Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bu durum, Dünya çapında bile böyledir. Çünkü beşeriyet bir aile, Dünya da bir evdir. Şimdi yeryüzünde yaşayan her üç insandan ikisi açtır. Amerika, Avrupa ve Rusya nüfusu dışında sadece Üçüncü Dünya Ülkelerinde her on kişiden dokuzu açtır. Medenîlerin (!) vahşiyâne saldırılan karşısında, kendini savunma gücünden mahrum olmak suçundan hergün yüzlerce masum insan katledilip çiğneniyor, insan topluluklarının çoğunluğu, hayvan karşısında insanın üstünlüğünü belirleyen özellikten, okuma-yazma özelliğinden mahrumdur. Milyonlarca insan, Allah vergisi kendi servetleri üzerinde bulunmalanna rağmen yoksulluk, zaaf, zulüm ve cehalete tutsaktır. Yeryüzünde insanın zekâsı, çabası, tarih boyunca yetişen üstün dehalar, seçkin yetenekler, beşer türünün nadide fertleri; mükemmel ilmî düşünceler, zengin fennî (tekniksel) ve endüstriyel tecrübeler, teknik ürünler, hayret verici keşifler, mucizevî buluşlar, en latif duygular, en üstün eserleri kalemleriyle yaratanlar, insan türünün en değerli estetik, teknik ve ilmî sermayeleri, -insanın, değer, kıymet, servet ve gücünü oluşturan bu değerler, insanların tümünün gelişimi, mutluluğu ve kurtuluşu için harcanabilir- ya güç odaklarında çoğunluğu esir etme ve çatıştırmak, ayrıcalık yaratmak, zorbalık yapmak, yağmacılığı arttırmak için; ya da kokuşmuş eğlence bataklıklarında kof merakları giderme, uyuşturucu eğlenceler, tahrik edici ve heveslendirici eylemler, yapmacık heyecan ve şevk yaratmada; sapık eğilimleri, yapay ihtiyaçları ve istemleri karşılamada, dertsizlik derdini tedavi etmede; hep yiyip hiç çalışmayan aciz eşraf sınıfının anlamsız ve kof hayatının korkunç boşluğunu gidermede kullanılıyor. Eşraf sınıfı, ömrünü nasıl tüketeceğini bümiyor; soğuk, boş, dertsiz, şevksiz, heyecansız, imansız, ülküsüz hayatına yapmacık heyecan, şevk, mânâ, beklenti, aşk, gerilim ve sıcaklık kazandırmak istiyor. Dünyada servet ile kuvvet elde etmek-den başka bir ideal taşımıyor. Bu iki faktörü elde edenler (hatta bazıları bunlara, doğduğunda sahip oluyor) de, şehvet ve işkembeden başka, İnsanî hiçbir şey düşünmüyor. Kaçınılmaz olarak, refah merhalesinde kofluğa ulaşıyor, ve çaresiz, felsefî ve ilmî araştırmayı, edebiyat, sanat ve güzellik bilimini, iş-güç temini, yağmalama, şehvetini ve karnını doyurma çabasından kurtulduktan sonra, serbest bırakıyor. Sözkonusu asıl vazifelerini yerine getirdikten sonra felsefe adıyla düşünceleri aldatıyor; duyguları uyuşturmak için mezhebe (din) başvuruyor. Otorite için ilim, sulta için araştırma yapıyor. İstihmar, büyü, tahrik ve tebliğ için edebiyat, sanat ve güzelliği kullanıyor. Bunları tâlî görevler olarak nitelendiriyor ve “felsefe, felsefe içindir”, “din, din içindir”, “araştırma, araştırma içindir”, “edebiyat, edebiyat içindir”, “sanat, sanat içindir”, “estetik, estetik içindir” gibi sloganlarla boş ve âtıl zamanlarını dolduruyorlar. Bu kimseler, kof ve atıl varlıklarını, yapmacık mânâ ve hedef ren-giyle boyayıp; hayatlarını, yapmacık çabalar, toplu ayinler, eğlence merakları, yobazlıklar, mevhum taahhüdler ve bağımlılıklarla, meçhul ve aslı olmayan hiçliklerle gizliyorlar. Avamane existensializm (varoluşçuluk), dadaizm gibi felsefeler; Ay’a, Merih’e seferler gibi ilmî ve teknolojik eğlenceler; şarkiyatçıların bize yeni yeni öğrettikleri tarihî araştırmalar: 1671-1711 yılları arasında Versay Sarayı’nda dünyaya gelen piç çocukların sayısı, cinsiyetlerinin tayini, her-birinin türeyişi, başlangıç özellikleri ve tarzının ayrıntılı ve dökümanter olarak incelenmesi; büyük Napoleon’un sevişmedeki özel alışkanlıklarının araştırılması; polisiye cinayet edebiyatının; heykelcilik, fantastik ressamlık, empresyonizm, favizm, formalizm gibi akımlar ve teknolojizm üzerine araştırmalar gibi. Hülasa, cinsellik, cinayet, cinnet ve acaip olan herşeyin araştırılıp incelenmesiyle meşgul olmuşlardır. Evet, bunlar, soğuk ve kara bir kabristanı içlerinde taşıyorlar. Bunun içinde aşklar, dertler, dilekler, imanlar, beklentiler, seçimler, mesuliyetler, ihtiyaçlar, duygular, gerilimler, yenilgiler, zaferler, fedakârlıklar, isâr, sabırlar, hareket ve sıcaklıklar, karar ve bağlılıklar, mücadele, umut ve korkular, şevk ve heyecanlar gömülüdür. Ateşi kanın içine döken ve fıtratın derinliğini ayaklandıran, canı ateşlendirip aydınlatan, insanın özünü ateşle ısıtan, hayatı enerjik ve hareketli yapan unsurların hepsi, soğuk ve kara kabristanının derinliklerine gömülmüşlerdir. Hayatın şevk ve heyecanını kaybetmiş olan bu portatif (hareketli) ve güçlü mezarlıkların hiçbir şeye ihtiyacı yok, sadece heyecan istiyorlar... o kadar.
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.