Matt Hayg’in okuduğum ilk romanıydı. Yazarın kurgusal olmayan daha önceki kitapları da 24 yaşından beri çektiği depresyon ve anksiyete bozukluğu ile yaşama deneyimlerine dayanmaktaymış. Neredeyse intihar olayından sonraki üç yılını depresyonuyla mücadele ederek geçirmiş. Yazar genelde kitaplarında, hayatın getirdiği küçük sevinçlerin ve mutluluk anlarının tadını çıkarmaya teşvik ediyor ve hayatta kalmak için hala fırsatlar olduğunu söylüyor, okuyucuları zamanın her şeyi iyileştirebileceğine, görünmese bile tünelin sonunda ışık olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Kitabımızın kahramanı, hayattaki seçimlerinden memnun olmayan Nora adında genç bir kadın. Gece boyunca kendini öldürmeye çalışır ama kendini okul kütüphanecisi Bayan Elm tarafından yönetilen bir kütüphanede bulur. Kütüphane, farklı kararlar vermiş olsaydı hayatının hikayeleriyle dolu milyonlarca kitapla yaşam ve ölüm arasında yer alıyor. Bu kütüphanede, en mutlu olduğu hayatı bulmaya çalışır. Örneğin, olası bir hayatta erkek arkadaşına kavuşmak ister ve kendini onunla evli bulur, ancak umduğu gibi olmaz. Ayrıca kendisini Kuzey Kutbu'ndaki araştırma yapan bir buzulbilimci olarak görüyor. Kaçmaya çalıştığı hayattan çok farklı bir hayat, ama illa ki daha iyi bir seçim değil. Bu ve bunun gibi bir çok yaşanmamış hayata gidip, farklı yaşamları deneyimliyor. Gece Yarısı Kütüphanesi, yaşamı seçmenin hikayesi ama hepsi bu değil: Bize olasılıkların gücünü ve güçsüzlüğünü aynı anda gösteren, hiçbir hissin sonsuza kadar sürmediğini, iyi ve kötüyü, aydınlık ve karanlığı, ölüm ve yaşamı aynı anda sunarak farklı bakış açıları sağlayan, anın ve yaşantımızın anlamına farkındalık katan özellikle gençlerin okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap. İyi okumalar.