Metin Hoca’nın kitabını ilk çıktığı günden beri tanıdığım herkese öneren ben belki de kitabı en son okuyanlardan biri oldum garip sebeplerden dolayı. Geç olsun da güç olmasın ikiyüzlülüğümle bir akşamda bitirdim kitabı ama. Aslında tekrar okudum da diyebilirim galiba, çünkü öykülerin hemen tamamını (ufak tefek farklılıklar da olsa) görmüştüm daha önce. Görmüş ve öykülerin kusursuzluğu konusunda epey şaşırmıştım. Yani kurgunun sağlamlığı, dilin albenisi, anlatımın çeşitliliği ve – Metin Hoca’nın alamet-i farikası olan- sevecen postmodern dokunuşları bir kenara bırakırsak mükemmelliğe ulaşmak için gerçekten çalışılmış, her tümceye bin bir emek verilmiş parçalardı her biri. Öyküye gelişimi için elini taşın altına koyup elinden geleni ardına koymayan bu insanın okuyucusuna henüz ulaşamamış olması canımı sıkıyordu. Neyse ki o günler geride kaldı ve Zelenbur o poseidon işi yabası ve olanca fesatlığıyla -İthaki’den- düştü önümüze.
Metin Nart’la daha önce karşılaşmamış okurlara kitapta bulunan büyülü gerçeklik esanslı ama hayat dolu 9 öykünün arasında insanın içini ısıtan mahalle/kent hikayelerinin yanı sıra üstkurmacanın sınırlarını zorlayan çalışmaların da olduğu; içi İstanbul’la dolu ama edebiyat, sinema, müzik ve bilumum arkadaşını da içeren, keyifli, heyecanlı (bir nevi:), ama – en önemlisi- zeki kurgular görecekler. Diğerleri, yukarda söylediğim gibi, İshak Edebiyat’a adanmış bu kitabı okuyup bitirdiler zaten.
Evet, umarım – bir şekilde- okuyuculara ulaşır bu kitap, hak ediyor çünkü, üstelik günümüz koşullarında başka türlü yeni bir kitap çıkartamıyor insan. Metin Hoca’nın en az bu kitaptakiler kadar güzel birçok öyküsü daha var hem.
Başka? Bunların dışında söylenebilecek her şeyi Kemal Koton söylemiş zaten:
“Son derece eski ve yıpranmış bir hikayedir bu. Aşk değilse nedir. “