Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tevfik Fikret ve Bir Lahza -i Teahhur
Abdülhamid'i devirerek hürriyet havasını solumak için yanıp tutuşuyorlardı. Genç subaylar Albert Vandal adlı Fransız'ın Abdülhamid'e taktığı "Kızıl Sultan" lakabını pek benimsemişti, her gün ölmesi için dua ettikleri en büyük düşmanlarını -bazen Fransızca Le Sultan Rouge olarak- bu isimle anıyor, ondan yakıcı bir öfkeyle nefret ediyorlardı. Ünlü şairlerin onu baykuşa benzeten gizli şiirlerini her gün tekrar ediyor, Ermenilerin arabasına koyduğu bombadan yakayı sıyırmış olmasına çok üzülüyor; Tevfik Fikret'in kulaktan kulağa fısıldanan, Padişah'a yapılan suikastın başarısız olmasına ağıt yaktığı "Bir Anlık Hatırlama" şiirini, Edward Joris adlı suikastçıyı şanlı avcı olarak nitelediği dizelerini ezberliyorlardı. "Ey şanlı avcı, tuzağını beyhude kurmadın Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın" Mehmet Akif gibi kalbinden imanı eksik etmeyen, kendisini din ü devlet, mülkü millete adamış bir şair bile Padişah'ı, Fransız'dan da ileri giderek Kızıl Kâfir diye niteliyor, "Yıldız'daki Baykuş" dediği Abdülhamid için "Ah o Yıldız'daki baykuş ölüvermezse eğer / Akibet çok kötü..." diyerek ağır dizeler yazıyor, bir an önce ölümünü dilediği Sultan'ın "iblisin ruhu" olduğunu söylüyordu. Onlara göre bu siyah sakallı, iri burunlu, kambur adam ülkedeki bütün kötülüklerin sebebiydi; memleketin üzerine kara bir çarşaf örtmüş, herkesi boğuyordu. O olmasa sanki güneş bile daha çok parlayacak, yıldızlar daha efsunlu yanıp sönecek, gece yaseminleri daha güzel kokacak, meltemler daha ferahlatıcı esecekti. Genç subaylardaki bu saplantı, sohbetlerinde Abdülhamid dışında bir konu konuşmalarına engel oluyordu. Yalnız Müslümanlara değil, Ermenilere, Rumlara, Yahudilere acı çektiren, tatlı aşlarını zehre çeviren eli kanlı bir katil, bir cani, bir yaratık ki yüksek duvarlı Yıldız Sarayı'nda geceler boyu oturup kötülük planları yapar, ertesi gün de bunları uygulamaya sokardı. Kanun-i Esasi'yi hiç tereddüt etmeden kaldırıvermişti. Oysa onu tahta geçirenlere verdig en önemli söz Kanun-i Esasi'yi uygulamaktı. Ama onları da aldatmıştı işte. Gazeteler sansürden geçtiği için hiçbir haberi doğru veremezler, hatta suikasta uğrayarak ölen yabancı hü- kümdarların grip, boğmaca gibi hastalıklar sonucu hayatlarını kaybettiklerini yazarlardı. Halkın aklına başka şeyler gelmemeliydi. Selanik'e ulaşan yabancı gazetelerde ve dergilerde, Abdülhamid, dişlerinin arasına kan damlayan bir bıçak kıstırmış, kollarını sıvayan bir kasap ya da Azrail'in yeryüzündeki görüntüsü olarak çiziliyordu. Avrupa dergileri kendilerini bu propagandaya o kadar kaptırmıştı ki bazı resimlerde de Le Sultan Rouge (Kızıl Sultan), kızlara tecavüz eden, gözü dönmüş ve şehvet düşkünü biri olarak resmediliyordu. "Yıldız canavarı"nın, bazı muhalifleri öldürtüp boyunlarına taş bağlatarak denize attırdığı tartışma götürmez günlük gerçekler olarak anlatılıp duruyordu. Avrupalılar, Sultan'ın horoz beyni yemeye meraklı olduğunu, saray mutfağında her gün üç yüz horozun kafasının koparıldığını ve beyinlerinden salata yapılarak yüce makama sunulduğunu yazıyorlardı.
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.