Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Şafak Türküsü
1 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kaç zamandır yüzüm tıraşlı gözlerim şafak bekledim uzarken ellerim kulağım kirişte ölümü özledim anne yaşamak isterken delice 2 bugün görüş günü günlerden salı ıslak saçı bir yağmur ülkemin neresine bakarsa ay orda yitik bir anne ağlıyor sen aralıyorsun yağmuru acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini sonra bir umut koşuyorsun yüreğin avcunda ısırırken çırpıntılı gözlerini (ah verebilseydim keşke yüreği avucunda koşan herbir anneye tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş bir ülkeyi armağan) koşma anne birdenbire batacak olan düş denizinde yarattığın umut sandalıdır oysa benim için gece ışık hızında koşan kısa ve soğuk bir zamandır bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak uykusuz yorgun ve korkak 3 sanırım baytardı yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor boşver hipokrat amca üzülme ne olur sen de anne sen de üzülme hücremin dörtbir köşesinde el ayak izlerimi ciğerlerimde yırtman bir çığlıkla hazır beklediğim ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim korkak kahraman gecelerimi düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine usulca açıverdi yanağımda tomurcuk pir sultan'ı düşün anne şeyh bedrettin'i börklüce'yi torlak kemal'i düşün anne hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yaşının onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın deniz'i düşün anne her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını ve o şafaktan doğma onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları insanları düşün anne düşün ki yüreğin sallansın düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan mutlu bir yusufçuk havalansın 4 sıcak omuzlar değerken omzuma buz üstünde yürüdüm yıllar boyu bayraklar ve türkülerle kopunca memelerinden o mükemmel yaşama kurşunlar sıktılar alnıma açık alanlarda ağır kartalların konup kalktığı yalçın kayalardan biriydim ölüp dirildim yeniden güneşli güneşsiz akşamlarda mutlu yarınlar adına özgürlük adına ekmek adına üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin dirilip dönmesin diye hiroşimalar tahtadan atlarının boynuna çıplak ölümlerle yatmasın diye çocuklar aç gözlerle bakmasın diye çocuklar kardeşlik adına havadaki kuş denizdeki balık adına yürüdüm yıllar boyu dönüp bakmadım arkama ıraktı gözlerim çok ırak izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda kalsa da silinir gider yalnızca bir ağıt gibi çakılır ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer 5 tören adımlarıyla öjmek ne garip şey anne kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum bütün gözler üstümde sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun masa üstünde üşüyen bir sigara yanında küçücek bir cam bardak içinde rengi bu gecenin cılız titrek bir kibrit kağıt kalem sandalye geride flu yağlı büküm büküm bir ip ve çingene kuralına uygun değişmez dekoru mudur idam mahkumunun 6 kırılacak cammışım gibi davranıyorlar yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün oysa birazdan boynumu kıracaklar pul pul dökülecek yaz sıvası eylülün ben ölümü asıl az ötede titreyen çingenenin kara kıllı ellerinde gördüm anladım ki küllenen sigaradır soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm yani benim güzel annem alacaşafağında ülkemin yıldız uçurmak varken oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim 7 ne garip duygu,şu ölmek öptüğüm kızlar geliyor aklıma bir açıklaması vardır elbet giderken darağacına 8 geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem bağışla beni güzel annem oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana elleri değsin istemedim gözleri değsin istemedim ağlayıp koklayacaktın belki bir ömür taşıyacaktın koynunda usul adımlarla yürüdüm ömrümü karşımda kurum kurum-laşan darağacı (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan ökse de olsa dörtbir yanı) birdenbire acıdı boynum gelecekler var birbiri ardınca genç yakışıklı ne olur işçi kadınım az yumuşak dik şu kefenin yakasını 9 yaşamak ağrısı anldı boynuma oysa türkü tadında yaşamak isterdim çiçekleri kokmak ırmakları akmak yaz boyu çobanald atanlara aldanmak su başlarında aylak sektirmek kavalımı sonra bir çocuğun afacan bacaklarında anavarza kayalıklarına tırmanmak isterdim o güzel günleri görenler arasında bir soluk ben de /aşamak isterdim bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden öperken siya-u jakond'u tebessümünden işte o an saçlarından yakalamak dolunayı bir de yirmibeş kilometreden görebilmek nazım'ın gözlerinde pırıl pırıl moskova'yı ölmek ne garip şey anne bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı sedef kakmalı bir kutu içinde vermek isterdim çocukların eline sonra sonra benim güzel annem damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza 10 künyemi okudular suçumuz malum gecenin kıyısında durmuşum kefenin cebi yok koynuma yıldız doldurmuşum koşun çocuklar çocuklar koşun sabah üstüme üstüme geliyor yanlış mı duydum yoksa erkenci bir horoz mu ötüyor keskin acı bilenmiş gitgide yaklaşıyor sonum iri sözlerim yoktu söyleyecek usulca baktım yüzlerine bin yıllık iskeletleri çatırdayarak göçtü ayaklarının dibine korkutamadılar beni anne avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran darağacı bir zaman rüzgârda saçını tarayan telli kavak değil mi boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız sarı sıcak sevdasını düşürmedi mi söyle anne o çingene bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan bağıra çağıra geçen bohçacı kadını sevmedi mi çılgınca 11 kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda işkenceler zindanlar hücreler savunmak yok mutlu tok bir yaşamı açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren mideme karşı kısacası bir çiçeği düşünürken ürpermek yok gülmek umut etmek özlemek ya da mektup beklemek gözleri yatırıp ıraklara ölmek ne garip şey anne artık duvarları kanatırcasına tırnağımla şaşkın umutlu şiirler yazamıyacam mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamıyacam baba olamıyacam örneğin toprak olmak ne garip şey anne ceplerimde el yerine birer balyoz taşırken korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini ve yüreğimin ırmakları taştı taşacakken ölmek ne garip şey anne uçurumlar ki sende büyür dağdır ki sende göçer ben yaprak derim çiçek derim çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim gül yanaklı çocuğa benzer yine de oğlunu yitirmek kimbilir ne garip şey anne 12 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kırıldıysa düş evinin kapısı bütün kırık kapıların çağrılışıyım kızların yanaklarında çukurlaşan biten başlayan aşkların ortasındayım her kavgada ölen benim bayrak tutan çarpışan ^ her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beniözlem benim kavga benim aşk benim bekle beni anne bir sabah çıkagelirim .* bir sabah annebir sabah acım süpiirmek için açtığında kapını umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur çam ve kekik kokulan içinde acı yüzlü çocuklaro zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak öylece kalkar uykudan şalterler dişleyip tükürmeden sigaralarını türkü tadında giyinirken işçiler bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını adı başka sesi başka nice yaşıtım koynunda çiçekler çiçekler içinde bir ülke getirirler başlarını koymak için yorgun dizine sen hazır tut dizini anne o mükemmel güne , Ağustos-Ekim 1983
··
954 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.