Evrendeki yaşam arayışımızda kullandığımız kriterler, bilimin ilerlemesiyle gelişen teknolojik
cihazlar sayesinde zaman içinde sürekli
değişiyor. Uzaylı yaşam
formlarının varlığını araştırırken bizi
bekleyen olasılıkların fazlalığı en büyük
problemlerden biri. Ne aradığınızı tam
olarak bilmediğinizde onu bulsanız bile
bunun farkında olmayabilirsiniz. Bilim
insanları bu bağlamda neredeyse
uzay çalışmalarının yarışa dönüştüğü
60-70’lerden beri hayat için vazgeçilmez
bir bileşen olarak su arayışını
araştırmaların merkezine koymuş
durumda. Suyun hangi formda olduğu
da bu noktada çok önemli elbette.
Zira gerçekleşmesi gereken kimyasal
reaksiyonlar için suyun tamamen
donmuş olması yerine sıvı halde olması
gerekiyor. Basit bir mantıkla sıvı suyun
peşinden gidersek başka gezegenlerde
hatta Güneş Sistemi dahilindeki
uydularda bile yaşam formlarına
rastlama ihtimalimiz var.
4,5 milyar yaşındaki Dünyamızda
yaşamın ortaya çıkışının yaklaşık 3,7
milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülüyor
ama bu tarihi 4 milyar yıla kadar uzatan
araştırmalar da mevcut. Yani 500
milyon yıllık yalnız bir kaya parçasıyken
gezegenimiz mikrobiyal yaşama ev
sahipliği yapmaya başlıyor ve böylece
gezegenin yalnızlığı bizim yalnızlığımız
haline geliyor. Fakat evrenin akıl almaz
büyük mesafeleri dikkate alındığında
bu zamana kadar Dünya dışı yaşam
formlarını bulamamış olmamız son
derece mantıklıysa da Hubble ve Webb
başta olmak üzere sahip olduğumuz
olağanüstü bilim enstrümanları, bu
arayışta elimizi ciddi ölçüde güçlendiriyor.
Öte yandan bilmenin en iyi yolu bizzat
gözlemlemek, ölçmek ve kayda almak.
Kısaca Güneş Sistemimizdeki uydulara
yapacağımız ziyaretler, insanlık tarihini
değiştirecek buluşlarla sonuçlanabilir.
Bu çalışmalara konu olacak bir başka
hedefse başka yıldız sistemlerindeki
gezegenlere ait uydular diğer bir deyişle
öteuydular.