Kısa klasikİçerdiği ve çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu felsefeye rağmen kitaptan önce Henry David Thoreau'dan bahsetmek istiyorum. Öyle ki böyle bir kişilik ürün olarak ortaya hiçbir şey koymamış olsaydı dahi sıra dışı yaşam öyküsü ve duruşuyla anılmaya değerdir.
Harvard Üniversitesi'nden 1837 yılında mezun olan Thoreau, bir devlet okulunda öğretmenlik yapmakta iken buradan öğrencilere fiziksel ceza vermeyi reddettiği için istifa etmek durumunda kalmıştır.
1845 yılında patlak veren Meksika-Amerika Savaşını ve köleliğin kaldırılmamasını protesto etmiş, köle ticareti yapan ülkelere vergi ödemeyi reddettiği için tutuklanarak hapse atılmıştır. Thoreau, hiç çekinmeden suhuletle ortaya konan her haklı eylemin nihai sonucunun esaret olduğunun canlı şahididir. Tüm savaşların olduğu gibi ülkesinin giriştiği bu savaşta da asıl sebebinin köleliğin geliştirilmesi -geniş anlamda kölelik- olduğunu hiç çekinmeden dile getirmiştir.
Hapiste geçirdiği bir gece kaleme almış olduğu 'Sivil İtaatsizlik' isimli makalesi siyasi tarih için bir mihenk taşı kabul edilir. Thoreau'nun en önemli eserlerinden biri olan bu makale Mahatma Gandi'nin ilham kaynağı olmuştur. Bunun yanı sıra yazar eserleri ve düşünceleriyle aynı zamanda Tolstoy ve Martin Luther King'in de ilham kaynağı olmuştur.
Gandi yazarın üzerindeki etkisini şu sözlerle ortaya koymuştur:
“Yıllar önce, Amerika'da Henry David Thoreau adında büyük bir adam yaşardı. Onun yazıları milyonlarca kişi tarafından okundu ve üzerinde düşünüldü. Yazdıklarına büyük değer verildi, çünkü o sözünün eri, söylediklerini uygulayan biriydi. Görev duygusu ile kendi ülkesi Amerika’ya karşı çok şey yazmıştır. Amerikalıların birçok kişiyi kölelik zinciriyle tutsak etmelerini büyük günah saymıştır. O, sadece bunu söylemekle yetinmedi, aynı zamanda bu ticareti durdurmak için tüm gerekli adımları attı. Bu adımlardan birisi de köle ticareti yapan eyaletlere herhangi bir vergi ödememekti. Bundan dolayı vergi ödemeyi durdurunca hapse atıldı. Tutsaklığı sırasında en özgün fikirlerini yazdıklarında cisimleştirdi.”
Martin Luther ise Sivil İtaatsizlik makalesinin üzerindeki etkisini şöyle ifade etmiştir:
“Bu cesur New England’linin vergi ödemeyi reddetmesi ve Meksika topraklarına köleliği yayacak savaşı desteklemek yerine hapse girmeyi seçmesiyledir ki şiddetsiz direniş teorisiyle ilk teması sağladım.”
Bir yazar, düşünür, filozof, tarihçi bilim insanı ve doğa gezginidir. Evet doğa gezgini... Ve her şeyini, tüm ilhamını bu doğa gezilerine borçludur. İnsanın varlıkla olan meselesine de en köklü çözümü insanın yaban ile arasında büyüyen uçuruma bağlayan çok oturaklı bir sistem kurmuş, fikirlerini bunun üzerinden temellendirmiştir. 19 yüzyılın başlarından 21. yüzyılın dahi ötesinde bir çevrecilik anlayışını insanlığın gözlerinin önüne oldukça somut, makul gerekçelerle ve gayet anlaşılabilir bir şekilde ortaya koymuştur. İşte evire çevire okuyup eskitemediğimiz Tolstoy gibi bir dahiye ilham kaynağı olmak böyle bir şey olmalı.
