karşı gelen Aristo, “Eudemos a Etik” adlı eserinde, özelikle de ahlâkî konularda, eyleme dökülmeyen hiçbir şeyin bilgi olarak kalmasıyla bir değer ifade etmeyeceğini söyler. Cicero’nun yaşadığı topraklara stoacılık epeyce yayılım da göstermiştir. İşbu Roma’nın hukuk kurallarını dahi şekillendirmiş. İyi yetiştirilmiş ve önde gelen birçok isim de hakeza stoacıydı Roma’da. Bunlardan biri de dönemin imparatoru Marcus Aurelius’dur. Nitekim Kendime Düşünceler eseriyle de günümüze dek güncelliğini korumuştur. Dönemin bir başka felsefesi olan Epikürcülük ise Roma’da tutunamamıştır. Bunun en büyük iki nedeninin ise aşırı maddeci görüşlere sahip olmasıdır. Roma’daki en önemli temsilcisi Lucretius’tu ve henüz şiir kitabını dahi bitiremeden İ.Ö. 55 yılında ölmüştür. Dolayısıyla hayatı hakkında da pek bilgi bulunmamaktadır. Daha çok düşüncenin kurucusu olan Epikuros’un yazdıklarından, pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Ona dair bazı bilgileri ise Romalı Cicero ve Yunan tarihçisi Plutarkhos’tan gelmektedir. Öyle ki daha çok eleştiriye tabi tutmuşlardır kendisini ve bu şekilde onların da düşüncelerinden bazıları aktarılmıştır günümüze dek. Dönemin diğer bir felsefesi olan Septisizm, yani kuşkuculuğa baktığımızda; hiçbir kesin bilgiye ulaşılamayacağı ve tüm bilgilerin şüpheli olduğunu ortaya atan düşünce ile karşılaşmaktayız. Phyrhon, Timon, Aenesidemos ve Sextus Emprikus gibi temsilcilerini içinde barındırır. Kısacası bu 3 felsefe ürünü, Cicero’nun düşüncesini şekillendirip; referanslar verdirtmiştir. --- Bundan Sonrası Spoiler İçerebilir --- - Okuduğum Eserleri Üzerine - | Stoacıların Paradoksları “Sadece onurlu olan mı iyidir?” Cicero buna hayır diyecektir. Kendisi tikel ve tümel farkını önce irdeler ve fani şeylerin bireye manevi hiçbir şey katmayacağını öne sürer. Para ve güzellik gibi görece şeyler dahi kaybolabilir şeyler olduğuna göre, üstün bir kişilik edemeyeceği de ortadadır. Bu yanılgıya kapılanları ve zenginliğine dem vuranları gören Cicero, sert bir şekilde karşı çıkıp argümanlarını öne sürmüştür. Kısaca önce bazı şeyleri ayırt etmesini öğrenin de sonra eleştirin demeye getirir kısaca. Son olarak bu paradoksta, Epikürcülerin “zevk” savına da karşı çıkarak, zevkin madde ile örtüştüğü, dolayısıyla da onurlu olmaya katkı sağlamayacağını ortaya koyup, iyiliğin terazisine konulmayacağını saptar. “Erdem mutluluk için yeterli midir?” Mutlu olmak için erdemli olmak gerektiğine burada Cicero dikkatleri çeker. Tıpkı Platon’da olduğu gibi. Buna sahip olmanın ön koşulu ise kendi benliğin sahip olduğu şeylerden ileri gelmesindendir. Bilakis maddesel ve arazların bizlerde var olması ile erdemli olunamaz. Nitekim Cicero’nun kendisi de zaten zenginliğinden yola çıkarak, bu gibi maddesel şeylere cephe almadığını sadece gereğinden çok değer biçmenin ve tümel, tikel ayrımının yapılmamasından kaynaklı olarak Aristoteles’in “ölçülülük” esasına uygun davranılmamasına dikkati çeker. “İşlenen suçlar ve yapılan doğrular kendi içerisinde denk midir?” Örnek üzerinden gidilecek olursak, mesela “güzellik” kırışabilir, çirkinleşebilir veya estetiğini kaybedebilir, fakat güzellik kazandıran kavram ortadan kaybolmaz. Cicero bunu hukuk üzerinden incelerken, bir maktulün alması gereken ceza yönünden, kişinin yaptığı yanlışın derecesine göre hüküm giydirilmesini belirtir. Yani güzel olan bir tablo ile fuarda daha alt bir tabloyu çalmak arasında suç bakımından fark yoktur, lakin derece bakımından ayrım vardır. Burada suçun eşitliği