Gönderi

400 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Farklı Bir İnceleme Okumak İsteyen Okurlara Armağanımdır:)
Reşat Nuri’nin dördüncü eseri olan Dudaktan Kalbe 1925 yılında yayınlanmıştır. Yayınlandığı dönemden itibaren hem okur kitlesi hem de edebi çevre tarafından büyük bir beğeniye mazhar olan kitapta, kitabın merkezine alınan ana karakterlerin- Hüseyin Kenan ve Lamia- İzmir’den İstanbul’a uzanan ve sonunda okurda büyük bir teessür etkisi yaratan sergüzeştlerine tanık oluyoruz. Ben incelememi yaparken alışılmışın dışında farklı noktalara temas ederek size belki dikkat ettiğiniz belki de dikkatinizden kaçan noktalardan bahsedeceğim. Dil Üzerine: Dudaktan Kalbe, Reşat Nuri’nin diğer eserlerinde olduğu gibi genel itibariyle sade bir dille yazılmış bir eser fakat diğer eserlerde pek görmediğimiz bir şekilde yazar bu eserinde belki de eserin muhtevasının kendisinde yarattığı etkidendir, yer yer süslü hatta karakterinden ziyade kendisinin ağzından aktarıldığını düşündüren bir dil kullanmış. Bunu yaparken karakterin duygusal eğilimlerini başarılı şekilde verdiği için karakter ağzından aktarılan dil, okurun zihninde bu ifade burada neden yer alıyor sorusunu oluşturmuyor. Söz gelimi sayfa 63’te “Kerem dolabın iniltileriyle kendini bir ağır hülyaya kaptırmış gibi dalgın dalgın düşünüyor, teneke oluklarından taş havuza dökülen köpüklü sular içinde soğuktan buğulanmış renk renk, salkımları sarı, kehribar kümeleri allı yeşilli, donuk necef mahşerleri kaynaşıyordu.” örneğinde Reşat Nuri kelimeleri adeta dans ettirerek istidadını gözler önüne seriyor. Fakat bazı kısımlar var ki yukarıda verdiğim örnekte yer alan cümleleri kuran kişi Reşat Nuri değilmiş gibi bir şaşkınlık yaratıyor, birazdan bahsedeceğim örnekler bir Türkçe öğretmeni olan, bununla birlikte oyun, roman ve hikayelerinin başarısıyla rüştünü ispat etmiş bir yazar olan Reşat Nuri’ye yakışık almayan ve gözden kaçmaması gereken kusurlar. Sayfa 155’te yer alan “ Huriye yenge Lamia’yı daha görmeden ona sert muamele etmeye karar vermişti, hafif ve asi zannettiği bu kızın yola gelmesi İzmir’de olduğu gibi bu avuç içi kadar yerde de oynayarak kendini de ailesini de büsbütün berbat etmemesi için böyle lazımdı, karşısına beklediğinden bambaşka bir insan çıkması ihtiyar kadına birdenbire bu vaziyetini değiştirmemişti.” pasajına baktığımızda Türkçeye ortalama düzeyde hakim olan bir kişi dahi buradaki anlatım bozukluklarını fark edecektir. İlk olarak “ihtiyar kadına” kısmının aldığı ekin yanlış olduğunu belirtip ilgi ekiyle düzeltilmesi gerektiğine ikinci olarak da “birdenbire bu vaziyetini değiştirmemişti” kısmına değinmek istiyorum.Hepimizin takdiri ki birini tanırken veyahutta onunla ilk karşılaşmamızda fikirlerimiz birdenbire değil, zamanla değişerek şekillenir. Birdenbire olmaması gayet normaldir fakat alıntıladığım kısımda bu durum, sanki birdenbire fikirlerini değiştirmemesi yanlış bir tutummuş itibarını yansıtan nitelikte aktarılmış. Kitapta dil olarak tekrara düşülen ve tekrar edilmesiyle aynı hatanın ikinci kez yapılmasına sebep olan bir diğer durum Kemal Bey’in yeğeni Vedat’ın Lamia hakkındaki düşüncelerini okurken sayfa 205’te yer alan pasajda karşımıza çıkıyor “Adiliğini ahlaksızlığını, hafif bir terbiye yaldızıyla bile süslemesini bilmeyen, kuş beyinli, serseri bir mahluk. Bununla beraber onu gördükten sonra da birdenbire fikrini değiştirmemişti.” sayfa 