Gönderi

Can Veren Pervaneler 4
Can Veren Pervaneler 4
Can veren pervaneler 4 Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. Dünya kaybolucu gölge gibidir. Ona güvenen pişman olur. Erzurumlu İbrahim Hakkı S.26 Gamzedeler gamzedeler Gam vurur gam zedeler Sinem hakkâk delemez Delerse gamze deler S.37 Bütün dünyâ benim olsa gamım gitmez nedendir bu Ezelden gam türâbıyla yoğurulmuş bedendir bu Yani Yavuz Sultan Selim diyor ki: Cihan padişahı olduk hâlâ gamdan kurtulamadık. Neden? Cevap Vehbî'den geliyor: Babanız Hazret-i Âdem, gam toprağıyla yoğrulmuş da ondan. S.48 Güç neşâtın kademin kalbe alışdırmakdır Yoksa gam her ne zaman istese hâzır bulunur Zor olan neşenin ayağını kalbe alıştırmaktır. O gelmeyi pek bilmiyor. Gam için ise problem yok. O istediği zaman geliyor. Kolay kolay da gitmiyor S.48 Nân-ı huşk ile kanâ'at gibi bir nimet mí var Künc-i istiğnâ gibi bir gûşe-i râhat mı var Kimden eylersin recâ kime kılarsın ilticâ Kanı bir ehl-i mürüvvet kimsede himmet mí var Devlet-i dünyâ için memnunu olmam kimsenin Çekmeğe bâr-ı belâ-yı mihnetí tâkat mí var Hayli demdir sa'y edersin fazl ü dâniş kesbine Yoksa Yahyâ ma'rifet erbabına rağbet mí var /Şeyhülislâm Yahyâ/ S.51 Bezim gülşen sürâhî gonce şebnem gecelenmiş mül O keyfiyyet safasından göğermiş mest olup sünbül Kalır mı sandın ey bülbül revişin âşıka müşkil Netice mahremíz aşka figân etme dem-â-dem gül Yerin gülşen nedîmín gül bu feryâdın nedir bülbül Seher kuşlukdan âğâze edersín tâ-be-şeb efgân Nedir bu ızdırabın hiç karâr etmez misin bir ân Senín nâlenle bir oldu zemin ü kubbe-i devrân Hezâr âkil olupdur gussa-i pür-hissene hayrân Yerin gülşen nedîmin gül bu feryâdın nedir bülbül Bu bâğ-ı hayret-efzâda biter mi gonce-i bî-hâr Alır her tâze nahl-i gül miyânın zümre-í ağyâr Ne gam dünyâ rakib olsa seninle yâr iken dil-dâr Bahâne hâr ise handeyle güller arz eder dîdar Yerin gülşen nedîmín gül bu feryâdın nedir bülbül Yoluna cân fedadır ser değil ol çeşm-i hünkârın Kabul olmaz hayıf kim armağânı bu dil-efgârın Nedir bu rütbe hengâmın abesdir bî-sebeb zârın Yeşil yaprağ ile olsun seni tekrim eder yârin Yerin gülşen nedîmin gül bu feryâdın nedir bülbül Sení ey Örfi bir gonce-fem etdi aşk ile rüsva Dehân açmaz ü gûş etmez ana mümkün müdür şekvâ. Konarsın günde bin dala aceb âşüftesin şeydâ Dedi bu misra'-i garrayı Kâtib gibi bir dânâ Yerin gülşen nedimin gül bu feryâdın nedir bülbül 65 Bela geldiği zaman şükretme derler adama, hamdet. Neden? Evet, bela bir nimettir. Şükredilen nimet artar. Sen de şükredersin. Olur ki artar. Sabredemeyebilirsin. İmtihanı kaybedersin. O yüzden hamdet. Hamd hem belada hem nimette. Şükür, nimette. Yani gelen belaya ne iyi oldu da geldi, demek her adamın harcı değil. Ya Rabbî, ben aciz kulunum, verdin itirazım yok, takdir senindir. Ancak belayı üzerimden al, beni ferahlandır diyerek dua etmek lazım. Çünkü belaya tahammül etmek zor. S.81 Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri der ki: Bu bana lazım değil diyen kişi rahat eder. Bu dünyada rahat etmenin çaresi, talebi azaltmaktır. S.82 Kafa bilgilerine sahip olana âlim denir. Kalp bilgilerine sahip olana ârif denir. Hem kafa hem de kalp bilgilerine sahip olana velî denir. S.90 Ta key sefer mesâlik-í ísyâna Nabiyâ Seccâde-i amelde ikâmet zamandır Ey Nâbî, ne zamana kadar günah işlemeye devam edeceksin? Artık bir uyan. Artık vakit geçiyor bak. Amel seccadesine oturup da kalkmayacağın zamandır. S.98 Önce Yahyâ Bey'in şiirine bir göz atalım: Ganidir 'aşk ile gönlüm ne mâlím ne menâlím var Ne vasl-1 yâra handânam ne hícrândan melâlim var Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekden kaçar cânım Cihanda haste-i 'aşk olalı bir hoşça hâlim var Ben ol hayrân-ı 'aşkam kim yitirdim ‘akl u idrâki Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var Ne meyl-i Külbe-i Ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta'n-1 zâhid-i nâdân ne hasm u ne cidâlim var Cihân fanidir ey Yahya Hüve'l-Hayyu Hüve'l-Bâkî Değişmem atlas-1 çarha benim bir köhne şâlim var