İngiliz yazar Peter Hobbs‘un dilimize çevrilen ilk romanı ‘Bostanda, Kırlangıçlar’ isimsiz kahramanımızın uzun yıllar hapis yattıktan sonra yaralanmış ruhu ve bedeni ile hayata tutunmaya çalıştığı şimdiyi ve hapse girmeden önce gönül verdiği bir aşkın en masum, en doğal halini hissettiği geçmiş günleri anlatıyor. “Ben Saba,” dedin, adın bana muhteşem bir hediye gibi gelmişti. Hâlâ da öyle geliyor. Adını, sahip olduğum en değerli şeyi uzun süre taşıdım. Çok nadir dile getiririm ismini, böylece etrafımdaki her şey gibi lekelenmez. Ruhumun derinliklerine gömdüm, tutunacak başka hiçbir şeyim kalmadığında karanlıkta ismini fısıldar, kimsenin duymasını istemem, böyle yaptığımda senden bir parça bana gelir, benden bir parça da seni tamamlar.” Kahramanımızın henüz 14 yaşındayken bir kodamanın kızına aşık olması başına ne büyük dertler açıyor. “Hapishanede on beş yıl kaldım, yirmi dokuz yaşındayım.Ancak vücudum benden çok daha yaşlı. Çok iyi bildiğim kalıntılar buluyorum vücudumda: yara izleri, deforme bir beden.” Çocukluğunun geçtiği nar bostanı ve kırlangıçlar romanda çok özel anlamları olan iki simge. Kahramanın nahif karakteri, aşka bakış açısı ve başına gelenler duygusal açıdan okuru çok etkiliyor. “Karıncalar ayağa kalktığımda kaçmıyorlar, basıp ezmemeye dikkat ediyorum. Yuvanıza geri gönün karıncalar, yoksa Süleyman ve savaşçıları bilmeden ezecek sizi!” Pakistan’ın toplumsal hiyerarşik yapısını, sınıfsal ayrımları çok iyi yansıtan yazarın İngiliz olması dikkatimi çekiyor. Biraz araştırınca yazarın bundan yıllar önce Pakistan’a yaptığı bir gezi sırasında hastalandığını ve uzun süre yatağa mahkum kaldığını öğreniyorum. Kim bilir belki ilhamı bu esnada bulmuş olabilir. Yazarın dili yalın ve metnin hüznünü lirik bir üslupla işlemiş. Tavsiyedir, bu kısa romanı okuyun.

Bostanda, KırlangıçlarPeter Hobbs · Ketebe Yayınları · 202226 okunma

·

63 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.