155’te birebir kullanılmış olan bu hatalı cümle yazarın kendisinden mi kaynaklı yoksa sadeleştirmeyi yapan kişiden mi kaynaklı maalesef ki bilemiyoruz. Karakterler Üzerine: Dudaktan Kalbe’deki karakterlere değinirken yer yer de Reşat Nuri’nin diğer eserlerinde yer alan karakterlere atıfta bulunmanın, onları da anmanın incelemeye faydalı olacağını düşünüyorum. Lamia karakteri Ateş Gecesi’nde yer alan Afife’ye, Çalıkuşu’ndaki Feride’ye oldukça benziyor. Bu benzerliğin hem karakter özelliği hem de yaşantılar açısından olduğu söylenebilir. Bana öyle geliyor ki Çalıkuşu 1922’de yayınlanıp ciddi bir başarı yakaladıktan sonra Reşat Nuri’nin diğer eserleri üzerinde önemli bir tesir oluşturmuş. Çünkü Çalıkuşu’nun Feride’sindeki dik duruş, mağrur, vakarlı tavır; Lamia’da, Acımak’taki Zehra’da, Ateş Gecesi’nin Afife’sinde birebir karşımıza çıkıyor. Yine bu karakterlerin bir diğer ortak noktası yaşadıkları acılar karşısında gösterdikleri tepkiler. Sözgelimi Lamia, Kenan’la birlikte olduktan sonra onun kendisini sevmediğini ve Kenan’ın sırf kendisiyle evlenmeye mecbur olduğunu düşündüğü için onunla evlenmek istediğini düşünmesi üzerine yaşayacağı tüm zorlukları, toplumda düşük bir kadın olarak yaftalanma pahasına göze alıp kendisine acınmasını istemediği için Kenan’ın evlilik teklifini kabul etmiyor. Tüm bunların üzerine yaşadıklarının bir diğer paydaşı olan Kenan’ı bulunduğu muhitte ele vermiyor. Kitap boyunca Lamia insanların her söylediklerine boyun eğen, mutii, ahlaklı bir profil olarak karşımıza çıkıyor, hatta bu durum o kadar yüceltilmiş ki ‘ne uysal kız’ diyerek de pekiştirilmiş. Reşat Nuri, Lamia karakterindeki çelişkileri kasıtlı olarak mı yarattı bilmiyorum fakat bunu kasıtlı olarak yaratmadıysa özünde gururlu ve mağrur bir karakter olarak karşımıza çıkan Lamia’yı bir başka kısımda yer yer kendini hor gören bir karakter olarak göstermiş. Örneğin Kenan’ın evlenme teklifini kendisine acınmasını istemediği için yine Kenan’a olan aşkına gem vurarak reddeden Lamia sayfa 192’de “Bunda darılacak ne var Makbule, dedi. Bey baban hakikaten böyle bir şey düşünüyorsa benim ona minnettar olmam lazım gelir... Demek ki ben herkesin zannettiği kadar fena bir kız değilmişim.” yine sayfa 192’de yer alan “Daha bir şey söylemedim Makbule, dedi. Sade şunu demek istiyorum ki bey baban benim için çok bile...” cümlelerini kuruyor. Kitap boyunca mağrur bir porte çizen Lamia niçin burada kendini hor görüyor, niçin bir bey babayı bile kendi için fazla buluyor bilemiyoruz çünkü eserde Lamia’nın böyle düşünecek bir psikolojiye sahip olması nasıl gelişti anlatılmıyor. Eğer Lamia’nın suçu olmadan yaşadığı talihsizlikler sonucu toplum tarafından adının lekelenmesi böyle bir kişisel itibar kaybına sebep olduysa bunu kurgu içinde uygun bir şekilde anlatmak lazım geldiğini düşüyorum. Aksi takdirde bu durum karakter için çizilen portrede çelişki yaratıyor. Kitabın ana karakterlerinden bir diğeri olan Hüseyin Kenan yazarın kurguladığı profile en sadık olarak kalan karakter. Kitap boyunca bu karakterin üzerinde küçüklükten itibaren yaşadığı zorlukların etkisini görüyoruz. Babasının hataları küçük yaştan itibaren onun için doğal bir suçlanma sebebi, yine bir hobi olarak çalmaya başladığı keman gerçek bir başarı elde edene kadar onun dayısı ve küçük çevresi için küçümsenme sebebi. Bu sebepler Kenan’ın şöhret sahibi olma, toplumda yer edinmeyi isteme