Gönderi

376 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bu kitaba başlamadan önce biraz ön yargılıydım, fazla abartıldığını düşünüyordum. Ama sonra Akhilleus ve Patroklos’un kendilerine kurduğu, birbirine derin köklerle bağlı olan dünyalarına çekildiğimde, kitaptan uzak kalmaya resmen dayanamadım. İkisinin arasında anlatılan bağ sadece aşk değildi bana göre. Başka, bambaşka bir şeydi. Tarif edemiyorum ama beni kitaba çeken şeylerden biri de ikisinin arasındaki bu bağdı. Yazarın betimlemeleriyle kitaptaki her sahneyi birebir yaşamış gibi hisettim. Sanki Kral Peleus’un sarayına gelen sürgünlerden biriydim, sonrasında Kheiron’ dan dersler dinlemiş, zamanı geldiğinde de Troya’da 9 sene savaşmıştım. Bu kadar çok betimleme olsa da anlatmak istediği her şeyi çok açık ve net bir şekilde ifade etmişti yazar. Bu yönden kafamı yormaması, kelimelerin su gibi akıp gitmesi güzeldi. Ayrıca bu kitaba göre şöyle düşünüyorum; evet, Akhilleus’un bir şöhreti olacaktı ama kötü bir şöhreti olacaktı. Nefretle söylenen, ağızda iğrenç bir tat bırakıyormuş gibi hissettiren bir isimle anılacaktı. Moira’ların söylemediği şey, işin sırrı, buydu işte. Şöhret olacaktı, ama iyi bir şöhret olmayacaktı. Patroklos olmasaydı tabii. Her şeyi değiştiren, hak ettiği değeri hiçbir zaman görmemiş asıl kahraman. Sona doğru, Patroklos’un Apollon’un oyununa gelmesi beni çok üzdü. Devamında gelişen olaylar da üzücüydü ama Patroklos’un o duvarlara tırmanmaya çalışması resmen kalbimi parçaladı. Ve her şeye rağmen, Odysseus karşı koyamadığım bir şekilde en sevdiğim karakter oldu. Bu kurnaz adam beni bir şekilde kendine çekti, engel olamadım bir türlü :) Ben kitabı çok beğendim, kelimeler ağır değil ama düşündürücü, kendini size bağlıyor, devamında ne olacağını merak etmeden duramıyorsunuz.
Akhilleus’un Şarkısı
Akhilleus’un ŞarkısıMadeline Miller · İthaki Yayınları · 202013,7bin okunma
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.