Gönderi

Bir şeyi evrensel olarak koymak, ya da evrensel bir şey olarak onun bilincine varmak, bilindiği gibi, düşünce'dir (karş. S 13, R ve S 21, R). Düşünce, bir muhtevayı en basit şekline indirgediği zaman, ona en son determinasyonunu vermiş olur. Hukuk olan şey, yalnız evrensellik formunu değil, fakat hakikî determinasyonunu almak için de kanun haline gelmek zorundadır. Bunun için, kanun yapma fikri, yalnızca, bir şeyin herkes için geçerli bir davranış kuralı halinde ifade edilmesi anlamına gelmez (kanun yapmanın bir momenti olmasına rağmen); asıl önemli olan moment, meselenin derin özü, kanun muhtevasının evrensel determinasyonu içinde bilinmesidir. Örf ve âdetler hukukuna bakılacak olursa (çünkü yalnız hayvanlar, kanun yerine içgüdülere sahiptirler, insanlarınsa kanun yerine alışkanlıkları vardır), bu hukukların bile, düşünce olarak mevcut olmak ve bilinmek momentini içerdikleri görülür. Bunların, yazılı hukuktan farkı, yalnızca sübjektif ve olağan bir tarzda bilinmelerinden ibarettir. Bunun için, bu tür hukuklar daha az belirlenmiş niteliktedirler ve düşüncenin evrenselliği bunlarda o kadar açık değildir. Bu yüzden, hukukun [bir kanunlar sisteminin] şu ya da bu yanıyla veya tümüyle bilinmesi, az sayıda kişilerin tesadüfi bir imtiyazı olarak kalır. Örf ve âdetler hukukunun, alışkanlıklara dayanmaktan, bu formel karakterden aldığı güçle hayatın bir parçası olmak [hayata geçebilmek] avantajını elde ettiği söylenmektedir. (Günümüzde "hayat"tan, "hayatın bir parçası" olmaktan söz edenler, aslında, çoğunlukla maddeye ve ölü düşüncelerin en ölüsüne saplanmış olanlardır.) Oysa, bu bir kuruntudan başka bir şey değildir, çünkü bir millette yürürlükte bulunan kanunlar, yazılmış ve kodifiye edilmiş olmakla, onun âdetleri olmaktan çıkmazlar.
Sayfa 206 - SümerKitabı okudu
·
16 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.