ve herkes tarafından parmakla gösterilme arzusunu kamçılıyor, eserin sonuna kadar yapacağı tüm seçimler geçmişte yaşadığı küçümsenmelerin üzerinde bıraktığı etkiyi bastırma amacı taşıyor. Yaşadığı bunalımlar Kenan’ın karakteri üzerindeki gel-gitleri okuyuca tabii gösteriyor. Kitabın başında babasından ayrılıp annesiyle dayısının evine sığınıyor ve bu süreçte otorite olarak gördüğü dayısından beklediği sevgiyi görmediği gibi dayısı tarafından sürekli suçlanıp aşağılanıyor, bu yüzden kendini sevilmeye hatta iyi bir kızla izdivaca dahi layık görmüyor, bu duygudan hareketle henüz gençliğinin ilk dönemlerinde sevdiği Leyla’dan ayrılıyor. Bu ayrılıkla birlikte kendinde daha evvelden oluşan kompleksler birleşince Kenan; adeta her çiçekten bal alan, hercai bir delikanlıya dönüşüyor. Kendindeki bu yüzeysellik ve çirkin tabiat eser boyunca onu da rahatsız ediyor ki çoğu yerde kendini en çok yine o eleştiriyor. Eserdeki diğer karakterleri ortak bir bakış açısıyla ele almayı uygun görüyorum, burada dikkatimi celbeden ilk noktaya temas etmeden evvel Reşat Nuri’nin eserini çalakalem yazdığını belirtmek istiyorum. Yazar hemen hemen çoğu eserinde kadın profilini merkeze alıp onun yaşadığı talihsizlikleri ve toplumun bu durumlar karşısındaki tepkilerini ortaya koyuyor. Yine çoğu eserinde kadın karakter bu talihsizliklere göğüs gerip kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırken bir yandan da hayatını mümkün olduğu kadar olağan şekilde devam ettirmeye çalışıyor. Acımak, Çalıkuşu, Ateş Gecesi ve Dudaktan Kalbe’de yazar çizdiği dik duruşlu kadınlarla toplumda güzel bir noktaya temas ederek iyi niyetini ortaya koyuyor ama eğer amacı kadınların maruz kaldığı bu zorluklara dikkat çekip farkındalık yaratmaksa bunu sadece kadınların üzerinde felaketler silsilesi yaratarak başaramaz. Bahsettiğim eserlerin hemen hepsinde durum böyle ama konum Dudaktan Kalbe olduğu için örneklerimi buradan seçeceğim. Lamia küçücük bir çocukken Kenan onunla birlikte olur ve Lamia evlenmeyi kabul etmediği için Kenan kendi hayatına kolay bir şekilde devam eder, küçücük bir kızı hamile bıraktıktan sonra Lamia’nın toplumda yaşayacağı muhtemel sıkıntıların hiçbiri onun yaşantısını etkilemez. Eserin devamında Kenan’ın başarılarına başarı katması, hayatını iyi bir noktaya taşıması bu olayla mücadeleyi sadece kadının omzuna yıkan bir tutum barındırıyor. Öyle ki Lamia karakteri birlikte olduğu kişinin Kenan olduğunu söylemeyip bir köy koruyucusu olduğunu söyleyerek onu bu durumdan kurtarıyor, özetle sıkıntının tüm sorumluluğunu kendi üstleniyor. Devam eden süreçte Lamia, bir akrabasının yanında Kütahya’da yaşamaya devam ediyor, bir sürü çirkin yaftalamaya maruz kaldığı gibi bu evde bir de evin eniştesi tarafından defalarca tacize maruz kalıyor ardından enişteyi öldürmek ve kendini bu şekilde korumak zorunda kalıyor fakat bu durumda dahi eserde halk, hala ona bir düşkün gözüyle bakıyor öyle ki akrabası olan Rıza Bey, seni artık bu evde barındırmamız yakışık almaz diyerek ona sahip çıkıp onu layıkıyla koruyamadıkları için özür dilemek yerine Lamia’yı başka bir ailenin yanına yerleştirmeyi uygun görüyor. Burada görüyoruz ki yine talihsizliğe maruz kalan kişi daha zor bir durumla mücadele etmek mecburiyetinde kalıyor. İlerleyen süreçlerde Lamia, kendisiyle yaşıt bir kızı olan Kemal Bey’le evleniyor.