Gönderi

136 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Badem Badem, Diye Haykırıp Salatalık Satan Bir Yalancı Asra
50 yıl eve kapanıp sessizce protesto yapıp gül yetiştiren bir adam... 35 yıl topluma ayak uyduran bir Sitare... Biri asrın kirine direnip baş kaldırıyor. Zihninin ve kalbinin kabul etmedigini reddediyor. Öbürü bir lağım çukurunda mı boğuluyor yoksa bir okyanusta mı yüzüyor ondan bile haberi yok. Yedi Güzel Adamdan biri olan Rasim Özdenören'in kitaplarını çok merak ediyordum fakat hiçbir kitabını okumamıştım şimdiye kadar. Yazar iki ayrı insanın hikayesini aynı kitapta anlatmış. Gül yetiştiren adamdan, Sitarenin hayatına geçiyor. Gül yetiştiren adamın bir davası bir gayesi var. O bir gerçek Müslüman ve zulme boyun eğemiyor. Çağ değişiyor ve güya "Elhamdülillah Müslüman'ım" diyen insanlar elini kolunu sallaya sallaya şirke, kötülüğe tabiri caizse fasıklığa giriyorlar. Camiler boşalmaya, pavyonlar dolmaya başlıyor. Velhasıl medeniyet adı altında asıl medeni hayattan yozlaşmış bir nesil türüyor. İşte Rasim Özdenören'in deyimiyle "Susuyordu âdil dememek için zalime" gül yetiştiren adam. İzdivaca cekilmişti. Bir şiirin mısraları var dudaklarında, biliyorum: "Susmanın kalesine sığınıyorum Önümde karanlıktan duvarlar Sırtımda insan yüklü bir gök var." Susmanın kalesine sığınmıştı. Küsmüştü bu nesle gül yetiştiren adam... Evden dışarı çıkmıyor ve bahçesinde onun Peygamber'i güzel kokuyu seviyor diye güller yetiştiriyordu. İnsanların şerrinden kendini koruyordu. Çünkü biliyordu ki insanın en büyük fitnesi meşru olmayan davranışı insanlara izleterek meşrulaştırmaktı. Bu illüzyonu izlerse işte o zaman mahf olacaktı. Gül yetiştiren adam bazen şüphe ediyordu. "Dava dava" diye acaba kendini mi kandırıyordu? Onunki sessiz bir protesto değilde acaba bir kaçış mıydı? O böyle düşüne dururken Rasim Özdenören, Sitarenin hayatını anlatır o arada. Sitarenin hayatını okumaya başladığımda an sonunu çok iyi tahmin ettim. Sitarenin hayatının anlatıldığı kısım baştan sonu belli olan ucuz bir roman gibiydi yani. Fakat gül yetiştiren adamın hikayesi merak uyandıran ve sonu tahmin edilmesi zor olan bir hikayeydi. Sitare bu nesle ayak uyduruyor. Gayet (güya) modern bir hayat sürüyor. Hastalıklı kocası Çarli ile evlenmesinin sebebi Sitareye sorulsa "Ona acıdığım için evlendim" der. Elaleme sorulsa "Parası için onunla evlenmiş" derler. Çevresi insan kalabalığıyla dolu ama aynı zamanda yapayalnız. Samimiyetsiz dostluklar, dalkavukların iltifatları ve menfaate aç nefeslerini Sitarenin üzerine yöneltmiş insanlar. Tabi aynı samimiyetsizlik, aynı dalkavukluk, aynı menfaatçilik Sitarede de var. Ama onlardan bir farkı vardı Sitarenin: Bu saçmalığa katlanabilme kabiliyeti azdı. Biliyorum belkide çok kez şu şiirin mısraları dökülmüştü Sitare'nin dudaklarından: "Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu Her şey bir makine düzenine gidiyor - düzen diyorlar beni çağırıyorlar - Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz." Kendisi değildi Sitare, bedeni, hareketleri, düşünceleri, konuşmaları kısacası hiçbir şeyi ona ait değildi. Batıdaki insanların "kopyala, yapıştır" haliydi. Sadece o değil çevresindeki bütün insanlar öyleydi. Bu yüzüne canımlı cicimli konuşup arkasından atıp tutan, dostum dediği insanlar onu boğuyordu. Hergün partilerde, eğlence alanlarında, alkol içerek içini susturmaya çalışıyordu; kalbinin sesini dünyanın sesiyle bastırmaya çalışıyordu. Ama nafile... insanların içi susmaz. O yastığa başımızı koyduğumuz ana kadar her şey yolundayken ondan sonrası kalbimizin bize yaşattığı bir cehennemdir. Dayanamıyor Sitare intihar ediyor... Kitapta geçmiyor ama biliyorum sitarenin en son okuduğu şiirin mısraları Karanlık Duvarlar'dandı. Şöyle diyordu siir: "Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik." Bu mısralara Dayanamıyor Sitare biliyorum. Bunun için intihar ediyor. Ve akla kitabın başında geçen şu cümle geliyor: "Şehrin bir yerinde birileri ölüyor, ne korkunç." Ondan sonra ne mi oluyor? Her intihar vakasında olduğu gibi ardından kalan insanlar hayatına olduğu yerden devam ediyorlar hiçbir şey olmamış gibi. Hatta Sitare evli olduğu halde ona ilanı aşk yapan aşıkları iki güne kalmadan Sitare'nin dostlarından biriyle evleniyor. İki gün evvelinde aşığı olduğu sitare ölmemiş gibi hatta hiç var olmamış gibi... Peki gül yetiştiren adam kendi iç muhasebesinden kurtuldu mu? Bir gün evine gelen torununa yarın sabah namazına beraber gidelim mi diye sorar. Çocuk heyecanla kabul eder. Sabah olur. Abdestlerini alıp çıkarlar. 