Gönderi

336 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Tahsin Yücel’in okuduğum en iyi, en dikkat çekici, en merak uyandırıcı kitaplarından birisi bu kitap olabilir. İlk üçe yazacağım eserlerinden olduğunu söyleyebilirim. Evvela yazıldığı dönemi, sonra da anlattığı dönemi (2073) göz önüne aldığımızda karşımızda bir Ütopya var. Genel olarak gelecek hayalleri nasıldır? Evvela uçan arabalar vardır, göz merceği teknolojileri, tek tuşla gelen muazzam görüntü teknolojileri... Böyle gider liste aslında. Peki, 2073 Türkiye’si istikrarsız bir siyaset, sürekli seçim, zenginleşen bir sınıf, dürüst insanların yokluğu, akla gelen tüm kurumların özelleştirildiği ve devletin tekelinde kalmayan kurumlar derken okur yazar oranının da özelleştirilen okullar sebebiyle oldukça düşük olduğu bir gelecek. Yani korku verici bir kitap aslında. Korkunç. Bunu başka türlü tanımlayamam. Korku olması için yüzü buz kesmiş, elleri ağzında korkmuş bir insan tipinin dışına da çıkabiliriz tanımlarda. Aslında devam edeceğiz bu listemize. 115 şehir var artık. Tek kişilik mekik adında taşıtlar var. Zengin sınıf kullanıyor çünkü. Diğerleri teknolojinin dışında kalmış, iş hayatı bitmiş ve şehirlerin dışında yaşamaya çalışan insanlar. Biraz Fransız distopyalarından izler de taşıyor. Onlar da vardır ya böyle şehirden bir şekilde (virüs, ekonomi, ticaret, savaş) dışlanmış insanların dışarıda bir topluluk oluşturup sonradan isyan bayrağı açtıkları. Benzer bir konu çıkıyor yani karşımıza. Batı hayranlığına bir eleştiri bir darbe de vardır kitapta. Çünkü Temel Diker (adı manidardır, her okumada bir şeyler canlanır kafada) ve Can Tezcan ortalığı toz duman eder. New York'ta gördükleri gökdelenleri İstanbul’a uydurmaya çalışırlar. Yetmez, Özgürlük Heykeli sevdasına bile düşerler. Hele ki ihtiyar bir adamın üzerine kurdukları oyun için şunu söyleyeyim, önce şaşıracak kızacak ama sonra... Hoşunuza gidecek mi bakalım. Burada eleştirilerin aslında bu inşaat işlerindeki yolsuzluklar ve birkaç önemli kurumu özelleşince ele geçirmiş insanlara yönelik bir yazı olarak düşünsek de toplumsal anlamda yozlaşmışlık ve sosyal anlamda ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’ durumlarının anlatıldığı bir kitap olarak da düşünebiliriz. İsyanın temelinde de biraz zenginler değil fakirler de kazansın, halk da biraz rahat yaşasın anlayışı hâkim. Benim istediğim de açıkçası herkesin rahat ettiği, güzel yaşadığı, mutlu olduğu bir ülke. Dikkatinizi çekti mi herkesin yüzü somurtkan, kimse gülümsemiyor, herkesin kaşları çatık. Çok üzücü bir durum değil mi bu? Sürekli her şeye gelen zamları da düşününce insanlar gerçekten çok agresif yahu. Umudumuz iyi yaşamak, herkesin iyi yaşaması. Kim yaparsa yapsın ama birileri artık bu işe el atsın, atıyorsa daha da fazlası için. Kitaptan bunca hayranlık anlatımı sonrası şikayetçi olsam ne düşünürsünüz? Çünkü anlatılan konuyu görünce böyle bir yorum çok tezat duruyor olabilir. Bunun sebebi de şu, konu mükemmel ama kurgu çok zayıf. Gereksiz konuşmalar, uzayan diyaloglar, karakterlerin dediklerinin birbirini tutmaması. Tabi bundan yazarın anlatmak istediklerini anlatamaması mı, yazamaması mı yoksa bir karmaşa içerisine alarak mı anlatım tekniği uygulaması bilmiyorum. Bana kalırsa bu biraz da yazarın yeni bir tür denemesi yahut bu alanda ilk defa bir eser kaleme almasından. Anlatmak istediği konuyu çok beğendiğimi ve yeni bir fikir olduğu için hayran kaldığımı söyleyeceğim. Hepimizin huzurlu, mutlu, umutlu, maddi ve manevi zenginliklerde dolup taştığı günler; hayırlı cumalar dilerim. Hepimize iyi okumalar diliyorum..
Gökdelen
GökdelenTahsin Yücel · Can Yayınları · 2018992 okunma
·
159 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.