Gönderi

224 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 saatte okudu
% 99 Cacao Noir Absolu...
Latin Amerika edebiyatından farklı bir anlatı okumak için seçtim bu romanı. Anlatı tarzına dair merakımı gidermek için okumaya sevk olunca ben ne okuyorum olmadım değil; anısal belleğime göz kırpan, iştahlandıran mini tatlar tam kalkmak üzereyken tuttu kolumdan, ekleyeyim bitirdiğimde beni etkileyen şeyler hatırına sıkılarak üstünkörü okuduğum ilk 10 sayfaya da dönüp hakkını verdim. Romanda kurgu, De la Garza ailesine ait geleneklerin, yemek kültürünün tariflere eklemlenmesiyle biçimlenmiş. 12 Hayvanlı Türk Takvimi gibi 12 ay üzerinden her aya bir tarif ve bu tariflerin arasına paylaştırılmış kırsalda, Devrim zamanlarında çiftlikte yaşayan çok kadınlı bir ailenin yaşamöyküsü. Ocak ayı Noel Tortaları ile başlayıp aralık ayı Ceviz Soslu Biber Dolması ile bitiyor. Her bölüm nostaljik tarif defterlerimiz gibi malzemeler, tarif ile başlıyor. Beni bir zaman tüneline soktu bu tarz çünkü bizim ailedeki kadınlarda ve hatta bende, henüz dijitalleşmeden önce öznel başlıklarıyla (annemin keki, gül ablanın misafir pastası, iyileştiren çorba...) yemek ve tatlı tarifleri olan defterlerimiz vardı. Tarifler çalakalem yazılmış olup sayfaların orasına burasına gündelik veya duygusal şeyler karalanmış olurdu. Annemin defterinde tarifler, kasap, sütçü bilgileri yanı sıra ailedekilere dair önemli iyi ve kötü olayların adları ve tarihleri sıkıştırılmış; benimkinde ise tariflerin yanı sıra şarkı sözleri, şiirler vardı :) Laura Esquivel'in bu ilk romanı, tam da böyle bir defterden roman olmuş. Günlüklerden, mektuplardan oluşan romanlar vardır fakat ailenin öyküsünün fasulyeler, çikolatalar arasında anlatıldığı tarif defterinden oluşan -özgün ve etkileyici bulduğum- bir roman türüyle ilk kez karşılaştım. Mekânsal olarak mutfak ve yemeklere dair her şey ailenin ve daha çok kadının kültürel hafızası denilebilir. Kimi yemekler ve uygulayıcıları ailedeki kültürel aktarıma, birleştiriciliğe farkında olmadan büyük katkılar sunar. Falanca ekmek ille de anneniz filanca börek ille de teyzeniz tarafından yapılır. Sihirlidir ve başka kimse öyle yapamaz, onu yerken sizdeki duygu, tadın damağınıza yerleşmesi gibi dimağınızda da kira ödemeden yaşar gider. Uygulayan kişi usta-çırak ilişkisiyle aileden yetişen birine bunu informel şekilde aktarır. Romanda kurgunun odağındaki Tita kızçemiz de bebekken mutfakta bitivermiş; acıkması, ağlaması mutfaktaki pişirme saatlerine programlanmış. Nacha'dan devraldığı pişirme geleneğini bir teyze olarak Espanza'ya aşılamış. Tita'nın kız kardeşinin aklımda kalan deyişiyle Tita ölse bu yemekleri artık pişiren olmasa aile kültürümüz yok olacak, ailemizden geriye bir şey kalmayacak, sözleri aile ve yemek kültürünün birleştiriciliğini; aktarımın aileyi yaşatan bir olgu olduğunu gösteriyor. Bu kitapta sevdiğim bir izlek yemeklerin ve duyguların birbirine geçtiği, ikisinin de aynı kimyanın sonucu olduğudur. Kısık ateşte dikkatini ve ruhunu vererek pişirdiklerimiz ile aceleyle harlı ateşte özensiz pişirdiklerimizle çıkan sonuç yaşamdaki ve ilişkilerdeki sonuçlara denktir. Romandaki ana izlek kadının birey oluşunu reddeden gelenekçiliğe, sisteme kafa tutuş ve bu mücadeleden iyi-kötü payını alan anne ve kızlarının yaşantısı üzerinedir. De la Garza ailesindeki katı bir gelenek farklı şekillerde gong ifade