Gönderi

416 syf.
3/10 puan verdi
Zülfü Livaneli'nin daha önce okuduğum iki kitabını (Kardeşimin Hikâyesi ve Huzursuzluk) pek sevememiştim ve bir daha okumayı düşündüğüm bir yazar değildi açıkçası, müzisyen kimliğiyle takip etmeyi yeğliyordum kendisini ama bir de en çok övülen, hatta uluslararası çoksatanlara girmiş kitabını okumadan yazarla bağlarımı koparmak istemedim. Ve artık eminim; Livaneli'nin edebiyatı bana hitap etmiyor. Öncelikle yakın tarih hakkında insanlarda merak uyandırması ve kolay okunan üslubu sebebiyle kitap okuma alışkanlığı kazandırma potansiyeli yazarın sevdiğim özellikleri. Serenad için epeyce araştırma yaptığı da belli. Fakat ben bu araştırmaların rafine edilip kurguya daha doğal yedirilmesini isterdim. Sayfalarca bilginin sürekli üstüme boca edilmesini hiç sevmedim. Ama romanla ilgili asıl sıkıntım karakterlerin aşırı karton oluşu. Hele Maya... Zaman zaman inanamadım kitabın anlatıcısı olan ve kurgu içinde bunca önem atfedilen karakterin sığlığına. Kendine entelektüel demesi ama en temel bilgilere bile hayret etmesi, Türkiye'de doğup büyümüş 36 yaşında bir kadın olarak "Bütün devletler/hükümetler kötüdür," minvalindeki söze ağzı açık kalması beni güldürdü. "Ben başka bir ilde mi dayak yedim!*" diyesim geldi açıkçası. Hadi dünyadaki zulmü, adaletsizliği bir kenara bıraktım, doğup büyüdüğü ülke olan Türkiye'de hangi hükümet zamanında haksızlığa uğramamış, adaletsizlikle sınanmamış, acı çekmemiş bir nesil var da bu kadar hayret ediyor her şeye? Üstelik kendisine entelektüel diyen (Bu da ayrı komedi, abisinin fiziksel üstünlüğüne karşın kendisinin entelektüel üstünlüğü olduğunu bizzat kendisinin söylemesi biraz şey değil mi... Kibirli?) birinin duyduğu birkaç hikâye ile dünyaya ve ülkemize bakışının değişmesi falan o kadar ikna etmedi ki beni, o kadar olur. Ayrıca bu karaktere ayrılan bölümlerin olay örgüsü o kadar ama o kadar kötüydü ki! Yani hangi birini eleştireceğimi şaşırdım. Bir de Maya'nın milliyetçi ve tabii ki oldukça yüzeysel, bildiğimiz "tip" bir abisi var ki "cringe*" olarak okudum onun kısımlarını maalesef. Çok yüzeyseldi, çok "yazılmış olmak içindi." Bu kısımları çıkarıp yalnızca Maximilian ve onun yaşadıklarını bir dönem romanı olarak okusaydık belki sevebilirdim romanı. Maximilian'ın Struma gemisi faciasına dayandırılan öyküsü elbette Maya kısmından daha iyiydi ama onun anlatımı da yeterince yetkin gelmedi bana. Olayın kendisi zaten çok trajik, çok acı. Bunu bir kurgu ile anlatmak fena fikir de değil ancak nerede edebiyatın gücü? Bana hiç ulaşmadı ne yazık ki. Ayrıca şunu da söylemek istiyorum; yukarıda Livaneli'nin araştırma yaptığından bahsetmiştim, ama bari keşke sadece bir olay vikipedi okuyormuşuzcasına okuyucuya olduğu gibi aktarılmış olsaydı. Fakat o kadar fazla tarihi gerçeklik okuyoruz ki bir noktadan sonra "yeter" dedim. Tamam; insanlar kötü, hükümetler kötü, devletler masum değil... Anladık ve biliyoruz. Gerçi tarih ve siyaset bilince, biraz daha akademik düşününce devleti de anlayabiliyor insan fakat tabii ki bizler vatandaş olarak mantığımızla değil, vicdanımızla bakıyoruz, bu çok doğal. Ayrıca bazı konulara her ne kadar muhtemelen iki taraflı yaklaştığını düşünüyorsa da oldukça tek taraflı ve yüzeysel baktığını düşünüyorum yazarın. Son olarak kitabın yurtdışını da hedeflediğini ve bu yüzden "Türkiye'mizi" iyisiyle kötüsüyle, tarihiyle, şimdisiyle, kültürüyle, insanlarıyla tanıtma ve kör göze parmak şeklinde öz eleştiri yapma kaygısını buram buram hissettim ve bu da beni çok itti. Neyse, sonuç olarak beklentisiz başladım ve beğenmeyerek bitirdim kitabı. 4 puan mı versem acaba, diye düşündüm ama roman hakkındaki nihai hissimle hiç 4 veresim gelmedi. Zaten benim dışımda neredeyse okuyan herkesin çok beğendiği bir romanın benim beğenime ve yüksek puanıma pek de ihtiyacı yoktur sanırım.
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 2021137.6k okunma
·
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.