Gönderi

Tayin
Son görev yaptığı şehirden ayrıldığından beri kafası karmakarışıktı. Aslında her şey istediği gibi olmuştu. Zorunlu doğu görevi süresi dolmuş o da birçok arkadaşı gibi batıya tayinini istemişti. Şehir-ilçe-okul açısından bakıldığında, anne ve babasına yakın olması sebebiyle ihtimaller arasında en iyisi gerçekleşmişti. Kiralık ev de bulmuş,taşınma süreci de sorunsuz geçmişti. Fakat birkaç haftadır anlayamadığı, anlamlandıramadığı bir huzursuzluk içine saplanmış, hayatının bu yeni dönemine geçmesine izin vermiyordu. Dile kolay! Tam dört sene beklemişti bu günleri. İlk atandığı günü; dişimi sıkarım, sayılı gündür diyerek kendini teselli ettiği zamanları hatırladı. Güldü. Toplumun ezberini ne güzel hıfz etmişti! Ne peşin kabullerle çıkmıştı yola! Ayrılmak üzere,görev icabı gittiği bir yere insan kendinden ne kadar bırakabilirdi ki diye düşünmüştü herhalde. Önünde memuriyetinin ilk yılları,gurbet, farklı bir kültür,coğrafya vardı belki ama mücadeleden korkan biri de hiçbir zaman olmadı. Beklediği gibi de zor geçmedi dört sene. Kader birliği etmeyi öğrenince köye ait her şeyle bütünleşmek kolay oldu. Yolu, suyu, camisi,okulu,doğumu,ölümü,düğünü , bayramı…kısacası hayata ait yaşanan her sahnede bir rol düştü kendisine. O da seviyeli ilişkiler kurarak yöre insanına kendisini sevdirdi. Sevdi, bir tohum misali düştüğü bu topraklarda iyi bir insan olarak açmasını. Köyün rahminden hayatı bilen, dünyayı bilen biri olarak doğmasını. Bir çok günahsıza kılavuz olmasını. Koşuşturma içerisinde çok hızlı geçmişti demek buraları. Muhtarı arayamamıştı epeydir. Halbuki meşgule attığı gün hemen arayacaktı ama araya zaman girince unutmuştu.Telefonu eline aldı. Kaldığı ev, köy kahvehanesi gözünün önüne geldi. İçinde bir yumuşama hissetti.Ders arası bitinceye kadar konuştu muhtar ile. Herkesi tek tek sordu. İlk fırsatta ziyarete geleceğinin sözünü verdi. Birden ayaklarının yere bastığını fark etti, ellerine dokunan havayı da. Gözleri sanki yeniden görmeye başlamıştı.Öğrencilerin sesini duydu yeniden. Sanki vücuduna kan gelmişti. Doğu ile batı ruhunda buluşmuştu. Kendini yeniden bulmuştu. Ne tuhaftı insanın zamanın bir yerinde takılı kalması? Ne tuhaftı yediği, içtiği, uyuduğu,oturduğu,kalktığı yerlere kendinden bırakması? Yaşamak bir ömrü zamana-mekana bölüştürmek miydi? Neydik,bu hayata bir renk mi? Biz yaşamasaydık hayat ne kaybederdi yaşadık ne kazandı? Parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü,ayrılmışlığı,kopmuşluğu değil de neden bütünlüğü,birliği, farkındalığı istiyordu insan? Neden unutup gittiklerimiz, bastırdıklarımız,üzerini örttüklerimiz bize baş ağrısı,yürek ağrısı olarak geri dönüyordu? Yüzleşmediğimiz,için mi? Önemsemediğimiz, ciddiye almadığımız ya da kaçtığımız her an bize hesap mı soruyordu yoksa? Yaşadıkça değil unuttukça mı eksiliyoruz? Aslında ne yaşadıysak; hayata,bizden hatıra mı? Bir kılavuza ihtiyacı vardı. Bu soruları cevaplayacak bir kılavuza… 04.01.2023
··
222 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.