değil, suça verilecek adalet yönünden bir bakış açısı bulunmaktadır. “Kişi aynı anda hem aptal hem de deli olabilir mi?” Burada Cicero, aptallık ile deli kavramının farkını gözetir. Nitekim aptal ona göre, akıl gücü istenilen seviyede olmayan; deli ise zıtlıkları ayırt edemeyendir. Böylesi durumda henüz iyi ve kötünün dahi ayrımını yapamayan anormal biri olurken; aptalın da normal zekâya sahip olmayışından ötürü de aynı düşünce ile sorgulanması gerektiğini belirtir. “Bilgeler hür, kölelerse aptal mıdır?” Cicero, bilgenin özgürlüğe ulaşmadaki o isteklerini hakimiyet altına alıp; ölçülü şekilde yaşayıp ulaşabilirliğine karşın; şans ve kaderle tayin edilmiş, özelliklerden ileri gelerek bireyin kendisinde olmayan şeyler ile övünüp bunlardan yola çıkarak bilge olacağını düşünüyorsa, yanılıyordur tezini savunur. Aksine böyleleri tastamam bir köledir Cicero düşüncesine göre. “Yalnızca bilgeler mi zengindir?” Hür olabilmek için gereken maddi şeylere olan kanaât ile bir yaşam asıl zenginliktir, saptaması yapar Cicero. Gereğinden fazla istemekse ahmakçadır. Asıl zenginliğin ise erdemli olmaktan geçtiğini belirtir. Nihayetinde bu erdemli oluş kişinin sosyal hayatını da vakurlu kılar. | Yasalar Üzerine Esasında Cicero bu eserinde, yasa terimini bireyin zihninde yer alan kanunların da ötesinde tasarımlar olduğunu söyler. Doğal hukuk ile dönemin Roma hukukunu çokça birlikte ele aldığını görürüz bu eserinde. Yasaların nasıl kavranması ve ne gibi görevler üstlendiği hususunda dikkatleri çeker. Asırlar önce yazılmış olan bu hukuksal kitabın, günümüze de ne denli hitap ettiğine karşın şaşırmamak gerekir. Nitekim şartlar değişir ama insanın duygu ve düşünceleri pek değişmez. Temelinde yine aynı kapılar gizlidir. | Devlet Üzerine Kaynaklarda geçtiği üzere bu eser günümüze eksik ulaşmıştır. Cicero bu çalışmasında, dönemin Roma’sını da şekillendiren isimlerden biri olmasıyla beraber, anayasal kuramlarını da burada açıklamıştır. Bununla birlikte Platon’un Devlet adlı eserini de temelde örnek almıştır da diyebiliriz. Öyle ki diyalog şeklinde kaleme aldığı birkaç eserinden biri olup çıkmıştır. Mesela kendisi de devletin bir kralsız olamayacağını, ancak uzun vadeli de kalmaması gerektiğini öne sürer. Öyle ki Platon’un da tabiri ile titanlar türer, oligarşi ortaya çıkar ve diktatörlükle de sonuçlanır. Aynısını bir de halkın aşırı özgürlüğüne de eleştiriyi yapar Cicero. Bilhassa gereğinden fazla özgürlük anarşi ve kölelik getirir. Herkes her şeyi yapabilme gücü elde edince de ortada kişi hak ve hukuktan da bahsedilemez. | Dostluk Üzerine Platon’un Sokrates’i ve diğer yan karakterleri konuşturup diyaloglarını nasıl ki sıraladıysa; Cicero da Laelius’u konuşturarak düşüncelerini aktarır. Ona göre dostluğu tadabilen sadece bilgelerdir. Bunu da iyi insan oluşuna yani erdemliliğine vurgu yaparak temellendirir. Dostun sevincine ortak olmak gibi, hüznüne de kayıtsız kalınmaması, bir elmanın diğer yarısı gibi görmeyi, Erikson’un kişilik gelişim kuramında belirttiği o başarılı kimliğe sahip olup yakınlık aşamasına gelip dost bulurken; tam sadakate bağlılığın ön plana çıkması gerektiği gibi benzer düşünceler ortaya atılır. Dikkat ederseniz dost dediğimiz birçok kişi vardır ki en ufak eleştiriyi bile kabul etmez. Esasında bu dostluk da değildir, bir yanılsamadan başka! Bilhassa dostlar birbirini yapıcı eleştirir ve gücenmezler. Aksine minnettar kalır. Öyle ki Cicero da aynen şöyle der; “dostun hatalarını görmezden gelen, onun uçuruma yuvarlanmasına neden