Gönderi

172 syf.
9/10 puan verdi
Yalçın Armağan’ın İmkansız Özerklik Kitabına Bakış
Yalçın Armağan’ın İmkansız Özerklik Kitabına Bakış İmkansız Özerklik kitabı Yalçın Armağan’ın 2005-2007 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Bölümünde yazdığı Türk Şiirinde Modernizm adını taşıdığı doktora tezini tekrar gözden geçirdiği ve kitaplaştırdığı bir çalışmasıdır. Kitabın genel bağlamda amacı İkinci Yeni’nin doğuşuyla gelen modernizm karşıtı tepkiler ve bununla birlikte bu karşıtlığın altında yatan tarihsel sürecin kronolojik yöntemle tespit edilmesidir. Neden sonuç havasında işleyen kitabın bu yöntemiyle birlikte modernizm sürecinin zorluklarının tespiti güçlenmesine olanak sağlamıştır. İmkansız Özerklik üç bölümden ve bu bölümlerdeki çeşitli alt başlıklardan oluşmaktadır. Modernizmin sınırları, modernizmin Türk edebiyatındaki oluşumu ve Yalçın Armağan’ın modernizmin sonucu olarak göz kırptığı İkinci Yeni’nin oluşumu meseleleri bu bölümlerin genel hatları olmuştur. Yalçın Armağan bu kronolojik güzergahını oluştururken modernizm bağlamında Türk şiirde kırılmalar yaratan, etkisi kaçınılmaz olarak görülen şair ve şiir akımlarını odak almıştır. Bunun sonucunda ise 1850’li yıllarda hakimiyet kuran Tanzimat Şiirinden İkinci Yeni’ye kadar uzanan yol, İmkansız Özerklik ile birlikte Türk şiirine geniş bir perspektiften bakılmasına yol açmıştır. Kitabın, Modernlik, Modernzim ve Türkiye başlığını alan birinci bölümünde Modernizm meselesinin ne olduğu ve sınırlarının nerelere ulaştığı üzerine durulmuştur. Yalçın Armağan, modernizmin tam anlamıyla bir tanımı olamayacağını vurgular, hatta olası bir tanımlama modernizmin tabiatına ters düşeceğini söyler. Modernizm, süregelen faydacı sisteme bir başkaldırı olarak görülmüş, bu anlayışın yerini ‘kendi kendine yeten, amacı kendinde olan, özgöndergesel ya da özdüşünümsel’ anlayışa bıraktığı tespiti yapılmıştır. Şiir dilindeki yetersizliğin görülmesi şiire bir özerklik kapısı açmasını söylemiş bunun sonucunda ise şairin özüne inilmesi gerektiği benimsenmiştir. Yalçın Armağan’ın da gösterdiği üzere bunun sonucunda ortaya konulan eserlerin anlaşılma meselesi ortaya çıkmış ve belirli bir entelektüel seviyeye ulaşılması gerektiği, önceden olan alışılmış yorumcu anlayışın yıkıldığı tespit edilmiştir. Yalçın Armağan Türkiye’deki modernlik kavramının Batıya bakarak olduğu tespitine varmıştır. Bununla birlikte İkinci Yeni’nin oluşumu bu duruma ters düşmüştür. Batıya baktığımız aşikar olmakla birlikte Türk şiirinin taklit edebiyatı da olamayacağı vurgulanmıştır. Bu konu hakkında kitaba alınan Nurdan Gürbilek’in şu yorumları: ‘’Kendiliğinden olamadığı, kendi kıymetlerimize, şu özgün Türk ruhuna dönüp özerk bir ses yaratamadığı için değil, kökenindeki kaçınılmaz taklitliği, kaçınılmaz gecikmişliğiyle, kendine döndüğünde orada bulacağı sayısız davetsiz misafirle, bunun da ötesinde kendine dönmek için zaten her yerde her zaman çoktan geç kalındığı gerçeğiyle yeterince yüzleşmemiş olmasındadır esas zaaf.’’(45) bu durumu destekler nitelikte ve sorunun aslında nerede olduğunu görülmesi açısından önemlidir. Kitabın, Modern Edebiyatın İnşası adını taşıdığı ikinci bölümde ise modern edebiyatın gelişinin Türk Edebiyatındaki parametreleri ele alınır ve bu düzlemde ilerlenir. Yalçın Armağan’ın bahsettiği edebiyat kurumları bizde üçe ayrılır ve bunlar ‘’Divan edebiyatının icadı’’ , ‘’ halk edebiyatı keşfi’’ ve ‘’estetik özerklik’’ olarak sınıflandırılır. Armağan, edebiyat kurumlarının başlangıcı olarak Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın yapıtlarına göz kırpar. Bu yazarlar ile birlikte Osmanlı şiirinin dönüşüme uğraması, Osmanlı aydınlarının eskiyi yok etme istekleri ve yeninin getirdiği her sorun karşısında eskiyi değersizleştirme tavırları yeni bir edebiyatın