50 yıl... tam tamına 50 yıl sonra ilk defa insan içine karışıyordu gül yetiştiren adam. Bakıyor ki her şey fazlasıyla değişmiş. İnsanların kafasında sarık yok, fes yok ya çıplaklar yahut fötr şapkalar var. Arabalar görüyor, duvarlara asılmış ilanlar. Velhasıl hiçbir şey 50 yıl evvelinde ki gibi değildi. Camiye vardılar baktı ki bir adam cübbesiyle sarığı ile sakalları ile yanında geçiyor. Bu kimdir acaba, hâlâ nasıl bu şekilde giyinmeye cesaret ediyor, diye hayranlıkla bakıyor adama. İmamdı. Namaz kıldırdı. Herkes çıktı. Gül yetiştiren adam imamı arıyordu. Bir baktı ki o da ne! İmam cübbesini, sarığını ve hatta sakalını bırakıp çıkıyor... Kitapta geçmiyor ama biliyorum o an bir insanın yıkılışına şahit oluyor Erdem Bayazıt 'ın şu eş'arı: "Şu dar odanın katı yalnızlığında Ve her şeyin çıplaklığında Durup bir pencereyi deniyorum Gizliliğin dışına çıkıyorum Araçların İnsanların Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin İçimde yalnız ve yapraksız Bir kavak ağacı büyüyor - Çıplak ve göğe doğru - Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun Bir ağlama duvarı bu. Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında Ve aklın dar yalnızlığında Şehrin ve herşeyin Ve kalabalığın yorgunluğunda Saçların ve parmakların Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında Ve aynaların sığ görünümünde Bunalıyorum." Dayanamıyor gül yetiştiren adam. Yüksekce bir yere çıkıp insanlara hitap ediyor. "Ey cemaati müslimin!" Diyor. Ve onlara kısa ve öz bir şekilde hangi topluluğa benzemeye çalışırsa insan onlardan olacaklarını, Müslümanlara değil namaz kılan Hristiyanlara benzediklerini iki üç cümleyle anlatıp sustu. Herkes çok etkilenmişti. Fakat doğruyu söyleyen dokuz köyden atılırmış. Bizim gül yetiştiren adamda iki üç cümleyle insanları ayaklandırmaya çalışıyor iddialarıyla 80 yaşında hapse atılıyor. 50 yıl hapis hayatında 1-2 saat çıktı 1-2 kelam etti diye bu sefer devletin hapsine girdi. Bilmem gülleri olmadan dayanabilir mi ya da gördüğü manzaradan sonra yaşayabilir mi? Kitabın son sayfasında bir satıcı geçiyor "badem badem" diyor ama salatalık satıyor. İşte tıpkı bu satıcı gibi kandırdılar bizide doğru bu diyorlar ama ortada da yalandan başka bir şey yok. Bu kitabı bir cümleyle özetle deseler "'Badem, badem' diye salatalık satılıyor yazarın aleminde. Tıpkı bu alemde olduğu gibi." Derdim. Kitaba dair bir yorumum ise şudur: Kitap gayet sade bir dille kullanılmış aç-bitirlik kitaplardandı. Yazarın üslubunu ilk başta anlamadım fakat ilerledikçe bu üslubu sevmeye ve sempatik bulmaya başladım. Yazarın hikayede ki geçişleri aşırı hoşuma gitti. Yazar kitabın başındaki bazı anahtar cümlelerle Sitare'nin hayatına dair aslında ipucu veriyor insana. Belkide bunun için Sitare'nin sonunun nereye varacağını önceden kolaylıkla kestirebildim. Yedi Güzel Adam'dan biri olan Rasim Özdenören'in kitaplarını çok merak ediyordum fakat hiçbir kitabını okumamıştım şimdiye kadar. Bu okuduğum ilk kitabı sayesinde bir daha Rasim Özdenören'i okumayı bırakmam herhalde. Bu kitabın yazarı Yedi Güzel Adam'dan biri olan Rasim Özdenören'dir ama şairi Yedi Güzel Adam'dan biri olan Erdem Bayazıt'tır görüyorum. Madem öyle şairin kelimelerinden seçelim son kelamlarımızı: "Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var Sizin güveniniz bir güneş düzeninde Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum"
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117.9k okunma
·
245 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.