Gönderi

Beethoven
“İç çatışmalarını çözümlediğini haber veren Yedinci Senfoni'yi bitirdiği yıl şunları yazıyordu: “Ey Kadir-i Mutlak Varlık! Koruda kutsanmış bir bahtiyarlık içindeyim. Koruda her canlı mutlu. Her ağaç seni söylüyor. Allahım! Koruluklarla kaplı bu arazide ne büyük bir ihtişam var. Yüksekliklerde huzur var; Yüce Varlığın hizmetinde olmanın huzuru var.” Beethoven 1818'de tamamladığı Hammerclavier Sonata'ya kadar eser vermiyor. Bu eserde sonsuz ıstırap, sonsuz cesaret ve irade var; fakat Allah yok ve ümit yok. Dünyadan kopma daha yüksek bir âlemin kapısını aralamış, fakat oraya henüz girilememiştir. Sadece ruhun derinliklerinde fark edilen enerjinin son bir hayat hamlesi ile fışkırdığı ve geride ifade edilecek bir şey bırakmadığı hissediliyor. Fakat Dokuzuncu Senfoni'nin Koral bölümünde tahammül edilmez özlemlerini ve ruhi açlığını, Allah'ın yarattıkları olarak topluca kucakladığı insanlık ailesiyle özdeşleşerek gideriyor. Dokuzuncu Senfoni'deki kader, artık Beşinci Senfoni'de somut bir düşman gibi algılanan ve ümitsizce olsa bile meydan okunabilen çocukça kader değildir. Artık o çok daha derin, direnilmesi düşünülemeyecek kadar kuşatıcı hakikaten evrensel bir kaderdir. Beethoven'in ruhi turmanışının zirvesi 1823'te başlayıp 1825'te bitirdiği son guartetlerdir. Bu eserlerde güzelliğin ötesinde bır âsudelik vardır. Müzik otoriteleri, bütün sorunlarımızı kaybettirerek bizi kendi varlığımızın üstune çeken bir başka eser bulunamayacağı noktasında fikir birliği içindedir. C Sharp Minör Owartet'te deneyimler öyle bir senteze ulaşıyor ki soyut olarak hakikat hissediliyor. Sanki yeni bir dünyada yeni doğmuş bir çocuk, bedene bürünmemiş bir ruh vardır; müzik o kadar saf ve uçucudur. Bu ilham anlarında Beethoven, ancak mistiklerin eriştiği o hiçbir ahenksizliğin olmadığı, her şeyin birleştiği bilinç haline eriştiğini bize hissettiriyor. Beethoven'ın, Sullivan'e dayanarak ana çizgileriyle vermeye çalıştığım ruhi değişimleri, psikolojik açıdan önemli bir noktayı ortaya çıkarıyor. Kendi deha gücünden başka bir ahlâk prensibi tanımayan Beethoven, önce manevi çöküntünün eşiğine geliyor ve isyan ederek meydan okuyor. Fakat yapacak bir şeyi olmadığını, dünyada gücünün yetmeyeceği şeyler olduğunu kabul ennek zorunda kalıyor. Bir Yüce Kudret ona müzik dehasını da vermiştir, sağırlığı da kader yapmıştır. Dehasının ve haşin tabiatinin müthiş enerjisini hiçbir sonuç alamadan hayal kırıklığı ve ümitsizlik içinde isyana ve meydan okumaya harcayarak yok olup gitmeyi istemiyor. Sağırlığı bir kader olarak kabul edıyor ve razı oluyor; onu değiştiremeyecektir. Kaderi belirleyen Yüce Varlığa teslim oluyor; zaman isyana ve meydan okumaya harcadığı enerjiyi, ıstırabını yorumlamada ve kavradığı ruhi hakıkatı sanat eseri halınde dışlaştırma çabasında kullanıyor. Istırabının oyuncağı olmak yerine ıstırabına anlayışla hâkim oluyor. Bunu başarmakla, ıstırabın müzik dehasını parçalamasına izin vermek yerine, ıstırabını müzik dehasının emrine veriyor. Istırabını anlayışla kabullenerek, ancak onun idrak ettirebileceği ruhi hakikatleri müzik dehasıyla ifade ediyor. Istıraba yenilmiyor, sanatıyla ıstırabı arasında parçalanmıyor, değiştrilemez bir evrensel hakikati sezerek onun bir parçası olan ıstırabını kabulleniyor ve böylece ona hâkim oluyor. Istıraba isyan ederek kendini tüketmiyor, ıstıraba hâkim olarak ancak ıstırabın duyurabileceği hakikatleri ruhunda keşfetmeye başlıyor. Beethoven'ın bu ruhi değişiminde şahsiyeti parçalanmamış, fakat başlangıçtaki bencillik ve kibir temeli üzerindeki ihtiraslı ve hoyrat yapı, teslimiyet ve anlayış temeli üzerindeki azimli ve duyarlı yapıya dönüşmuştür.
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.