Gönderi

1062 syf.
8/10 puan verdi
Bitirmiş olmanın gururunu yaşadığım bir kitap ile sizlerleyim. Anna Karenina benim inat edip okuduğum nadir kitaplardandır. Aslında işin hikaye kısmı çok daha kısa sürede anlatılıp kapatılabilirdi (bkz: Stefan Zweig; Korku) ancak sanıyorum dünya klasiklerinin temeli; olayı hemen bitirmemekte. Sürüneceksin, sinir krizleri geçireceksin, bir karakterin elli sayfada yatak odasına çıkıp üstünü değiştirip ardından tekrar salona inmesini okuyacaksın, bir anda dünya tarihine ve siyasete dalıp tarım reformundan çıkacaksın, sonra tekrar sinir krizi geçireceksin… Örnek vermek gerekirse mesela burada ana karakterlerden biri olan Levin’in (ki bence kitabın tek bir başrolü olsa onu Anna’ya değil Levin’e verirdim) Rusya’nın tarım politikalarına karşı olan fikirlerini sayfalarca okumaz zorundayız. Üstelik kitaplığımda TTK’den aldığım Rus Siyasi Tarihi dururken… İşte bu yüzden Klasik okumayı sevmiyorum. Çünkü ben iyi bir hikayenin sadece ona odaklanarak, daha vurucu cümlelerle anlatıldığına inanıyorum. Elbette yazdığın dönemin siyasetinden ve toplumsal gerçeklerinden bahsedeceksin ama bunu abartıp bir siyaset kitabına ya da bir ziraat kitabına döndürmeyeceksin. Neyse gelelim kitabın içeriğine, hikâyenin ve karakterlerin bendeki akislerine… Öncelikle çok kalabalık bir karakter listesi olduğunu ve her karakterin birden fazla hitaba maruz kaldığından mütevellit pek fazla adı ve namı olduğunu belirtmeliyim. Ancak ben ana karakterlerden bahsetmekle yetineceğim. Anna Karenina’nın kocasından başlamak istiyorum. Aleksey Aleksandroviç Karenin hakkında ne söyleyebilirim ki! Kendisi gavatlıkta çağ açıp çağ kapatan, gavatlığın yükselme devrini başlatan erkeğin hası adam gibi adam yüce ve hikmetli! bir bey. Elbette tutsun şiddet uygulasın, enrtrikalar çevirsin falan demiyorum yani Türk dizi karakterine dönmesini beklemiyorum ama be adam; bir tepki göster. Karın seni aldatmış, başkasından hamile kalmış, rezillik ayyuka çıkmış! Hakikaten Anna’nın çıldırdığı kadar vardı bu karakter. Gerçi sonlara doğru ona da acımaya başlıyorsunuz. Kitabın sonuna doğru Tolstoy’a “daha ne anlatacaksın be adam?!” diye bağırdığımı da hatırlıyorum ayırca. Anna Karenina’nın sevgilisi Vronskiy (Alyoşa) ise… ne deyim bunun gibi haysiyetsizler yüzünden olan yine kadınlara oluyor. Anladığım kadarıyla, -kitapta da geçen bir alıntı ile açıklayım- Çarlık Rusya’sının son turları attığı sıralarda geçen bu dönemde belli bir tabakanın üstünde olan güzel ve çekici evli kadınların (bir yerde ahlaksızlık olarak da nitelediler hadi hakkını yemiyim) bir aşığının olması, onunla flörtleşmesi normal sayılıyor. Hatta Anna’nın içinde bulunduğu cemiyet de bir yere kadar Anna ile Vronskiy arasında yaşanan ilişkiye anlayışla ve saygıyla yaklaştılar. Ama ne zaman ki Anna adam ile kaçtı artık toplumdan da dışlandılar. Ancak ben bütün kitap boyunca Vronskiy’nin Anna’yı gerçekten sevip sevmediğini anlayamadım. Kendi iç dünyasında bile net olmayan tek karakter Vronskiy’di. Anna Karenina ise tam bir aşk kadını. Hayatını kocası ve oğlu ile belli bir düzende ancak herhangi bir sevgiden yoksun olarak kurmuş, etrafına neşe ve hayat saçan, gören her erkeğin etkilendiği bir kadın. Sonunda Vronskiy ile yolları kesiştiğinde ise onun için her şey tepetaklak oluyor diyelim. Kendi içinde haklı ancak yanlışlarla dolu bir karakterdi. Gelelim kitabımızın başkarakteri Levin’e. Kendisi beni toprak, işçi, köylü, soylu, Rus düzeni hakkında yiyip bitirdikten sonra nihayetinde Tanrı’nın varlığına inanmaya başlayıp huzuru bulsa da Kiti ile olan ilişkilerinin gelişimini okumak zevkliydi diyebilirim. Ancak ben kitabın en can alıcı noktasının Anna ile Levin’in bir araya geldikleri an olduğunu söyleyebilirim. Neden bilmiyorum ancak Levin ile Anna’nın yan yana gelmesi beni heyecanlandıran tek yer oldu diyebilirim. Sanki Tolstoy burada çok şey söylemek istemiş ancak hepsini kendine saklamış gibime geldi. Rusya’nın yaşadığı en sarsıcı olaylardan biri olan Ekim Devrimi’nden önce geçen bu hikaye arka planda çoktan uyanmış ve gözlerini her yere dikmiş olan Sosyalist Rusya’nın haberini de bize veriyor. Ayrıca Tolstoy burada Osmanlı himayesinde olan Slav halklarının Rusya’yı ne kadar ilgilendirdiğini ve Çarlık Rusya’sının neden birden bire Slav sevici olmaya karar verdiğini de sorgulamış ki bu da dikkat çeken başka bir ayrıntıydı. Tolstoy’un bu meşhur kitabı hakkında söyleyebileceğim övgü dolu sözler, abartılmış yorumlar yok ancak karakterlerinin çok yönlü olmasını sevdim diyebilirim. Yani bir karakter sırf kötü yönleriyle ya da iyi yönleriyle ön plana çıkmıyor. Tolstoy insanı bir bütün olarak ele alıp aktarabilmeyi başarmış. Bütün iyi ve kötü yönleriyle ve tüm zaaflarıyla ve diğerlerinden üstün olan vasıflarıyla bir karakteri neredeyse tüm cephelerden okuyabiliyorsunuz ki bu da başarması oldukça güç bir şey.
Anna Karenina
Anna KareninaLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201940,1bin okunma
49 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.