Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BİZE BİR ŞEY OLDU...
""""Bize bir şey oldu. Yaşamıyoruz sanki, gün sayıyoruz. Umut etmeyi bıraktık oyalanıyoruz.Tadımız tuzumuz yok. Kışımız baharımız benzer. Acımıza ezber bir gülümseme, sevincimize buruk bir ifade yerleşmiş. Ev aynı ev ama eve aidiyetimiz bilmediğimiz bir dünyaya göçmüş gitmiş gibi. Yol aynı yol ama gitmek de dönmek de anlamını yitirmiş gibi. Sanki konuşmuyor da mırıldanıyoruz artık. Yolumuzda adım adım yürümüyoruz da dörtnala amaçsız koşuyoruz. Nefes almaya devam ediyoruz tabii ama iç çeker gibi. Boşluklarımıza düşmemek için telefonlara gömülüyoruz. Kendimizi unutmak için televizyonlara dalıyoruz. Yalnızlığımızı hatırlamamak için kalabalıklara karışıyoruz. Özümüzün üstünü birileri örttü. Ayıplanmayalım diye verdikleri kıyafetleri giydik. Fikirlerimizin üstüne ağ attılar. Yargılanmayalım diye maskelerle gizlendik. Duygularımızın aslını yaşamaktan korktuk. Hissetmeyelim diye makineleştik. Yorgun beyinlerimizi taşıyoruz. Yenilemeyi beceremiyoruz. Kırık kalplerimizi saklıyoruz. Tedaviyi de reddediyoruz. Ruhumuz isyan edip bizi terk etmiş gibi. Bedenlerimizi hissizliğimizin önüne katıp oradan oraya sürüklüyoruż. Seslerimiz cılızlaştı, renķlerimiz matlaştı, hislerimiz kördüğüm oldu. Anılar boşluğa asıldı, hayaller eşikte sıkıştı, hevesler kursakta kaldı. Görev gibi uyanmalara, emir gibi çalışmalara, merasim gibi aile akşamlarına, zehir gibi uykusuzluklara, ölüm gibi uykulara teslim olduk. Bazen bir umut deyip eski günlerdeki gibi sofralar kuruyoruz. Oturuyoruz ama orada değiliz. Yiyoruz ama tadını almıyoruz. Sohbet de ediyoruz ama birbirimizi duymuyoruz. Şarkılar dinliyoruz ama hiç hislenmiyorùz. Sevinçlerin uzağındayız, acılardan kaçınıyoruz. Öfkelerden çok yorulmuşuz, korktuklarımız da başımıza gelmiş zaten. Artık şaşırmıyoruz, utanmıyoruz, pek kaygılanmıyoruz. Bize bir şey oldu. Yaşıyoruz ama kendi hayatımızı yaşamıyormuşuz gibi yaşıyoruz. Kim aldı bizi bizden? Ve biz nasıl razı olduk kendimiz olmadan yaşamaya? Annesinin şefkatinde büyümeye can atan bebek, oyuncağı kırıldığında dünyası yıkılan çocuk nereye gitti? Aynada dünyaya hükmeden o genç, hayallerine tutunup yollara çıkan o yeni yetme nereye kayboldu? Âşık olduğunda ölecekmiş zanneden, nereye kaybbldu? Âşık olduğunda ölecekmis zanneden, sevildiğinde hayatı yeniden keşfeden, ayrıldığında acısının dibini gören o hâlimiz nerede hayatına son verdi? Dosta gönüllü teslimiyet, bir kalabalığa huzurlu aidiyet nerede yitirildi? Yaşamak için bize yol gösteren duyguları gömdük. Yolsuz kaldık. Bizi biz yapan ihtiyaçlarımızı sakladık. Hareketsiz kaldık. Böyle bir dünyada güçsüz olmak canımızı yakar diye kırılganlığımızı kaybettik. Böyle bir ülkede ayakta kalmak zor malum, gücümüzü de kaybettik. Umut sözcüğünü dişlerimizi sıkarak kullanıyoruz artık. Hayalimizi sorduklarında korkudan titriyoruz. Bazen, üstümüze düşen gölgemize rağmen heyecanlanıp geleceğimiz için bir adım atmaya kalkıyoruz. Sonra yolumuz karanlık kalabalıklar tarafından kesiliveriyor. Yalnızlığımız hevessiz, kalabalıklarımız tekinsiz. Ne