Gönderi

88 syf.
8/10 puan verdi
THIS IS A MAN'S WORLD, ISN'T IT?
youtube.com/watch?v=nOvKal4... Şarkının James Brown icrasını paylaşmak da mümkündü elbette. James Amca'dan James Teyze'ye armağan gibi bir manası da olurdu böylece ama ben bu versiyonu beğeniyorum ne edeyim :) Şimdi James Amca'yı kendi haline bırakıp James Teyze'ye dönelim. Bu James, neden teyze? Daha evvelden okuduğum "Uzaktan Kumandalı Kız" kitabına önsöz yazan Ursula K. Le Guin, kendince sebepleri olabilir, kurcalamayalım gibisinden bir şekilde değinmişti bu duruma ama işin aslını astarını öğrenmek isterdim doğrusu. İlk kitapta ben de kurcalama taraftarı değildim ama ikinci kitaptan sonra bu merak depreşmedi değil hani. Başlarda kurguda kopuşlar yaşadığımı itiraf etmem gerek. Bunda "flashback"vari anlatıların etkisi büyük. 89 sayfa kitapta nasıl bir kopuş yaşanabilir ki diyebilirsiniz. Bu mümkün. Sanırım olay akışı ve karakterlerin zihnimde yerlerine oturmaları zaman aldı. Temel hikayeyi baz alacak olursak, insanlığın Güneş'e ilk seferi ve bu seferde görev alan Güneşkuşu ile onun üç mürettebatı, dönüş yolunda kayboluyor ve Houston da çişe gitmiş, bunlara cevap veremiyor. O sırada, derin uzayda, çağrılarına başka birileri cevap veriyor. Üstelik de kadınlar! Onca zaman sonra birileri ile, hem de kadınlarla temasa geçmek bizimkileri heyecanlandırıyor tabii. Son yakıt kırıntılarıyla kadınların gemisine doğru hareket ediyorlar, kadınlar da bunları kurtarıyor. Ve işte benim için kitap, tam da burada başlıyor... Kadınlarla temastan sonra, dünya hakkında çarpıcı bilgiler ediniyor ekip. Nüfus sekiz milyardan iki milyona düşmüş, Avustralya ve belli başlı birkaç bölge, nüfusu kırıp geçiren bir epidemiden az hasarla kurtulmuş, kalan sağlar da sistemli bir düzen kurmuşlar. Bu arada, bizimkiler eski kafalı. E malum, üç yüz yıl geriden geliyorlar. Cevap alamadıkları Houston, Houston uzay merkezi bu arada, tuvalete düşüp üstüne sifon çekileli bile iki yüz yıl geçmiş. Kadınların gemisine alındıktan sonra, epey düzenli ama bir o kadar da eskinin teknolojisini andıran şeylerle karşılaşıyorlar bizimkiler. Burada yine klasikleşen sorumuzu soralım: Bu kitap bir bilimkurgu kitabı mıdır? Rahatlıkla söyleyebilirim ki EVET. Gemide teknolojik ve de inovatif birçok detay görmek mümkün. Sistemi kurmuşlar anlayacağınız... Fakat bu piliçler bu sistemi nasıl kurmuşlar, kadın dediğin evde oturur çocuk bakar, bunlar uzayın derinliklerinde fink atıyorlar, kadın dediğin uzayın karanlığında gezegen gezegen gezerse, başına gelecekleri de hak etmiş demektir, bunlaaaar geleneklerimizi de kara delik misali delip geçiyorlar, bir de utanmadan oralarını buralarını belli eden uzay kıyafetleri giymişler... Cık cık cık... Al işte, düzen elden gidiyeah, Hell Yeah! \m/ Burada, C. P. Gilman'ın kitabıyla karşılaştırma yapmadan duramayacağım. Nasıl ki, o kitapta (Kadınlar Ülkesi) kurulan düzenin baydığından ve fazlasıyla spiritüel kaçtığından bahsetmiştim, burada da bir o kadar bilimsel ve de düşününce akla daha yatkın bir senaryo mevcut. Oradaki düzene "hadi canım olur mu öyle şey" tepkisi verirken, buradaki düzene "vay anasını sayın seyirciler, böyle bir şey olabilir mi, olabilir, ama olmasın lütfen" demek gayet mümkün. Bir diğer karşılaştırma, daha doğrusu benzerlik diyebileceğim özellik de, yine üç erkek karakterimiz mevcut. Orada biri kadınları metalaştıran, öteki tanrısallaştıran iki karakterimiz, bir de dengeleyici üçüncü karakter vardı. Ki Kadınlar Ülkesi hakkında en sağlam bilgileri edinen arkadaş da bu oluyordu. Burada da dengeleyici ve de anlayışlı taraf, bilgileri edinen oluyor. Fakat diğer iki karakterimizin kadına bakış açıları sıkıntılı. Özellikle de mizaçlarının etkisini tavırlarına yansıtmak konusunda epey istekliler, ki bunda, kadınların kendilerine verdikleri ilaçların da etkisi yadsınamaz. Biri peygamberlik, diğeri harem kurma hayallerine kapılıyor, bu kadar detay vermek de beni ürkütüyor :D Spoiler vereceğim zaman uyarı yaparım fakat bir süredir uzun inceleme yazmamam, elimin ayarını kaçırmış olabilir. O yüzden ahlaki bir problem ortaya atarak incelemeyi nihayetlendireyim bence: İçindeki kötülüğü, içinde tutabildiğin müddetçe iyi biri misindir yoksa kötülüğü içinde barındırman bile, seni kötü biri yapmaya yeter mi?
Houston, Houston Duyuyor musun?
Houston, Houston Duyuyor musun?James Tiptree Jr. · İthaki Yayınları · 2021812 okunma
·
122 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.