(yazarın burada karaktere tercih ettirdiği evlilik yine bir tartışma konusu ama eserin yazıldığı dönemde bu durum ‘normal’ karşılandığı için bu durumun yazar için bir sorun yaratmadığını düşünerek devam ediyorum) Lamia artık kendisine ve küçük kızına sıcak ve huzurlu bir yuva bulduğu için memnundur, son derece normal bir hayat yaşamaktadır fakat hikayeye sonradan dahil olan Doktor Vedat’la kendisi hakkında türlü çirkin iddialara, dedikodulara maruz kalır. Eşi Kemal Bey, ona ”Doğruyu söylüyor olsan bile artık bu evliliği devam ettiremeyiz.” diyerek evden gitmesini söyler. Lamia’ya inanmayı tercih etmeyip, küçük bir çocukla onu kapı dışarı etmeyi adının dedikodulara daha fazla karışmaması için tercih eder. Burada yazar, olayları toplumda örnek oluşturabilecek şekilde ilerletebilir ve farkındalığı bu şekilde daha başarılı biçimde oluşturabilirdi fakat hikayenin devamından da gördüğümüz gibi yazarın tercihi bu doğrultuda olmuyor. Lamia’nın talihsizlikleri devam ediyor ve burada herhangi bir suçu olmamasına rağmen olayların tüm yükünü türlü yaftalamalarla birlikte kendi çekiyor. Kurguya Dair Birkaç Nokta: Kitapla ilgili bahsetmek istediğim bir diğer nokta kurguyla alakalı. Fethi Naci’ye ait olan 100 Yılın 100 Türk Romanı eserinde Çalıkuşu’na ait olan incelemeyi okurken Fethi Naci’nin Reşat Nuri’yle ilgili dikkat çektiği bir noktaya ben de kendi incelememde yer vermek istiyorum. Fethi Naci Çalıkuşu’nda eserin kurgusunu zayıflatan rastlantılara dikkat çekerek olayların sürekli tesadüfler, rastlantılarla ilerlediğini söylüyor. Örneğin Çalıkuşu’nun sergüzeştinde karşısına çıkan insanların muhakkak birbiriyle bir bağlantısı oluyor ve bu bağlantılar tesadüfi bir şekilde anlaşılıyor, yine Çalıkuşu’nun karşısına hikaye boyunca ona her zorlukta yardım eden iyi insanlar çıkıyor, onu hep zorluklardan çekip kurtaran bir başkası oluyor. Bir insanın her zorlukta hayatına böyle mükemmel dokunuşlar yapıp onu himaye eden insanlarla karşılaşması elbette tabii bir durum değil. Dudaktan Kalbe’de de benzer bir durumdan söz edebiliriz kurguda çok fazla rastlantı mevcut söz gelimi Lamia’nın trende tanıştığı Makbule ve Kemal Bey’in tam da Lamia’nın oturduğu evin karşısına taşınması, Vedat Bey’in Kenan ile arkadaş çıkması nasıl olduğunu tam bilmediğimiz rastlantılardan. Tüm anlattıklarımdan yola çıkarak eserin olumlu yanları kadar bir romanda yer almaması gereken olumsuz yanları da var. Reşat Nuri, döneminin diğer yazarlarından farklı olarak eserinde toplum hayatının önemli noktalarına temas etmiş, bunu yaparken sürükleyici bir kurgu ile eserine okunabilir bir nitelik kazandırmış. Kendi döneminin diğer eserleri ile karşılaştırıldığında başarısının büyük olmasını kullandığı dilin halkın kullandığı dile yakın ve bir o kadar da güçlü olmasına ve konu seçimlerinin merkezine toplumun çeşitli insan profillerini alarak onları kendi muhitleri içinde doğal, yaşayan bir şekilde yansıtmasına borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Umarım esere dair farklı bakış açıları kazandırmak adına değerli bir inceleme olmuştur. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Dudaktan Kalbe
Dudaktan KalbeReşat Nuri Güntekin · İnkılâp Kitabevi · 20186.6k okunma
·
1,480 views
Aysunn okurunun profil resmi
İnceleme nedir, nasıl yazılır? Buyrun en iyi örneği. Bravooo👏
Hazalhazalovic okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, güzel arkadaşım.🌸
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.