aranmasının göstergeleridir. Yalçın Armağan’ın kronolojik düzleminin başlangıç noktası olan bu durum yerinde bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsettiğimiz üç edebiyat kurumlarından olan Divan Edebiyatının icadıyla anlatılmak istenen eski edebiyatın taklitçi yapısının, anlaşılmamasıyla desteklenerek onun yok sayılmasıyla desteklenmiştir. Bu konu hakkında Armağan’ın çalışmasına aldığı Namık Kemal’in Divan edebiyatı hakkındaki şu sözleri: ‘’güzel giyinmiş bir cenaze’’ dönemin algısını anlamak bağlamında yerinde bir alıntı olmuştur. Yalçın Armağan’ın kitabın geneline yayarak anlattığı kamusal alanı inşa etmeye yarayacak dil meselesinde Türk şiirinde en ön plana çıkan durum halk edebiyatının keşfi olarak görülmüştür. Yerli ve sade oluşuyla Türk modern edebiyatının istediği model olarak kabul görmüştür. Bununla birlikte Tanzimat’ın ikinci kuşak yazarlarına kadar içsel sorunlara inilmemesi, estetik özerkliğin fark edilmemesi bunun noktadan önce geleneği yıkma ortamı olduğundan kaynaklı özerklik olumsuz yorumlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Yalçın Armağan, Türk şiirinde 1910’lu yıllara kadar köklü bir değişimin yaşanmadığını tespit etmiş ve uzun yıllar egemen bir anlayışa sahip olacak hece meselesi noktasına vurgu yapmıştır. Bu tutum millileşme meselesiyle sosyolojik bir altyapı ile incelenmiştir. Bu durumda Ömer Seyfettin’in hece ölçüsünü milli vezin olarak görmesi ve Ziya Gökalp’in kültürel anlamda modernleşme sürecini modernleşirken milli benlikten kopulmaması gerektiği görüşleri desteklenmiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos ortamının sonucu olan milli benlik kavramı Cumhuriyet’ten sonra kendini milli kimlik yaratımı meselelerini ortaya çıkarmıştır. Türk aydınının modernizm karşısındaki sosyolojik, psikolojik, toplumsal tutumları çerçevesindeki kimlik arayışlarının yaşandığı Cumhuriyet sonrasında otoriterin de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi yapılanmaları ortaya koyması bir kırılmanın yaratılmak istendiği tespitini göstermektedir. Süregelen modernizm sancıları sırasında Yalçın Armağan’ın ifadesiyle beklenen bir kırılma olmuş ve Garip ortaya çıkmıştır. Garip, halkın anlayacağı, eskiyi yıkmak isteyen bir özerk şiir anlayışını ortaya koymuştur. Türk şiirindeki en büyük kırılmaların başında gelen Garip akımı kendinden öncesine bakmayarak sokaktaki insanı anlatmasıyla modernleşme kavramıyla uyum sağlamıştır. Bununla birlikte süregelen Türkiye modernleşmesinin egemen anlayışına da bir noktada koşut oldukları belirtilmiştir. Çalışmaya alınan Garip’in şu görüşleri: ‘mümkün olsa da şiir yazarken bu kelimelerle düşünmek lazımdır diye yaratıcı faaliyetimizi tahdit eden lisanı bile atsak’ modernist şiir açısına uygun düşen bir noktadır. Garip, dünya görüşü, insana bakış açısıyla Laleli’den yola çıkmış ve Sirkeci’ye gitmiştir. Toplumdaki insanları görmüş, arka bahçelerini keşfetmiş ve modernizmin getirisiyle bu insanları anlatmıştır. Ancak Yalçın Armağan’ın Türk şiirinde modernzime uygun düştüğünü gördüğü İkinci Yeni Laleli’den yola çıkarak dünyaya yolculuk yapmıştır. Bu modernleşmenin istediği ve gerektiği bir tepkimedir. İkinci Yeni’nin Garip şiirini yıkmak istediğini, o şiiri yavan bulduğunu bilsek de bu bağlamda iki şiir anlayışının kronolojik yapısını görmemek ve tamamen birbirinden ayırmak mümkün olmayacaktır. Kitabın, İkinci Yeni’nin Modernzm’i başlığını aldığı üçüncü bölümünde ise İkinci Yeni’nin doğuş anı, doğuşundan sonra oluşan sosyolojik ortam ve bu şiir anlayışını karşısında alınan tepkiler ele alınmıştır. Bununla birlikte İkinci Yeni’nin modernist yapısı ve oluşturduğu özerk ve kendisinden öncekilerden bağımsız oluşu üzerine durulmuştur. Kitabın başından itibaren Türk şiirindeki modernizm kavramının İkinci Yeni’yle