Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
·
29 günde okudu
“Tevazunun fazlası insana vasattan nasihat dinletir.” 
Edgar H. Schein’a göre “Alçakgönüllülükle Kendini Sorgulamak” cevaplarını bilmediğiniz soruları sormak anlamına geliyor. Soru sormak ve bilmediğin cevapları almak suretiyle diğerlerinin yararına iyi bir ilişki geliştirmektir kitabın konusu. Ama tabi açık uçlu sorular sormak şarttır. Açık uçlu bir soruyla karşınızdakinin bilgisini test eder, görüşü veya duygularını sorarsınız. Doğru soruyu sorma, etkili iletişim ve bilgi alışverişinin merkezinde yer almaktadır. Açık uçlu sorular, karşınızdakine dilediği şekilde cevap verme imkanı sağlar. “Bugünün kültürü, sormak yerine anlatmaya odaklanır” diyor Schein. Ama sadece anlatırsanız bir ilişki gelişmesini engellersiniz. İnsanlara ne yapacaklarını söylediğinizde siz uzman rolüne bürünürsünüz, diğerleri de sizin dediklerinizi yapan yetersizler haline gelir! Yani yazar diyor ki, sadece anlatırsanız daha baştan muhatabın beceriksiz olduğunu varsayarsınız. Sonra da devam ediyor: “Sormak” ise daha iyi ilişkileri geliştiren birşeydir. Ne zaman insanlardan fikirlerini sorarsınız, alçakgönüllü olur ve karşınızdakileri güçlendirirsiniz. Bu davranış uzun süreli, verimli etkileşimleri destekler. Anlatmak yerine sorduğunuz zaman, karşınızdaki sohbet yönetebilir hala gelir ve bu da karşılıklı güveni geliştirir. Bilmediğiniz bir şeyi veya hatta bilmek istediğiniz bir şeyi ancak sormak suretiyle elde edeceğiniz etkileşimden öğrenebilirsiniz. Anlatmak ise iletişimi kesen birşeydir. Eğer diğer kişiyle iletişim kurmak umurunuzda değilse o zaman söylemek kafidir. Ancak ilişki geliştirmek önemli ise peşinen dikkatin bir kısmı karşıdakine verilmek zorundadır. Çalışanlar bütün gün boyunca oradan oraya koştururlar sorular sorarlar ama sorgulamaları eyleme yönelik olur. Asla “Alçakgönüllülükle Kendini Sorgulamak” eylemine yönelmezler. Ya da sorular düşünülen şeyin doğrulaması için sorulur. Sormak yerine söylemeye karşı bir zaafımız var. Çünkü bilmenin ve bildiğimizi başkalarına söylemenin değerli addedildiği pragmatik, sorun çözmeye odaklı bir kültüre evrildik. Astın söylemekten çok sormasının, üstün de sormaktan çok söylemesinin değerli sayıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Soru sormak bilgisizliğin alameti sayılıyor. Halbuki günümüzdeki dijital veri tabanları (Google vb) sayesinde her konu ve muhatabımız hakkında bilgi sahibi olup bunu “küçük konuşma” olarak kullanabilirsiniz. Faydası az gibi görünmesine rağmen küçük konuşma, iletişimi yönetmek için bir stratejidir.Arkadaşlarınız, meslektaşlarınız ve yeni tanıdıklarınız arasındaki ilişkileri tanımlamada yardımcı olarak işlev görür. İletişimde muhatapların birbirlerinin sosyal konumlarını keşfetmelerine ve kategorize etmelerine yardımcı olur. Mesela; konuşmacılar birbirlerini tanımıyorlarsa bir miktar olumlu etkileşim ile başlamalarını sağlar. İki konuşmacı arasında zaten bir ilişki varsa, ”küçük konuşma” gündem konularına başlamadan önce nazik bir giriş olur. Gündemin sonunda aniden sona eren bir iletişim diğerini reddetmek gibi görünebilir. “Küçük konuşma” ile muhataplar arasındaki ilişkinin teyit edilmesi ve ayrılığın yumuşatılması sağlanır. Ayrıca sessizliği önler boşluk doldurur. Japonlar hariç birçok kültürde muhataplar arasındaki sessizlik genellikle rahatsızlık verir, garip görülür. Gerginlik, daha önemli bir konu ortaya çıkıncaya kadar, “küçük konuşma” başlatarak azaltılabilir. Yazar daha sonra alçakgönüllülüğün üç türünden söz ediyor: 1) temel alçakgönüllülük, 2) isteğe bağlı alçakgönüllülük, 3) burada ve şimdi alçakgönüllülük. Tüm kültürlerde başka bir kişiyi aşağılamak makbul bir davranış değildir. Ancak neyin aşağılama olduğu statünün nasıl tespit edildiği kültüre göre değişir. Bundan kaçınmak temel alçakgönüllülük uygulamak anlamına gelir. Bazı kültürlerin sınıf sistemleri veya hiyerarşileri vardır; insanlar belirli bir statü seviyesinde doğar ve bu statüyü asla kaybetmez. Statünün doğuştan geldiği veya kişinin toplumdaki konumuna dayandığı toplumlarda alçakgönüllülük bir tercih değil koşuldur. Pek çok kültürde üst sınıfa, kişinin içine doğduğu statüye dayanan doğal sayılan bir saygı vardır. Statünün kişinin başardıklarıyla elde edildiği toplumlarda ise isteğe bağlı alçakgönüllülük oluşur. Birinin başarıları, onu izleyenleri alçakgönüllü kılabilir; izleyenler hayran olmayı veya küçümsemeyi seçebilir ve alçakgönüllülüklerini “isteğe bağlı” hale getirebilirler. O kişiye hürmet etmek bir tercih meselesidir. Geçici olarak birine bağlı olduğumuz ve alçakgönüllü olmak zorunda olduğumuz durumlar da var. İşte kitap tam burada başlıyor, Schein buna “burada ve şimdi alçakgönüllülük” adını veriyor. Birinde ihtiyacınız olan bir şey varsa, alçakgönüllü davranabilir, yardım isteyebilirsiniz ya da sormayı reddedebilir ve ihtiyaç içinde kalabilirsiniz. Üst, amir olan için durum biraz daha dramatik, diyor Schein ve üstlerin resmi gücün sağladığı üstünlüğün gerçek olduğunu düşündükler için “burada ve şimdi alçakgönüllülüğü” gerçek sandıklarından söz ediyor. Bir iş astın iş tanımında yazıyorsa amir “o iş yapılır” diye düşünür. Ama kendini aldatır. Nezaketle Yönetme Sanatı” kitabından sonra diyorum ki “Nasıl biri olduğunuz aslında üst/ast ilişkisinde nasıl iletişim kurduğunuzdan belli olur.”
Nezaketle Yönetme Sanatı
Nezaketle Yönetme SanatıEdgar H. Schein · Albaraka Yayınları · 20219 okunma
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.