Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
#johnfante #tozasor #charlesbukowski diye bir yazar bu Fante yazarına “benim tanrımdır” falan diyormuş. Neyse böyle dikkat çekici bir cümle ile başlamak istedim çünkü gerisi gayet #sütlükahve tadında kitaptır efendim. yazar olma yolunda #18yaş ında bir gencimiz, kendine bir mekan buluyor ve kendini bu yönde bu otel odasında eğitmeye çalışıyor. Ve muvaffak da oluyor. Önce dergide bir yazısı sonra bir daha ve daha sonra boy boy tüm kitapçılarda görünen kitabı basılıyor. portakalla beslenen ve yazı yazabilmek için kanının son damlasına kadar çalışan bir azimkar insanı-kahramanı belirtmeden olmaz. Kitap 4 seriden oluşun bu eser 3 numaralı olan kitaptır. yazarın içi ve dışı ile yaşadığı ve yaşamadığı herşeyle olan çatışması. Adam maddi ve manevi olan herşeyle savaşıyor bence aslında. Sonra galib geliyor orası da çok komik ve sempatik oluyor işte. inançsız olarak kendini tanıtıyor yazarımız ama dinine ahlakına ve edebine gerçekten böylesine dikkat eden yabancı yazar ben okumadım yani. bir aşık oluyor ve bu aşk kahramanımıza boy boy kitabı çıkması için bunu daktilo başında çalışmasına vesile oluyor. Kız başkasına vurgun ama yazar onu sevdiği için saygı duyarak kızın sevdalısına götürüyor getiriyor falan hatta adama yazarlık dersi veriyor. (Genişlik)Yani içi insancıl dışını da kitapta her attığı adımla her yaptığı ve hissettiği duygularla anlata anlata dış görüntüsünü okuyucu da hayal edebiliyor böylece. #insacılyaklaşımlar deyince yazarımızın karşı tarafa eziyeti olmasın diye kendi malına canına parasına kıydığı yani tam bir yazar gibi efendi-gurulu-onurlu insan profili çizerek onuru ön plana alan geri kalanı hesap etmeyen tavrını ben kitabın zirve noktası olduğu kanaatindeyim. #kendinigerçekleştirme #maslow insanlık dersini hayatlarına dokunduğu otel arkadaşlarına, maç oynadığı sokaktaki bebelere kadar güzelce tavrı- tutumu- davranışlarıyla örnekliyor. bir hata yapıyor deprem oluyor ortalık toz-kir-karma karışık işte bu toz yığınının kendisinin yüzünden olduğunu düşünecek kadar ilahi noktaları da vurguluyor. Burda başlar hikayenin içsel kısmı vee sevdiği kız bir çölde kaybolur. İşte toza sormak lazım olur gelen geçen insanların olmadığı yerde bir yok oluş başlar.kitabın ortalarında ölmenin veya yaşamanın yer yer cümleleri ile sarsılabilirsiniz. Yaşamanın değerini vurgular. Ama herşey gelip geçer eserimiz örneğin yazılar, kitaplar kalıcı olur. Bizden vücudumuzdan bir toz parçası kalmaz bence. Yazar bunu da söylemiş olabilir kanımca. sevdiği kız için emeklerini takdirle karşılıyorum ama ezme hareketilerini kınıyorum. İşte Amerikalı olmak böyle aşağılamayı gerektiriyor belliki. Yalnızlıktan kafaları yiyor tüm ırk ırk insanlar yani hepsi neden değer görmediğimiz yerde tutsak kalırız? yeteneklerimizin-iyi yönlerimizin yani kendimizi tanımamız önemlidir.zayıf noktalarımızı güçlendirmemize ve hiç bir yerde ve biri(-lerinin) yanında küçük hissetmenin anlamsız olduğunu da öğretir iç sesi ile yazarımız. komşuluk ilişkisinin süreçlerini azmin süreçlerini sevginin süreçlerini ve zaman kavramının ilerleyişini bu durgun yazıda kitap bitince fırtına gibi geçtiğini görüyor açlığın parasızlığın boyutlarını milimetrik hesap kitap yapmayı dış görünüşün betimlemeleri ile edebiyat dallarınıve ince ince laf sokma sanatının zarafetini burda dikkatimi çeken hani talebesi hocasını yüceltir çırak ustasını anımsatır hesabı ile #bukowski nin kapak yazısının mükemmel oluşu tabi ve 30 yıl gibi uzuuun bir süreyi tekrar ölümü bu kadar güzel anlatan birisi için ölmezden tekrar can vermek gibi, olan eserlerinin tekrar basılması kaç kişiye nasib olur. Bu sebeplerden ötürü bu gözü açık bukowski amcamız kendine de saygı duyduğu kişiyede kariyer noktasında iyi yatırım yapmıştır. #vera kelimesinin bu kitapta geçmesi ve kelimeyi cümle içinde görmem de