Gönderi

140 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
30 saatte okudu
Yaşlılık, Yalnızlık ve Aşk
“Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu?” (s.9) I. Aziz Nesin mizahi eserleriyle tanınan edebiyatçılarımızdan olup mizahı mevcut siyasetçileri ve siyasi düzeni yermek ve bu düzen içinde siyasetçilerin afyonuyla uyuşan halkı uyandırmak için kullanır. Bu özelliği sebebiyle de sık sık davalık olmuş, sürgüne gönderilmiş ve hapis yatmıştır. “Yetmiş Yaşım Merhaba” eseriyse bu çizginin dışında olup yazar bu eserinde ağırlıklı olarak yaşlılık psikolojisini, aşkı merkeze aldığı hikayelere yer vermiştir. Bu hikayelerde çoğunlukla yetmiş yaşında veya yetmişini geçmiş bir insanın aşkı araması ve bu arayışın karşısındaki engellere karşı psikolojisinde oluşan sarsıntılar ele alınmıştır. Bu hikayelerde otobiyografik öğelerin kullanıldığı ise kuvvetle muhtemel hatta yazarın bu hikayeleri, ailesi dahil olmak üzere toplumun, yaşadığı aşklara karşı olumsuz tutumlarına karşı bir tepki ve aynı zamanda bır savunma, izahat niteliği taşımaktadır. Zira hikayelerdeki yaşlı insanların kızı hatta torunu yaşındaki genç kadınlarla yaşadığı aşkların benzerini yazar da kendi hayatında yaşamıştır. (bknz:
Aziz Nesin - Tahsin Saraç Mektuplaşmaları
Aziz Nesin - Tahsin Saraç Mektuplaşmaları
) Aziz Nesin, arkadaşı Tahsin Saraç’a yazdığı mektuplarında bu benzer aşklardan yaşa bilhassa vurgu yaparak bahseder: “Böcüm’le birlikteyiz. Böcüm, iki yıllık sevgilim. Yirmi beş yaşında. İkimizi görenler bana “Kızınız mı?” diye soruyorlar. Aramızda kırk altı yaş var. Belki bu benim son güzel çılgınlığım. Hal ü keyfiyet işte böyle. Şimdi evde yalnızım. Böcüm, her sabah erkenden ve her gün öğleye dek İngilizce kursuna gidiyor. Bir yıl gidecek. Sonra? Üniversiteye. Keyifliyim. Yaşamımın başka yönlerinden terslikler çıkmazsa, artık iyi çalışabilir, güzel şeyler yazabilirim. Belki de, çok kez olduğu gibi, sevi konusunda yine kendimi aldatıyorumdur. Böcüm’ün adı “N..” (Düşün Yayıncılık 1995, s.108) “Ne Çok Seviyorlardı Yaşlı Adamı” hikayesinde alıntıya benzer bir yaş farkının olduğu ilişki yaşayan adama ailesi ve yakınları bu aşktan vazgeçmesi için baskı yaparlar. Halbuki bu aşka kadar yaşlı adamı neredeyse aramaz ve sormazlar. Hikayenin bir yerinde yaşlı adamla şu şekilde dalga geçerler: -Bu güzel genç hanım kızınız mı? diye alay etmeye kalkınca yaşlı adam da, -Hayır, torunum diye karşılık vermişti. (s.124) “Saçlarında ve Sesinde Güneşi Getiren Sevgili” hikayesinde ise alıntıdaki sevgi konusunda kendinden emin olamama, kendi kendini aldatmaktan duyulan kuşkunun izleri görülür: -Seni deli gibi, seni çılgınlar gibi seviyor muyum gerçekten? Yoksa seni seviyorum diye önce kendime yalan söyleyip kendimi kandırdıktan sonra bu yalanı yalan olduğunu bilmeden sana mı söylüyorum? (s.74) Bu örneklerden anlaşılacağı üzere kitaptaki hikayeler otobiyografik öğeler içermektedir. Hikayede kendisiyle alay etmek için sevgilisinin yaşına vurgu yapan adama kızan Aziz Nesin’in aynı durumu arkadaşına mektubunda bahsederken keyifli olması ve yaşa bilhassa vurgu yapması da dikkat çekici. Benzer vurguyu başka bir genç sevgilisinden bahsederken de yapar. Bu, bana yaşadıkları ilişkilerin yarışını yapan erkek arkadaş gruplarını anımsattı. “Tülsü’yü Sevmek” adlı hikaye ise yazarın kendinden çok genç kadınlara duyduğu ilgiye getirilen bir izahat niteliği