Çok uzun zamandır kitaplar hakkında yazmıyordum. Ama bu kitabın başlarındayken yazmam gerektiğini hissettim. Çünkü iki önemli kitaba dair anıştırmalar yaşattı bana ve beklenmedik buldum.
Nedense (kapağından sanırım) ağır daha çok ayrıntılarda geçecek olan bir roman izlenimine kapılmıştım ben. Oysaki şu an kitabı bitirmiş olarak, bu kitap akıcı, sembolik bir uzun öykü diyebilirim. Kimin öyküsü, burası okura bağlı; sen kendini bulmaya çalışan bir adamın öyküsü dersin, ben benim öyküm derim, değişir. Çıkarılanlara, karakterle hayatlarımızdaki uyuşmalara ve benzerlikleri bağlı bu biraz da. Elbette kitaptaki zaman eski, karakter bir asker, sakin kasabalı bir hayatta geçiyor olaylar. Nasıl bir uyuşma ya da benzerlik olabilir bu? Ben buna insanın hiç susmayan kalbindeki sesin benzerliği diyorum. Benzer sorular, benzer bekleyişler, benzer arayışlar ve ümit etmeler...
Paldır küldür duyguya iniyorum istemeden. Oysa bu kitabı sadece konusu değil; konunun, verilmek istenen o ince mesajın yani sıra yazarın sembolik anlatımını kendi adıma çok sevdim. Hatta başlarda okurken beni iki sembolik yazara daha uçurdu kitap. Kitapta Giovanni'nin ilk gençliği, annesi evi ve geride bıraktığı arkadaşı ile olan duygusal, kopamayan halinin yalın ve imgesel anlatımı aklımda Antoine de Saint-Exupéry'nin Küçük Prensini hatırlattı. Ve her şeyi bir şekilde geride bırakma cesareti ile Bastiani Kalesi'nin yoluna düşüşü Kafka'nın Şato'sunu anımsattı. Git git bitmiyor yol ve giden de nereye varacağını bilmiyor. Vardığında kalmalı mi gitmeli mi yine bilmiyor. İstemeden kalıyor, kalış zorunlu bir hal oluyor. Ve sonsuz sanıyoruz ama hayatın bir sonu var, evet.
Farkında olmaksızın hayatta yaşadığımız bazı helezonik duygular olur, ölmeyen duygulardır bunlar aynı zamanda. Umut gibi, bir şeye tutunma çabası. İhtimaller toz kadar ama yine de tutunmalı hissi. Bu hissi neden yaşadığımız, neleri kabul ettiğimiz ve aslında neler için oturup beklediğimize dair de düşündürtüyor bence. Yaşamakta olduğumuz o kenara itilen ama kor gibi yakan duygulara değinip de düşündürtmeyen kitap yok bence :)
Giovanni'nin tırmık tırmık bekleyişi, o tırmıkların arasında attığı her bir asker çentiği beni çok etkiledi. Kitabın daha başlarındayken iki arkadaşıma onerdim çevremden. Buradan da ilgili okur arkadaşlara öneririm. Çünkü ben ne kadar ifade etmeye çalışırsam çalışayım kitabın size aktardığı duygu ile okurken yaşanılan duygusal idrak ve bunun yarattığı o şoklu his ancak okurken hissedilebiliyor bence. Bilirsiniz :)
Herkese keyifli okumalar dilerim.