satır başı yapacak kadar önemli bir husus bence. Meksika ve Amerika’nın hayatta kalma mücadelesi. Biraz da ırk analizi falan var mesela insan gibi davranılmaması veya dağınıklığının bilinçaltı kökeni falan baya dikkat çekiciydi. Amerikalı olmayanların birbirlerini ezme savaşı ve sevme şekli # göçmen insanlardır. Kaçıp kaçıp giden bir yere kök salamayan zavallı insancıklar demeden edemiyorum. dost başa düşman ayağa bakar atasözümüz burda belirirken garson kızı diline dolaması kahramanın çarıkları yüzündendir. Aslını inkar etmemiş aslında ben sevindim biraz. İnsan bir yerde aslına ait kültürel mirasları taşımalı bence. #mayaprensesi #kızıldereli orta amerikalıların en yerleşmiş halkı olduğunu öğrenmem mesela. Şu cümleye bir bakarmışsınız: “Güzelliği benim için çok fazlaydı, benden çok daha güzeldi, kökleri benim köklerimden çok daha derindeydi. Beni kendime yabancılaştırıyordu” yani çok iyi değil mi? -Bencede. “Muhteşemdim gerçekten! Yumuşak, nazik, insanla hayvan arasında fark gözetmeyen büyük bir adamdım.” Syf. 114 bu sözü yaşıyor ve yaşatıyordu kitapta ve canlı kavramını en iyi okuduğum kitap oldu kendileri. #portakal ve #fare meselesi var mesela # fare bile terketti dediği anda çok keyifle gülümsemiştim. #BeatKuşağı ’nın felsefi açıdan özünü varoluşçulukta bulmaktayız. #Dostoyevski , #Nietzsche #Kafka #Heidegger #Sartre #Camus gibi isimler düşünsel alanda bu fikirleri ilk işleyenler oldular. edebiyatla ilgilenen ve Amerika’nın dört bir yanında geniş arkadaş grupları oluşturarak sınır deneyime çok farklı araçlarla yaklaşan topluluğu tanımlamak için kullanılır. Bu süreçte özellikle bir grup oluşturma amacının olmadığı ve burada oluşan karmaşık ilişkilerin yolda, kendiliğinden oluştuğu görülür. 1940’larda, New York’taki Columbia Üniversitesinde bir edebi toplulukta tanışan bir grup öğrenci, Büyük Bunalım sonrası demiryollarına kendini vuran hobolar gibi amaçsızca otostopla Amerika’yı dolaşmaya başladılar. Gittikleri her eyalette yeni insanlarla tanıştılar ve adı henüz konulmasa da sisteme, geleneğe ve alışıldık yaşam biçimlerine muhalif bir kitle oluşmaya başladı. #sokakedebiyatı 60’lı yıllarda yükselen #underground kültürün arka planına baktığımızda hep Beat Kuşağı’nın izlerini görmekteyiz. #yeraltıedebiyatı = 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan edebiyat akımı. Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde varolmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıradışılığın, küfrün dışa vurumudur. Bu yüzden yazarın biçemi yukarıda açıklanan tanımlama ile birebir örtüşmektedir. Sade, yazdıkları ile 'başkalarına acı çektirmekten hoşlanma' olarak adlandırılan 'Sadizm'in fikir babası olmuştur. Erotizm ve şiddetle ilgili kitapları yaşadığı dönemde epey yadırganmış hapse atılmıştır. Ancak yazdıkları başka yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Birçok edebiyat kalıbını hiçe sayan yeraltı edebiyatı, Charles Bukowski'yi tanımamıza vesile olmuştır. Bizdeki örnek yazar #oğuzatay #guiltypleasure #bohemhayat #icatüstüneicat #amerikahayatı = #ırkçılık ve #ayrımcılık tır. Amerika hayalinin vıddırıvızzık bir hayalden başka bişiy olmadığının göstergesi #açlık #sefalet #ezmek #atmak #kaybetmek #hiç olmak los angeles çöl fırtınasında kaybolan tozumdan başka bişey kalmayan insanlar işte o yüzden = toza sor bu Amerikalılar ilişki kuramıyorlar mı acaba? O yüzden mi savrulup duruyorlar? Ne ikili ilişki ne toplum ikişkisi ne ait olduğu ırkına dair ikişki kutamadıklarından dünyada yalnızlık sorunu yaşayan ve yaşatan bir millet oluyorlar hepsi asıl köklerinden de sıyrılıp Amerikalı olacaz sedasına Umud bağlıyorlar ve yalnız yaşayıp kimseyle ilişki kuramadan dünyayı suçlayıp toz bulutu halinde uçuşup gidiyorlar işte.
Toza Sor
Toza SorJohn Fante · Parantez Yayınları · 20244,841 okunma
·
152 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.