taşımaktadır. Hikayede bir adam hayatını tamamen sevmeye adamıştır, öyle ki hiçbir işi olmadan yetmiş yaşına gelmiştir. Geçimini bile meydanlarda Tülsü’ye aşkını bağırarak itiraf ederek topladığı ilgi vesilesiyle kendisine para veren kalabalıklardan sağlıyordur. Bu ilginin nedenini ise insanların itiraf edemedikleri duygularını başka birinin kendileri yerine de itiraf etmesi şeklinde değerlendirmelerine bağlar. Öte yandan karakter, Tülsü’yü kendisi henüz dört yaşındayken hayal meyal görmüştür. Dükkanlarının önünden geçen dört yaşındaki kızı göstererek babası karaktere, ileride evleneceği kızın bu olacağını söylemesi de belli ki karakterin idealleştirdiği aşkına bir cisim kazandırmış. Böylelikle karakter hayatı boyunca bir ideali aramaya başlamış ve bir süre sonra arayışın kendisine aşk duymuş. Nitekim Dördüncü Murad da “Bağdat’ı fethetmeye çalışmak, fethetmekten daha iyiydi,” dememiş midir? “Uçun Kuşlar Uçun” adlı hikayede ise doğaüstü güçleri olan karakterin bu güçlerine en sevdiklerini inandıramamasından dolayı yaşadığı hayal kırıklığı anlatılırken yine yazarın hayatından bir yansımayla karşı karşıya olabiliriz. Zira eşi tarafından aldatılan Aziz Nesin’in genel bir güven sorunu yaşaması muhtemel ve hikayedeki doğaüstü güçlerden kastın Aziz Nesin’in güncel siyasi ve toplumsal konularda korkmadan sivri dille eleştirilerine yakınlarının bile tepki vermesi olduğunu düşünüyorum. Sonuçta hayal kırıklığı beraberinden yoğun bir yalnızlık duygusunu getirir. Yine bu hikayede de karakter, kendisinden epey küçük (otuz yaş) bir genç kadına aşık olur; bunun nedeni ise doğaüstü güçlerine bu kızın inanmasıdır, en azından başlarda inanır gözükmesidir. Yalnızlığında açılan bu vahaya kendini koşulsuz bırakan karakter, hayatındaki tek mutlu anı yaşadığını ifade eder ve bundan dolayı ki hikaye sonunda kızın aslında kendisini aptal bulmasından dolayı “Ağlamak isteyip de ağlayamamak ne dayanılmaz bir acıdır,” diyerek ifade ettiği üzere en kötü anını da yaşar bu ilişkide. Aynı zamanda bu hikayede “Onu severken, ikimiz de aynı yaşta oluyorduk”, diyerek ilgili konuya bir izahat da getirmiş olur. Benzer bir izahat de, “Hiç Bozulmaz Usta’nın Keyfi Bugün” adlı hikayesinde geçen “Göğsündeki çarpıntı, yetmiş yaşın yorgun yüreğinden değil, iki tane otuz beş yaşın coşkunluğundan geliyordu,” cümlesinde de bulunur. Aziz Nesin’in bu kitabında onun romantik yönüyle sıklıkla karşılır, öyle ki, “Saçlarında ve Sesinde Güneşi Getiren Sevgili” adlı hikayesinde geçen “Kadın güneşi saçlarında, gözlerinde, dudaklarında, sesinde getirmişti. Gözleri de, gönlü de kamaşan adamın karanlıkları ışıdı. Kadının saçlarından, dudaklarından güneşi öptü koklaya koklaya,” gibi romantik hoş sözler hikayelerde bolca bulunur. “Ne Çok Seviyorlardı Yaşlı Adamı” adlı hikayesinde yaşlı adamın yalnızlığı, yakaladığı bir anlık mutluluğu, sevenlerinin bozması nedeniyle hüznü okurken aklıma
Jean-Paul Sartre
Jean-Paul Sartre
‘ın
Akıl Çağı
Akıl Çağı
