Gönderi

Erotisme
Evet, "kemal-i rezalet" mahkemeye düştük! Sebebi şu: Romanın bir yerinde, kız soyununca, vücudunun tüyleri kızıl kızıl beliriyormuş, "umumi ahlâk ve âdaba aykırı" bir şeymiş! Bu dediğim, yirmi yıl önceki hikâye. O tarihte, düpedüz müstehcenle; cinselin, estetiğin merceğinden geçmiş biçimi olan erotisme arasındaki önemli farkı, "ilgililere" anlatıncaya değin, göbeğimiz çatlamıştı. Yirmi yıl sonra, aynı konuda bir yazı yazmak zorunda kalmam, Türkiye'nin talihsizliğidir. Adam her gün pabuç gibi harflerle "Batılı demokrasilerden hiçbir özgürlükte geri kalmayacağız" diye demeç yazdırıyor, cinsel alanda estetik yaklaşımın sanatçıyı ne kadar özgür kıldığından habersiz. Acaba sorunu şöyle koysak, derdimizi anlatabilir miyiz? Sinemada, televizyonda ve basında, kitapların her türlüsünde cinayetten geçilmiyor. Banka soymanın, adam kaldırmanın, gangsterliğin akla gelen gelmeyen her çeşidi, Allahın günü karşımızdadır. Neden bunları, "umumi ahlâk ve âdaba aykırı" saymazlar; yazanları, çizenleri, milleti katilliğe, hırsızlığa kışkırtıyor diye suçlamazlar?.. Bunları suçlamayan mantık, aslında cinsel yaklaşımı da suçlamaması gerekmez mi? Aynı şey: Her ikisi de, estetik kategorileri içinde belirli bir beşeri içeriği yansıtıyorlar, birısi insandaki vurma kırma eğilimini, ötekisi cinsel eğilimi... İkincisi, üstelik birincisinden çok da zararsız ve yumuşak, birincisini serbest bırakıp ikincisini yasaklamak niye? Tutarsızlık mı, bilgisizlik mi, artık siz karar verin. O mahkeme hikâyesinde de öyle söylemiştim ya, dediğim doğrudur: Cinsel, estetik merceğinden geçti mi müstehcenliğini kaybeder. Onu hâlâ müstehcen sayanların, müstehcenlik kendi içlerindedir. Hele o geleneğimize göreneğimize uymaz lâfı yok mu, insan gülsün mü ağlasın mı bilemiyor. Bir zamanlar, Paris'te Montparnasse'ın ünlü 'zurefalarından birisini ayıplayacak olmuştum, kadın Osmanlı haremleri üzerine öyle şeyler saydı döktü ki, ne diyeceğimi bilemedim. Şimdi Amerika'dan başlayarak sıçraya sıçraya Doğu'ya gelen o toplu sevişme uygulaması var ya, üstelik 'Halife' sıfatıyla harem'de odalık ve gözdeleriyle toplu sevişen padişahlarımız dururken, kalkar hangi keskinlikle kınayabilirsiniz? Abbasi ve Emevi halifelerinin saraylarındaki marifetler, bilinen şey! Bizde yobazlık taslayanların, ulusal bünyemizin has yapısı sandıkları ahlâk anlayışı, öfkeli kadın yazarların yıllardır yazıp durdukları iki kriterli erkek egoizmine dayanır, erkek şovenizmi kendisine mübah saydığını kadına yasaklarsa toplumun ahlâklı olduğunu sanır... Sanadursun! Ahlâk, toplumun gelişme doğrultusunu belirleyen alt ilişkilerin yansımasıysa, bu ilişkilerin değişmesiyle elbette değişecektir. Kadının, bağımsız üretim birimi olarak toplumsal yaşantıya katılması, onu önce evin, sonra toplumun içinde başına buyruk kılmıştır. Bu hemen ahlâk düzeyine yansımadıysa, genel olarak üst yapının alt yapıdaki değişmeleri gecikerek izlediğindendir. Yüzyılın başından itibaren yine de kadının cinsel yaşantısı ve vücudu üzerindeki “tasarruf hakkı talepleri” giderek artmış, son on yıl içinde zirvesine ulaşmıştır. Çağdaş ahlâkı değişmeye zorlayan bir neden budur ama, hepsi bu mudur? Marks, doğadaki ve toplumdaki karşıtlıkların ve etki-tepki ilişkilerinin diyalektiğini bulur çıkarırken, Freud kişisel psikolojinin diyalektiğini araştırıyordu. Toplumsaldan da birikerek, kişinin ruhsal yaşantısında cinselin etkisi onun araştırmalarından sonra iyice belirlenmiş, daha sonra gelen Frankfurt ekolü filozofları (Marcuse, Reich ve Adorno), Marks'ın öğretisiyle Freud'un öğretisinden bir bileşim çıkarmayı denemişlerdir. Bu denemelerin, kadınların giriştiği başkaldırma ile birleşmesinden, günümüzün devrimci ahlâkı doğuyor. Bu, gerçekte, temeldeki ilişkilerin geçirdiği büyük değişikliklerin, yukarıya tam anlamıyla yansıması değil midir? Birinci ve ikinci sanayi devrimleri olmasaydı, siz Batılı ahlâkın buraya gelebileceğini sanır mıydınız? Bugün Nice ve Cannes plajlarında göğüsleri açık güneşlenen kadınların ülkesi Fransa Katolik bir ülkedir, Katoliklerse İspanya'da bikiniye değil, pantolona bile hayır demeye eğilimlidir... Peki, neden birisinde öyle de ötekisinde böyle oluyor? Bu sorunun karşılığını, iki ülkenin ekonomik gelişme grafiklerinde, endüstrileşme derecelerinde arayacaksınız. Hem canım, bizde de aynı şey görülmüyor mu sanki? Gecekondu kızının şalvardan pantolona geçmesi için, konfeksiyon endüstrisinin bugünkü düzeye gelmesi gerekti. Hadi şimdi o hızlı gelenekçiler gecekondu kızlarını yeniden şalvara döndürsünler bakalım. Olmayacak şey! Türk toplumu endüstri toplumu aşamasına geldikçe, bu aşamada kadın bağımsız üretim birimi olarak yaşantısında başına buyruk oldukça, tarımsal toplum döneminin geleneksel ahlâk kurallarını zorlayacak, değiştirecektir. Üstelik çağdaş bilim, cinselin gizli saklı ve ayıp bir şey olmadığını, tam tersine sorunun gizli kapaklı tutulmasından insanların ve toplumların son derece rahatsız olduğunu açıklamıştır. Siz, İskandinavya'dan başlayarak Fransa'ya kadar nice ülkelerin okullarında cinsellik dersi okutmasını yoksa "ahlâksızlıklarından" ileri geliyor mu sanıyorsunuz? Hele müstehceni aşmış, estetik ölçütler içersinde erotisme düzeyine ulaşmış beşeri içeriğin "ahlâka aykırılık” bahanesiyle sansüre uğratılması, koğuşturulması düpedüz ilkellik! Çünkü bu kafa, siyasal özgürlüğün ekonomik özgürlükten, her ikisinin estetik özgürlükten ayrı ele alınamayacağını, hepsinin bir bütünü oluşturduğunu bilmeyen kafadır ki, Tanrı adına çıplak heykeli mahkûm ederken, Tanrı'nın insanı çıplak yarattığını unutur. O da mı "umumî ahlâk ve âdaba aykırı" davranıyordu acaba?
Sayfa 171 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basım
··
95 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.