Benim yazdığı her şeyi okurum/okuyacağım dediğim yazarlar var. Elbette bu okuduğum her eserinde ve her defasında artan bir şekilde şaşkınlık ve hayret yaratma ustalığı sayesinde ve bu yazarlar bu hususta oldukça istikrarlılar. Thareau da bu yazarlar arasındadır. Hem de 87 sayfalık 3 denemeden oluşan bu küçük başyapıtla.. Bu arada Yürümek eserini Can Yayınlarından Selçuk Işık çeviriyle okudum. Can yayınlarının "Kısa Klasikler" serisine dahil olan diğer kitapları da okumak için merakla bekliyorum. Burada çarpıcı bir seçki kuvvetle muhtemelen kitap severleri bekliyor. Şimdilik bu kısa klasikler için birde bir diyorum.
Kitaptan kısaca bahsetmeden önce izlediğim ve asla unutamadığım bir filmden bahsetmenin tam sırası bence. 2007 yapımı, yönetmenliğini Sean Penn'in yaptığı Into The Wild (Özgürlük Yolu)...Pek çoğumuz severek izlemiştir belki de. Bir kitap uyarlaması olan film sakin bir gezgin olan Christopher Johnson'ın kısa ama sarsıcı gerçek yaşam hikâyesini anlatır. Jahnson'un yanından hiç ayırmadığı birkaç kitaptan biri Henry David Thoreau'nun Walden adlı başyapıtıdır. Bu yolculuk boyunca sürekli Tolstoy ve Thoreau okumaktadır. Bu filmde ve uyarlandığı kitapta Thoreau'nun felsefesinin ana hatlarıyla ortaya konduğuna şahit oluyoruz.
Yürümek tam bu günlerde ve özellikle okunması gereken bir eser. Ev hapisleri ve sokağa çıkma yasaklarıyla geçirilmiş yılları ardımızda bıraktık. Etrafımda Corona öncesi ve sonrasına dair yaptığım en çarpıcı tespit artık insanların yaşamdan daha fazla ve daha erken ve mümkünse tam şu an haz almaya çalıştığı. Ve bunun ancak doğaya dönüşle mümkün olabileceğini tecrübe ediyoruz. Tam bu noktada Thareau insanın varlık meselesine dair getirdiği çözüm ön plana çıkıyor ve bu çözüm ilginçtir 200 yıl öncesinden günümüze bir reçete olarak uzanıyor. Kitapta doğaya karşı gerçek bir merak ve sevgi uyandırmayı başarıyor yazar. Bunun nasıl olduğuna hala hayret etmekteyim. Pek çok yazar doğaya ilişkin tasvirleri romanlarında, şiirlerinde, öykülerinde ortaya koymuştur, bunu oldukça iyi yapanlar da muhakkak olmuştur. Ama hiçbiri Thoreau'nun samimi anlatımına yaklaşmayı dahi beceremez, çünkü o insanın insan olmak için bu uzaklaştığımız, aşağıladığımız, yıprattığımız, hoyratça yok ettiğimiz doğa ile yaban ile çok sahici, çok güçlü bir bağın olmazsa olmaz olduğunu yaptığı eşsiz kıyaslarla ortaya koymaktadır.
Hakikaten kısa bir klasik bu... kitap her çok sevilene sevenin yaptığı tahribattan payını aldı. Çok çarpıcı bulduğum alıntılarım var. Onları daha sonra paylaşacağım.
Tavsiye vermenin hiçbir zaman hiç kimsenin haddine olmadığını düşünüyorum. Thoreau gibi yaşamıyla, duruşuyla verilen ilhamın okyanuslar aştığı, dil, din, ırk ayrımlarını kolayca aştığını çokça duyduk, gördük şahit olduk. Ama ayıracağınız kıymeti birkaç saat bu eser fazlasıyla hak ediyor. Yabana ve vahşi doğaya böyle bir bakış açısının nasıl oturaklı bir felsefeye dayandırıldığını bizzat tadarak öğrenmek isteyebilirsiniz.
İyi okumalar