kendimizden kaçabiliyoruz ne kendimize dönebiliyoruz. Kış uykusundan hiç uyanamamış ayılar gibi. Yaşıyoruz ama bizden haber alınamıyor. Hayat hikâyelerini sorgulamadan gidenlerin ölüm haberlerini veren sayılar gibi. Ölüyoruz ama kimsenin umurunda olmuyor. “Çıkar telefonunu göster" diyen dayılar gibi. Mutsuzluğumuzu seslendirirsek başımız eziliyor. Vicdanın sesini duymayı bıraktık, duyarsızlaştık. Kutuplaştırılmamak için tek tipleştik. İyiye iyi, kötüye kötü demekten vazgeçtik bir yerde. Cehalet, ihanet, nefret, dili ele geçirdi. Evde yalnız, ülkede sessiz, dünyada adressiz kaldık artık. Canımız yandı ama onu da normalleştirdik. Bize bir şey oldu. Yaşıyoruz ama yaşamasak da olurmuş gibi yaşıyoruz. Belki de hatırlamaya ihtiyacımız var. İnsan unutursa değil, hatırlarsa iyileşir. Kaçınca anlamını anlamak için peşinden gelir, yüzleşirsen anlamını bulup peşini bırakır acı. Üstünü kapatırsan altında kalırsın. Omzumuza yükler binmeden önce nasıldık? Kendimizden vazgeçmeyi, değişmekten ve değiştirmekten umudu kesmeyi ne zaman öğrendik? Hatırlamaya ihtiyacımız var. Geçmişteki mutlulukları ve o zamanki anlamlarını. Anılardaki aileyi ve bize öğrettiklerini. Çocukluğun oyuncaklarını, ilk aşkları, eski dostları, yaz tatillerini, mezuniyet törenlerini ve o zamanların hayallerini. Bizi, hangi anılarımızın biz yaptığını hatırlamaya ihtiyacımız var. Adile Tevze'nin kuzucuğu olduğumuzu, Barıs Manço'dan enz vai. Aulle Teyze'nin kuzucuğu olduğumuzu, Barış Manço'dan 10 puan aldığımızı, Gargamel'i nasıl yendiğimizi... Küçük Prens'in gülünü, Temel Reis'in gücünü, denizyıldızının öyküsünü... Bizi biz yapan özü, gençliğimize verdiğimiz sözü, hiç ölmemiş ve bizi özgürleştirmiş o bir çift mavi gözü hatırlamaya ihtiyacımız var. Sadece mutluluğumuzu değil, onu nerede kaybettiğimizi de! Hangi anımızı, kim kirletti? Biriktirdiğimiz yaşam gücümüzü kime teslim ettik de harcadı! Kalbimizi kıranlara nasıl izin verdik? Hareketsiz kalıncaya kadar kendimizi nasıl erteledik? Laftan anlamayana döktüğümüz diller, canımızı yaksa da uzattığımız eller, sonunu bile bile harcadığımız günler hak edildi mi? Kendimizden vazgeçmeyi ve değişmekten, değiştirmekten umudu kesmeyi ne zaman öğrendik? Hepsinin bugünkü hâlimizde bir anlamı var. Belki anlamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Bir daha düşmek, kaybı anımsamak, ayağa kalkamayacağını sanmak! Er ya da geç hatırlamaya ihtiyacımız var. Hissetmemeye çalıştıklarımızın derininde bizi yaşatan duygular var. Sıradanlaştırdığımız hayatlarımızın anlamında unuttuğumuz cesaretimiz var. Teslim olduğumuz düzenin altında kaldıkça sesi kısılan çocukluğumuz var. Geleceğimizde göremediğimiz kapının anahtarı geçmişimizde saklanıyor hâlâ. Geçmişte kalalım diye değil, şimdiyi anlayalım diye. İnsanı insanlıktan da çıkarsalar insan kendiyle buluşma eğilimindedir. Ve “hatırlamak bir buluşma biçimidir”. Bize bir şey oldu ama tüm olanlarla yeniden var olmaya ve yaşamaya ihtiyacımız var.""""
·
125 görüntüleme
B☆ okurunun profil resmi
O kadar güzeldin ki kırpmaya kıyamadım..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.