İçiniz biraz da olsa acımadan bu kitabı okuyabilirseniz vicdanınızdan şüphe edebilirsiniz. Neyin kimin başına geldiği değil, tüm bunların, her şeyin neden yapıldığı olmalı sorumuz.
Ne anlatayım ben sana? İnsanın balına gelenlerin karşısında belinin büküleceği anlarda aldığı soruya verdiği cevap. Hangi birini anlatayım da deriz bazen. Ya da elimizden gelenin tümünü yapmamıza rağmen bir sonuç almadığımızda düştüğümüz çaresizlikle verdiğimiz yanıtlardan biri.
Temelkuran, 1996 ve 2000 yıllarındaki Şefkat ve Hayata Dönüş adlı ironik operasyonlarla bu ülkenin gençlerinin hayatlarını bir bir tutsaklıklarda yok ederken, dışarıda çocuklarının akıbetini soran annelerin yaşadıkları içler acısı durumu anlatıyor okuyucuya. Bunu Gökçe adlı bir karakterine anlatır gibi anlatıyor.
Eşitlik, kardeşlik, yaşanılabilir gelecek...istekleri ile sokaklara çıkan gençlerin, terörist yaftasına bulanarak tutsak edildiği F Tipi cezaevlerindeki ölüm oruçlarında yiten canları ele alıyor Temelkuran.
Sizin başınıza gelmemiş olabilir, doksanlı yılları yaşamamış olabilirsiniz, muhalif de olmayabilirsiniz ama yaşananları göz ardı edemezsiniz. Canınız yanmalı. Geçmiş değil bunlar, yaşanıyor hala. Boyut değiştirdi belki, yöntem değiştirdi. Sistem, farklı bir politika ile yaklaşıyor artık ama yaşanıyor hala bunlar.
Bu kitap yaşanan acıları anlatmakla içşmizi karartmıyor sadece. Ayrıca korkmamanın, direnmenin, istemenin, mücadele etmenin üzerinde duruyor.
Medya, iktidar, kolluk kuvvetleri, faşist zihniyetin başvurduğu karanlık yollardan aydınlığa çıkmanın yolunu gösteriyor.
Bana ne bundan demeyin. Daha iyi yaşanılabilir bir ülke için tüm bunlar.