Şimdi de Hayâlî Bey'in gazeline bakalım: Ne gerdûndan sitem çektim ne ahterden melâlim var İkilikden bugün ferdem ne hasm ü ne cidâlim var İki âlem bugün müstağrak-ı envârım olmuşdur Sipihr-i dilde doğmuş âfitâb-ı bî-zevâlim var Duyaldan küfr-í zülfünden eser âr ettím âmândan Sana tâ kim gönül verdim hayâtımdan melâlim var Verirsem kâse-í hurşidi nûr-efşâna nâ-merdem Elimde derd-i yâr ile pür olmuş bir sifâlim var Suhan şehbâzıyım murgân-ı kudsiler şikârımdır Kana'atle tecerrüdden Hayâlî perr ü bâlim var S.115-116 Külbe-i gam-hâneden ey dil bize hem-ser mi yok Câm-ı aşkı şevk ile nûş eyleyen bir er mi yok Bezmimizde yoksa bir sâkî-i simin-ber mi yok Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dil-ber mi yok Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sågar mı yok Ey gönlüm, bu gamlarla yüklü olan dünyada bize bir kafadar yok mu? Ortalık bu kadar mı çorak? Aşk şarabını şevk ile içecek bir yiğit mi yok? Yoksa bizim meclisimizde bu şarabı sunacak bir kişi (şeyh) mi yok? Aşka ehil bir kimse yok mu? Aşka ehliyeti olan yiğitler yok mu? Yoksa gönül alıcı güzeller mi yok? Bir çoraklık görüyorum. Herkes ayık dolaşıyor, mey mi yok, yoksa kadeh mi yok? Bir gönül yokdur ki derd-i aşka mu'tâd olmaya Var mı bir Hüsrev leb-i Şirin'e Ferhad olmaya Gülsitân içre kanı bir serv-âzâd olmaya Gonca-i dil açılıp hâtır nice şâd olmaya Bâğda güller mí yâ gülşende bülbüller mi yok Bir gönül yoktur ki aşk derdiyle dertlenmesin. Bir Hüsrev var mıdır ki Şirin karşısında Ferhat gibi dağlara düşmesin. Bahçe olur da içinde servi olmaz olur mu? Gönül goncası niçin açılıp da hatırlar şâd olmuyor? Bağda gül mü yok, yoksa gül bahçesinde bülbül mü yok? Hatırında var ise gerd-i melâletden keder ol gubârı sil hele mír'ât-ı tab'ından gider Bir nazarla ehl-i dil toprağı eyler sim ü zer Sengden díl kem mí yâ seng-í siyâhı la'l eder Afitâb-ı feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok Eğer gönlünde melâl tozundan, toprağından bir keder var ise bu sıkıntını gider, gönül aynanı temizle. Gönül aynandan dünya sevgisini sil ve yok et. Gönül ehli olanlar, toprağı bir bakışla gümüş ve altına çevirirler. Yemen'deki o kara taş, kanlı gözyaşlarıyla yoğrularak yakuta dönüşebiliyor da gönüller taştan da mı katıdır; niçin bu kadar kararmıştır, hissizdir? Niçin feyiz vermiyor? Kanı bir söz ehli tab'a sözleri kâr eyleye Arif-i billah ola izhâr-ı esrar eyleye Mantıku't-tayr tekellüm hem çü Attår eyleye Görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye Söyledir mi yok cíhânda bilmezem söyler mi yok Sözleri insan tabiatına tesir eden bir kelâm ehli nerede? Sırları ortaya çıkaracak Allah'ı tanıyan biri olmalı ve sırları anlatmalı. Feriduddin-i Attår gibi kuşları konuşturan nerede? Papağan gibi güzel sözler söyleyen, terennüm eden bir gönül görmüyoruz. Söyleten mi yok acaba söyleyen mi? Bahtiyâ enfâs-ı rûhullâhdur elkâb-ı nazm Vehbîdür âsâr-ı güftâr-ı dil ashâb-ı nazm Zâde-i tab'a gidâ-yı rûhdur âdâb-ı nazm Niçün ebkâr-ı ma'ânî beslemez erbâb-ı nazm Yohsa Yahyâ gibi üstâd-ı suhan-perver mi yok Ey Bahti, Hazret-i İsa'nın nefesi -Allah'ın izniyle- ölüleri nasıl diriltiyorsa şiir de insan ruhunu dirilten bir şeydir. Sairlerin gönlünden gelen sözlerin oluşturduğu eserler vehbidir, yani Allah tarafından bahşedilmiştir. Nazım àdàbi, tabiatin oğluna (yani şiire) bir ruh gıdasıdır. Båkir manaları terennüm eden şairlere niçin rastlamıyoruz? Yoksa meydanda Yahya gibi bir söz ustası kalmadı mı? S.140-143 Seyyi'ât insâna nefs-i kemterîninden gelir Her hacâlet âdeme sû'-i karîninden gelir İzzet ü zillet mekâna hep mekîninden gelir İstikamet müstâkimü'l-hâle dininden gelir Müstakim ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni İnsana kötülük, alçak nefsinden gelir. Kişiye gelen her utanç, kötü arkadaşlarından gelir. Bir yerin şerefi de alçaklığı da orada bulunanlardan gelir. İstikâmet, dinini güzelce yaşamaktan gelir. Sen istikamet üzere ol, Allah seni utandırmaz. S.148
·
266 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.