adlı eserindeki “Bir ihtiyarın gözyaşlarında mistik bir şey vardı, sanki insanlığın kötülüklerine ağlayan Tanrı’nın gözyaşlarıydı bunlar,” sözü geldi. Aziz Nesin’in bu hikaye kitabını, kendisinin okuduğum mizahi eserlerinden bir nebze daha fazla beğendim. O kitaplardan birinden ifade ettiğim üzere mizahi eserlerinde kurulan uzun diyaloglar ve bu diyalogların bir noktadan sonra kendini tekrar etmesi ve bunlarla beraber yazarın, aşırı didaktik davranması gibi etkenler hoşuma gitmemişti. Ancak bu kitabındaki hikayelerin ele aldığı konular, konuların yer yer fantastik öğelerle derinleştirilmesi, insan psikolojisine dair çıkarımlara yer verilmesi ve gayet hoş olan romantizmi kitabı beğenmemi sağladı. II. Neredeyse her hikayede çok yaş farkı bulunan insanların ilişkisi ele alınınca haliyle okurken bu konuyu düşündüm. Burada maksadım insanları yargılamak değil tabii ki ama bundan fazla da maksadımı izah edecek değilim zira insanların yazdıklarımdan çıkardıkları manalar beni değil onları bağlar. İnsan karşısındakinin kimliğine bakarak aşık olmaz ama yüzüne, cismine ve ruhuna bakarak aşık olur. Bazen de aşık olduğuna inanır. Mesela çocukken insan, filmlerdeki veya dizilerdeki aşklardan etkilenerek veya akranlarının duyduğu aşklardan etkilenerek bir nevi imrenme ve sevilme arzusuyla aşık olduğuna kendini ikna edebilir. Özgüveni düşük bir insan kendisini her defasında olumsuz cevap alacağını düşündüğü insanlara sevk edebilir ve yaşadığı acıyla mest olabilir. Kendini dibe batırırsan başkasının veya hayatın üzerinde yarattığı baskının etkisi de azalır. Öte yandan aşk sınırlarda hareket etmek, çılgınlık yapmaktır; birçok hareketimizin ve yaşam tercihimizin, yollarının belirlendiği bir düzen içinde yaşamamızın beklendiği toplum içinde aşk, bu düzenden tek meşru kopma imkanıdır ve insan aşık olarak veya kendini buna inandırarak düzen içinde kendine bir nefes alma sahası yaratabilir. Bunları bir kenara koyup ilişkideki yaş farkına gelecek olursak, istisnaları da geçersek on- on beş farktan yukarısının olduğu ilişkilerdeki aşkın içinde tarafların hayatlarındaki sorunların etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Yaşlı erkeklerin genç kadınlardan, yaşlı kadınların genç erkeklerden hoşlanmasını anlayabiliyor, yani bunun nedenlerini bulabiliyorum ancak genç bir kadının yaşlı bir erkekten, genç bir erkeğin de yaşlı bir kadından hoşlanmasını pek anlam veremiyor, neden olarak baba/anne şefkati aramak dışında bir neden de bulamıyorum. Bu tarz ilişkilerin geleceğinin olacağına, taraflara kısa süre dışında fayda vereceğine de ihtimal vermiyorum. Çünkü tarafların hayata bakışları neredeyse tamamen zıt olma olasılığı çok yüksek, bununla birlikte bir taraf neredeyse yaşam yolunda yeni bağımsız adımlar atmaya başlamışken diğer tarafın ölüme ramak kalmış haliyle ona eş olabilmesi çok düşük ihtimaldir. İnsanın öğrenmesi gereken en önemli şeylerden birisi yalnız zaman geçirebilmesidir. Eğer bunu öğrenemezse bilhassa yaşlılıkta çok yoğun yalnızlık çekecektir. Yalnızlık doğal olarak yaşlılığa içkindir çünkü insanın arkadaşları bir bir ölmekte, çocukları kendi hayatlarını kurarak yuvadan uçmakta ve meşguliyetleri sebebiyle yanına çok gelememekte ve kimsenin ölmesine, yaşlanmasına bakmadan akmaya devam etmektedir hayat; yaşlı insan ise kendisini burada bir taş gibi hissetmekte, un ufak olacağı günü beklemektedir sadece. Buna yalnız zaman geçirmeyi öğrenmemiş olma da eklenirse durum epey vahim hal alabilir. Velhasıl kelam, hayat hedefin bulunması insan için pek de hayırlı olmayan bir arayıştır. “Kan Yüzüğü” adlı hikayedeki son simyacı gibi insanın, bu arama tutkusunu her daim canlı tutması elzem. Keyifli okumalar..
Yetmiş Yaşım Merhaba
Yetmiş Yaşım MerhabaAziz Nesin · Adam Yayınları · 1995241 okunma
·
685 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.