Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

116 syf.
10/10 puan verdi
·
5 saatte okudu
Bir Yabancının Portresi
"Tüm iyi hikayeler iki şekilde başlar: ya şehre bir yabancı gelir ya da biri bir yolculuğa çıkar." Bazı hikayeler ise iyi olamayacak kadar zorunluluktan, tekdüzeliğin bulanık suyundan, içine bir defa girdi mi nasıl çıkılacağı anlaşılmayan karamsarlığın temelsiz pesimistik penceresinden yazılmasıyla çevremizi kuru bir çaresizlikle sarar, bizi kendi yapışkan yapılarına katmanlılık dahi yaratmadan doğrudan çekerler. O hikayelerde şehre gelen yabancı yabancıdır, yolculuğa çıkan kahraman ise bir başka kahramanın piyonundan ötesi değildir. Kalıplaşmış anlatıların beklentisel tekdüzeliği, deneyselliğin bulmacalar ve kurgular arasındaki doğumu, modernizmin kimliklerin ön plana çıkmasına zemin hazırlayan baş kaldırısı, zamansız anlatılar söz konusu olduğunda beklenmedik bir felaket nasıl yarattığı baskınlıkla herkeste bir ciddiyet, anlaşılmaz bir boyun eğiş ve teslimiyet hissi yaratırsa kendini öyle bir sarsıcılıkla var eden kolektif hitapları tüm bu yapılardan ayırma fırsatı sunar. Bu hikayeler, kayboluşun bilinmezliğinin davetkâr gücünü, çözülmesi gereken cinayetlerin heyecanlı gelişmelerinin sürükleyiciliğini kendinden dışlayarak saf hüzne hizmet ederek bazen bir yaratış, bazense bir paylaşış ortaya koymak isterler. Kaybolmaktan endişe eder, yabancılık çeker, çaresizliklerini en baştan savma hareketlerle tamamlamak mecburiyeti içindedirler. Bay Linh hiç kaldırım değiştirmeden, dümdüz burnunun doğrultusunda yürüyor. Asla kaldırım değiştirmeyeceğini söylüyor kendi kendine, bu sayede asla kaybolmayacak. Yatakhanenin yer aldığı binayı bulması için geri dönüp yürümesi yetecek. (Claudel, 2007, s. 17.) Kaybolmanın endişesi yabancının tüm varlığında saklıdır, zira yabancı oluş aslında harflerin dizimi ve doğası gereği uyumsuzu, dışlanmışı, ait olmayışı temsil etme tabiatına sahiptir. Yabancı gelince hikayemiz bitti mi? Elbette hayır... Yaşam bitmediyse hikaye, hikaye bitmediyse yaşam da bitmemiş demektir bizim başına buyruk dünyamızda. Birden dinamik bir geminin içine atılır, yaşamının 6 haftasını gemide bırakmış bir "yabancı"nın yanına izleyici atanırız. Burada kendimizi -Barthes'in terimiyle- "sporadique" bir topluluğun içine dahil olmuş gibi hisseder, rüyanın ve gerçeğin yerini kabusa bıraktığı bir yaşam gürültüsüne misafir ediliriz. O sırada bir odanın penceresi açıldığında dışarıdan sürükleyip getireceği belirsiz akışının üzerimizde yaratacağına benzer bir meraka kapılır, denizin ötesindeki kara parçasına ulaşmayı bekleriz. Belirsizliğin dinamik yüzeyi zamanla deforme olurken bambaşka bir dilin yabancısı olarak etrafımızı sarmış hâlde buluruz yeniliği. Bundan sonra karşımıza yitirilişle ve kayboluşla kırılmış, anlaşılmaz sözlerden çekingen anlamlar çıkarmaya çalışan bir yabancının portresi açıktan açığa serilir. En ufak bir sevgiye ve anlayışa tutunan, gözlemlerinden çıkardığı anlamlar kadar genişleyen zihninin içinde beslediği kederi, ülkesi, o cennet ülkesi (ki her ülke birer cennet örneği olarak var edilebilir) yerine yok olsun isteriz. Yeni ve zor bir hayatın başlaması söz konusu olsaydı belki bu ismi, coğrafyası, gelenekleri bilinmeyen ülkenin bir kokusu ve bir belleği olurdu. Ne var ki anlamsızlığın ve değişimin içinde boğulan bir öznenin kendini özne olarak duyumsayabilmesi için en büyük arayışı sevgidir. Bu sevgiyi ortak bir sözsel dili paylaşmaksızın yalnızca sadakakle temellendiren bir dostla ve gücünü kendisine veren, onu ayakta tutan torunuyla sağlar. Tablonun aydınlığı, umutsuzluğun içindeki harekete geçirici umudu burada başlar ve başladığı gibi biter. İlahi anlatıcının bize sunduğu gerçeklerin tutarlılığından şüphe etmeye başlar başlamaz hikayenin akışın tarafından olayların içine çekiliriz. Anonimleşerek evrenselleşen bu deneyimimiz bizi yer yer yabancının yaşadığı tipik göçmen çaresizliğiyle, kendine benzeyenden ayrılmaya çalışma çabasıyla ve kültürü için gösterdiği melankolik sadakatle yüzleştirir. En sonunda da tek dayanağı ve enerji kaynağı olan torunu hakkındaki travmatik gerçeği yüzümüze çarparak bu dertli novellayı sonlandırır...
Bay Linh ve Torunu
Bay Linh ve TorunuPhilippe Claudel · Doğan kitap · 200726 okunma
·
376 görüntüleme
Müşerref okurunun profil resmi
Ablamm ne çok özlemişim senin incelemelerini😍Bu yazarın Gri Ruhlar kitabını okuma listeme almıştım ama henüz kitabı almaya fırsatım olmamıştı. Şimdi bu yazarın farklı bir kitabını senin incelemende görmek ve böyle yine her zamanki gibi zevkle okuduğum bir inceleme olması çok doğru bir seçim yaptığımı gösterdi. En kısa zamanda bu kitabı ve Gri Ruhlar’ı temin edip okumaya başlayacağım. Kalemine, yüreğine sağlık. Keyifle okudum.😍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.