oluşunu göz kırpan Armağan, diğer bölümlere nazaran bu bölümü daha kısa tutsa da şiir örnekleriyle, dönem yaşantısını aktarmasıyla daha somut tutmaya çalışmıştır. İkinci Yeni, modernizm anlayışına koşut biçimde ‘amacı kendinde olan, özdüşünsel, özgöndergesel’ bir yapıdadır ve bu anlayışla özerklik talebinde olduğu görülmektedir. Bu noktada bir direnç ile karşılaşması kaçınılmaz olmuştur. İkinci Yeni’nin başardığı estetik özerklik gelen tepkilerin yanında Türkiye modernleşmesinin neden daha erken dönemde oluşmadığı sorusunu doğurmuştur. Bu sorunun cevabını Türkiye’nin süregelen sosyopolitik yapısında bulmamız mümkün olabilir. Yalçın Armağan Türkiye’nin sosyolojik yapısını anlattığı bir kitap yazmadığı için derinlemesine bu durumu açıklamasa da kronolojik düzlemde anlattığı Türk şiirine gelen değişimlerden ve eleştirilerin tepki noktasına bakarak da bu durumu açıklamak mümkün görünmektedir. Garip şiirinin bir kırılma yaratarak bir noktaya getirdiği Türk şiirini, Garip’in şairane tavrından alıp özerk bir şiir dilinin köklerini Türk şiirine kazandırmıştır İkinci Yeni şiiri. Bu durum karşısında İkinci Yeni şiirinin aldığı tepkilerin edebiyat dünyasından olduğunu tespit etmiştir. Nitekim, İkinci Yeni’nin ortaya çıktığı dönemde siyasal baskı sosyalist şairlerin başına dert olacak bir ortamdır. Ancak İkinci Yeni şiirinin siyaset ile ilgili olmayan yapıları ve anlaşırlılık noktasında dönemin iktidarının gözünün önünde olmamaları onları bu durumdan korumuştur. İkinci Yeni doğrudan politik tavır takınmaz. Onlara göre de İkinci Yeni şiiri ‘bir dava şiiri değildir.’ Yalçın Armağan toplumcu ve politik şiirin uzağında kaldıklarını belirtse de bu durum bizce uzaklık değil doğrudan bir protest tavır takınmadan yapılmıştır. İkinci Yeni’nin toplumdan uzak kaldığı söylenemez. Oluşturdukları şiir dilinin kapalılığından kaynaklı olarak ulaşılan bu sonuç bizce sağlam bir temelde değildir. İkinci Yeni’nin dönemin sansür ve baskıcı politikasından kurtulması, Batı tarzının taklit etmeden benimsenerek kullanılması ve bunu Türkiye’ye özgün bir şekilde yapmaları beklenilen estetik özerkliğin oluşmasını sağlamıştır. Bununla birlikte egemen modernist anlayıştan sıyrılarak meselesinin vezin ya da hecede olmadığını, özerk bir şiir dilinin kişisel üslupta olacağını söylemişlerdir. Şiir dilinin oluşturmalarının yanında aykırı tavırları da bu bağımsızlıklarını güçlendirmişlerdir. Egemen ahlak anlayışını yıkarak şiirlerinin konularına zincir vurmamışlardır. İkinci Yeni şiirinin bu tutumu Yalçın Armağan’ın deyişiyle cinsellik açısından düğümlenmesi saptaması yerinde olsa da İkinci Yeni şiiri bu durumu alkolizmle, ütopyalarla da desteklemişlerdir. İkinci Yeni Türk şiirinin aykırı çocuğu olmuştur. İkinci Yeni şiiri, Türk şiirinin 1850’den beri çabaladığı potansiyel bir modernizm beklentisinin sonucu olmuştur. Yalçın Armağan bu süreci kronolojik olarak, zaman zaman geriye dönüş ve ileriye sıçrayışlarla anlatmayı tercih etmiştir. Tabii olarak bu durum kitabın bazı noktalarında tekrara yol açmış, mevzu edilen bir konunun tekrardan su üzerine çıkmasına olanak sağlamıştır. Türk şiirinin modernleşme sürecini sosyolojik bağlamda aldığını varsaydığımızda bu dönüşlerin kaçınılmaz olduğunu da görmekteyiz. Modernizmin yapısı gereği farklı coğrafyalarda benimsenmesinin sancılı olduğunu vurgulayan Armağan’ın görüşüne Türkiye’nin de karmaşık ve kaos dolu tarihsel hayatı göz önüne alındığında, yüz yıllık modernleşme sancısının İmkansız Özerklik kitabı da gözler önüne seriyor ki Türkiye’nin sosyopolitik yapısına bağlamak durumundayız.
Yalçın Armağan
Yalçın Armağan
İmkânsız Özerklik
İmkânsız Özerklik
İmkânsız Özerklik
İmkânsız ÖzerklikYalçın Armağan · İletişim Yayınları · 201842 okunma
·
80 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.