olur.” Peki ya dostluğu dostluk yapan fayda mıdır? Kesinlikle hayır. Bu olsa olsa Kohlberg’in bahsettiği “saf çıkarcı” anlayışa girer. Binaenaleyh dostluğu belirleyen en önemli unsur Kant'ın niyet anlayışında yatarken; bu detay gözardı edilemez. | Yaşlı Cato ve Yaşlılık Üzerine Cicero, görüşlerine değer verdiği yaşlı Cato’ya burada mikrofon uzatır. Okurken; günümüz huysuz yaşlıları da gözümün önüne getirmiştir. Kendini bilen yaşlılar her zaman baş tacıdır. Salt yaşa göre saygınlık bekleyenler, görünürde var olan yanıltıcı saygı ile ancak avunabilirler. Eserde de geçtiği üzere bir yaşlı nasıl olmalıdır, olmamalıdır ve davranış dizileri ele alınmıştır. Mesela açgözlü oluşlarına akıl sır erdilememektedir. Kim edebilir ki! Gördüğüm birçok yaşlının, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaları, benim zihnime format çektirtiyor adeta. Elbette hor görülmemesi lazım, kim bilir belki hor görüleni o an geldiğinde yaşarken bulup hayıflanabiliriz de. Benim derdim bu hususta aşırıya kaçanlarda. Öyle ki bu açgözlülükleri salt kendilerini etkilese yine gam yemem. Ama yok! İlla ki çevresindeki herkesi etkilemek gibi bir vazife bilmişler. Kitapta da geçtiği üzere; somurtkan, kaygılı öfkeli vb. Olgulara sahip olanlar da bulunmakta. Fakat günümüzde dahil bunun yaşlılıkla ilgili olduğu düşünülür. İşte bu empoze edilmiş bir basmakalıptır. Neden mi? Tabi ki de tüm bu düşünce ve davranışlara sahip olanların tek nedeni yaş değil, karakterinden de ileri gelen şeylerdir de ondan. Dikkat ederseniz, yaşlılar eleştiri üstü görülür. Çünkü yaşlıdır. Argümana ve rastlanan duvara bakar mısın? İyi de en başında dahi bir set çekilirse, ne zaman karakterler eleştirilip; doğruya evritilebilir ki! Kısacası kitapta da değinildiği üzere; “insan ne beyaz saçıyla ne de yüzündeki kırışıklıkla hemen bir saygınlık kazanabilir; son dönemine onurlu bir şekilde varılan bir ömür, saygınlığın nihai ürününü elde eder.” Nokta. | Tanrıların Doğası Cicero burada evrenden hareketle Tanrı düşüncesine varmaya çalışıyor. Madem ki insan en üstün varlıktır da neden yoktan var edemiyor, evrenin seyrini değiştiremiyor, göksel cisimlere dek hiçbir müdahale edemiyorsa; bu bir üst aklın yani Tanrı’yı gerektiğini zorunlu olarak ortaya koyduğunu belirtir. Bilhassa Tanrı anlayışı yoksa, tabiatta insandan daha üstün ne olabilir ki? Diyor. Bunu da aklın yalnızca insanda oluşuna bağlıyor. Kendisinden üstün hiçbir şeyin olmadığını da düşünen kimseleri sertçe eleştirip; kibir abideleri olarak da atfeder. Kısaca evrendeki olgu ve olaylar, zorunlu olarak insan üstü bir varlığı da işaret ettiğini işlişler | Şair Archias Savunması Yunan şairin, Roma vatandaşlığından çıkarılması sürecini Cicero ele almıştır. Hatta bizzat savunmasını da yaparak. Nitekim kendisi en başta da dediğim gibi, dönemin en iyi hatip ve hukukçularından biridir. Sadece bir savunma değildir bu. Edebiyata olan övgü de ön plana çıkıyor. Örneğin savunmada, edebiyatın olmaması demek geçmişe yakılan mumun söndürülmesi gibi bir duruma mahal açacağından bahseder Cicero. Böylesi durumda ise karanlıkta kalan bir kadim anlayış ortaya çıkmış olur. Bununla birlikte edebiyatın güncel zamanı da koruyup kolladığı, buzlu havalarda bir battaniye görevi gördüğünü, gurbetlerde derttaş, gençliği besleyen ve yaşlılığa derman olan bir olgu olarak görür.
Yasalar Üzerine
Yasalar ÜzerineMarcus Tullius Cicero · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016947 okunma
·
320 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.