Gönderi

264 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Bulantı
Merhabalar :) Bugün, Jean Paul Sartre'ın "Bulantı"adlı eseriyle geldim. Kitaba geçmeden önce biraz Sartre hakkında bilgi vermek istiyorum. Kendisi Fransız bir yazar ve kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefe ile 20. yüzyıla damgasını vurmuş bir düşünür aynı zamanda. Babasını küçük yaşta kaybeden yazar,üniversiteyi İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'ni bitirdi. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve bu dönemde Simon de Beavoir ile tanıştı. II. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafında yakalandı ve dokuz ay hapiste kaldıktan sonra Direniş örgütüne katıldı. "Sinekler" adlı oyununu ve "Varlık ve Hiçlik" adlı kendi felsefesini açıkladığı eseri bu sıralarda yazdı. Sartre bu dönemde politika ile yakından ilgilendi. Genel olarak hep sol görüşe yakın olduğunu söyleyebiliriz. Önce Fransız Komünist Partisi'ni daha sonra Maocuları destekledi. Ama sonrasında bunu reddetti ve kendinin hep anarşist olarak kaldığını açıkladı. 1964'te kendisine verilmek istenen Nobel Barış Ödülü'nü reddetti. 1973'te Fransız günlük gazetesi Liberation'u kurdu. 1974'te gözleri büyük oranda görmez oldu. Ancak yine de insan hakları konusundaki duyarlı tutumuyla aydınların bu konudaki rolü konusunda bir örnek oldu. 1980'de Paris'te öldüğünde ardında edebiyat ve felsefe alanında çok değerli eserler bıraktı. ************************** Sartre, Bulantı'yı 1938'de yazdı. Kitap tam olarak onun varoluşçu felsefesini yansıtmaktadır. Günlük tarzında yazılmış olan kitabın kahramanı olarak Antoine Roquentin'i görüyoruz. Bu karakter şehir şehir gezmekte olan hali vakti yerinde bir adam. Kendi doğduğu kente geliyor ve burda çalışırken bir yandan da bir kitap yazıyor. Bu bir biyografi ve yazdığı kişi hakkında araştırmalar yapıyor. Kütüphaneye sık sık uğruyor vb ama hep yalnız. Zaten kitapta bunu çok derinden hissediyorsunuz. Gittiği cafe ve restoran tarzı yerlerde insanları gözlemliyor ve onlara tabiri caizse acıyor. Antoine, ilk başta yerde gördüğü bir taş parçasını almaya çalışırken bunu yapamadığını fark ediyor. Çünkü o anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duyuyor. Yazara göre hissedilen bulantı kişinin, varlıkların kendiliğinden varoluşlarının doğurduğu anlamsızlıktan sıyrılmayı sağlıyor. :O Bulantı aynı zamanda Sartre'ın yazdığı ilk roman. Ben okurken biraz zorlandım. Kitap ağır bir kitap. Akıcı kitapları sevenlere göre değil. Daha önce bu tarz okumalar (yani varoluşçu) yapmıştım. Mesela Camus'nun Yabancı'sını çok sevmiştim. Modernist yazarımız Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli'ni okumuştum mesela. Onda da Zebercet karakteri yine böyle içsel konuşmalar yapıyor, yaşadığı anı anlamlandırmaya çalışıyordu. "Neden, niçin yaşıyorum?" sorusunun cevabını yalnızlık ve aşk üzerinden anlamlı kılmaya çalışıyordu.Çok mu sevmiştim, tartışılır ama rahat okumuştum. Burda ise olaylar kopuk kopuk. Bir havada kalma durumu oluyor ara ara. Bazen kitaptan siz de kopabiliyorsunuz doğal olarak. Bu kitabı okuyacaklara tavsiyem; öncelikle Sartre'ın varoluşçu felsefe ile ilgili görüşlerini okumanız olabilir. Bir diğer önerim ise; kitabı sakin sessiz bir mekânda ve okuma eyleminin çok bölünmeyeceği bir dönemde okumanızdır. :) Ve tabii kitabın içinde sonlarda sıkça geçen "Some of These Days" şarkısını da mutlaka dinleyin. Bu da son önerimdi :D Ben yazarla tanıştığım için çok mutluyum. Hakkında bir sürü bilgi edindim. Ve özellikle kitabında bahsettiği bulantı hissi kafamı çok meşgul etti. Uzun süre bunun üzerine düşüneceğim sanırım. Hepinize güzel bir akşam dilerim. Sanatla, kitapla ve sevgiyle kalın dostlar.
Bulantı
BulantıJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 202123,1bin okunma
·
213 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.