Gönderi

Nâzım, Rusya'da Mayakovskiy üzerinden 'kaptığı', o ilk yılların 'fütürist', 'konstrüktivist' havasını, 1930'lardan başlayarak terk etmiştir; sosyal şiirin aynı zamanda ulusal olması gereğini anlıyor, ilk sentez denemelerini Simavnalı Şeyh Bedreddin Destanı'nda yayımlıyor. Daha ilginç olan nedir? Şair bu destan denemesinde bir yandan Divan şiirinin imkânlarını çağdaşlaştırırken; öte yandan da Halk şiirinin imkânlarından yararlanmıştır; ilkine örnek o görkemli giriş 'gazeli' ise “Sedirde al yeşil dal dal Bursa ipeklisi Duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler...” ikincisine, şu anda hemen aklıma geliveren şu dörtlük tanıklık edebilir: "Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş Aydın illerinde Karaburun'da Bedreddin'in kelâmını söylemiş köylünün huzurunda." Orada kalmış mıdır, hayır! 40'lı yıllarda klâsik şiirin ritmi, sesi, hâttâ edası, Nâzım'ın şiirinde belirgin bir ağırlık kazanır; hele o haksız ve insafsız mahkûmiyete çarpılıp 'dört hapishane'ye düşünce, besbelli eskileri, daha bir merakla ve dikkatle tekrar okumuş; halka mal olmak isteyen bir şairin, o halkın tarihi boyunca geliştirdiği şiir birikimine sahip çıkması zorunluluğunu büsbütün kavramıştır. Kıyamet Sureleri o dönemin şiirleridir, birisi şöyle başlar: “Pehlivanlar cümle libastan soyunmuş üryân idiler Her biri âşikar etmişti zamirin Hava sıcaktı ve kan kokuyordu Encâm, tavı gelmişti demirin." Bu türden şiirlerde, klâsik şiir birikimimizin nasıl özümsenmiş, nasıl ustaca damıtılmış olduğunu görmemek için ya çok fena 'şartlanmış' ya da düpedüz belleksiz olmak lâzım. Nâzım orada da durmamıştır, daha sonraları incelediği Doğu-İslâm şiirinin doruklarıyla (Gazali, Mevlana, Ömer Hayyam, vb.) içi sıra giriştiği felsefe tartışmalarını, yazdığı birbirinden güzel 'rubailerle' yapar; cumhuriyet şiirinin en sarsıcı, en etkileyici şiir sentezlerinden saydığım bu 'rubailer'; Özkırımlı'nın zikrettiği, çoğunun klasik şiire yaklaşımı yüzeysel bir hevesi geçmeyen şairlere nazaran, çok daha sağlam, çok daha bizden, çok daha klasik değil midir: …Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ filân değil, uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetîûlâ filân değil. Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi : “Suret hemi zıllest...” filân diye başlayan değil...
Sayfa 78 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basımKitabı okudu
·
49 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.