olarak romanda yinelenir. En küçük kız asla evlenemez ve anne ölünceye dek anneye bakar sözlerini söyleyen Elena Anne, kızlarından itaat bekleyen travmatik tepkilerle kızlarını yetiştiren bir annedir. Anne, gençliğinde ailesinin sabitfikirliğinden çok çekmiş, hayat ve aile kurbanı olmuş lakin kaderini kızlarına hunharca dayatma eğilimli. Makus kaderi üstlenecek en küçük kız Tita ise aşıkı Pedro ile epik aşıklara dönüşüyor. Çünkü Tita'yi istemeye geldikleri gün Elena Anne bu katı aile geleneğinden ötürü elimizde ablası var teklifinde bulunuyor. Bahtı evin kızlarınınki kadar kara olan hizmetçi Chencha tanık olduğu bu olayı "aynı şey değil ya! Enchilada isteyen birine Taco verilir mi?" diye yorumluyor. Bu aile faşizmine Tita'nın bakış açısı şu sözleri ile sunuluyor: "...biri çıkıp da bu aile geleneğini kimin başlattığını kendisine söyleyebilse minnet duyacaktı. O parlak zekâlı kişiyle bir tanışsa, ona kadınların yaşlılıklarında rahat etmeleri için düşündüğü bu mükemmel planın bir dizi kusuru olduğunu söyleyecekti. Eğer Tita evlenmeyecek ve çocuk sahibi olamayacaksa, yaşlandığı zaman ona kim bakacaktı? Bu konuda bir çözümü var mıydı? Yoksa, annelerine bakmak zorunda olan kızların, annelerinin ölümünden sonra çok yaşamaları beklenmiyor muydu? Peki, evlenmiş ama çocuğu olmamış kadınlar ne olacaktı? Kim bakacaktı onlara? Bilmek istediği bir şey daha vardı: Hangi araştırmalar sonucu anneye bakmak için en büyük kızın değil de, en küçük kızın uygun olduğuna karar verilmişti? Bundan etkilenen kızlara bir kez olsun ne düşündükleri sorulmuş muydu? Madem evlenmelerine izin verilmiyordu, en azından aşkı tanımalarına izin veriliyor muydu? Yoksa bu da mı yasaktı?" (s. 12-13) Elena Anne, kızlarını "ağaç dalı kompleksi" ile budamaya çalışırken bir kızı armut gibi dibine düşmüşse de Tita ve Gertrudise balta işlemeyen asi dallardır. Tita tetikleyici kötü olaylar vesilesiyle "anne" zincirlerini kırarken Gertrudise de evden kaçar kötü yollarda bir süre hırpalandıktan sonra Devrim ordularında kadın bir general olur. Kadınların yaşamında, kararlarında özgür seçim ve eğitim hakkını destekleyenlerden biri de Doktor John'dur. Bu karakteri okurken kişisel bir yakınlık hissettim ve kurguda pasif rol oynamasına biraz üzüldüm diyebilirim. Romandaki büyülü gerçekçilik akımının dozu ve kullanılışı sevilesi: Tita'nın gözyaşlarını sel gibi akıttığı sırada yaptığı yemek nasıl herkesi zehirliyorsa aşkla, huzurla ışıldarken yaptığı yemek de davetlilerde afrodizyak etkisi oluşturup tutkuyu paylaştırıyor. Başka bir örnek ise kötü karakterlerin ölüm şeklinin ve ölüm sonrasının yansıtılmasının ele alınışı gerçeğe göre abesle iştigalken romanda olur mu olur sıradanlığını başarıyla yakalamasıdır. Yer yer masalsı anlatıma sahip romanın; Tita'nın, bizim Asel (Asya) gibi aşk mı, sevgi mi sorgulamalarının nihayetinde bir seçimle birden Kerem ile Aslı halk hikayesinin sonuna dönüşüvermesinden pek hazzetmedim. Kitabın adının "Acı Çikolata" olması elbette habercisiydi bu sonun ve birçoğumuza göre çikolata acı olmamalıydı öyleyse o bir çikolata olsa da yemesek de olurdu. :)
Acı Çikolata
Acı ÇikolataLaura Esquivel · Can Yayınları · 20193,335 okunma
··
1.117 görüntüleme
UFUK okurunun profil resmi
Eline sağlık, başarılı olmuş.
miyân ◇ okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ufuk. 🙏☘️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.