Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İstanbul'da Yaşamanın Izdırap Sosyolojisi Üzerine... İstanbul'da yaşamak, taşıyla toprağıyla ve insanıyla bana hep eziyet olmuştur. Eskiden gayrımüslim halklarla Türklerin yaşadığı mütevazı bir şehirken, zamanla barbar istilasına uğramış bir vahşet kolonisi haline dönüşmüştür. Şehir zibilyon tane millet ve dil zenginliğiyle günden güne büyürken, yetmiyormuş gibi şehrin içine bir başka şehir daha inşa ediyoruz. Buna da uydukent diyoruz. (Başakşehir örneği) Başakşehir genelde sonradan parayı bulmuş ve modern yaşamaya başlamanın şehvetine kapılan muhafazakârlarıyla bilinir. Her ne kadar ümmetinin çoğunluğu sefaletten kırılsa da, sınıf atlayıp ümmet bilincinden uzaklaşmanın acı gerçeğini kendisine yediremez. Bunun yanında alt sınıftan lümpen milliyetçi/muhafazakârlığın damarını ise her daim Bağcılar ve Esenler teşkil eder. Bağcılar ve Esenler sokaklarında, futbol fanatiği, façalı tofaş araba sevdalısı ve kriminal yaşam tarzına öykünen gençleri görmek mümkündür. Bu da bir nevi Pakistan'ın çok suç oranına sahip olup da muhafazakâr meşrepli şehri olan Karaçi'yi hatırlatmaktadır. Evlerin duvarlarında da cCc yazısını görmeniz pek olası. Biraz öteye gittiğinizde Gaziosmanpaşa'ya varırsınız, hatta marjinal solun sökün ettiği Gazi mahallesinden geçmeniz çok olası. Her tarafta Sovyet özleminden kalan kızıl bayraklar, kaldırım üzerindeki otobüs durağı gibi masanın üstüne tabela dikip "Halk Meclisi" yazmacalar derken bir anda kendinizi molotof yağmurunun içinde bulursunuz. Her ne zaman DHKP-C eylem yapsa, eylemcinin fotoğrafını Gazi mahallesi sokaklarında görürsünüz. Fatih'e gidersiniz, Çarşamba mahallesinden geçersiniz. Sanki İran İslam Cumhuriyeti gibidir atmosfer. Sarıklı ve cübbeli abilerimiz derinden bir "Selamunaleyküm" ile karşılar bizi. Sayısız cemaat vakıfları orada sohbet verir ve STK vazifesi görür. Kısaca İstanbul'da her ideolojiden kendi başına bir yönetim biçimi görmeniz mümkündür. Taksim'e çıkayım dersiniz, Cihangir'i görürsünüz, orası da sanki içimizdeki Roma. Bu Cihangirimiz ise yüksek ekonomik standarta sahip olup, ülkenin toplumsal realitesinden uzak olan Cihangir solculuğu kavramını üretmiştir. Taksim'den aşağı inersin, yıkık dökük binalar, uyuşturucu hükümranlığı ve fuhşiyat. Dersiniz sanki Somali. İstanbul bir şehirse İstanbul'un içinde bir milyonluk nüfusuyla ve 72 milleti barındırmasıyla Esenyurt denen günahlar şehrimiz vardır. Her gün haberlerde Esenyurt'u şiddet haberleriyle görürüz. PKK ve IŞİD gibi birçok örgüt orayı üs edinmiştir. Oraya da Suriye'deki şiddet sosyolojisinin İstanbul'a taşınmış hali desek yalan olmaz. Diğer yandan, İstanbul'un birçok ilçesinde çarpık kentleşmeyle oluşan ve çöplüğü andıran yapılar mevcuttur. Tam da bu çöplüğün yanına 72 katlık bir lüks rezidans binası dikme garabeti de ancak bizde olurdu. İstanbul Gaziosmanpaşa'nın 500 Evler mahallesinde Viaport diye bir yapı var. Yapıyı kaldırımları çöp dolu olan korkunç bir gettolaşmanın ortasına dikmişler. Yapı bildiğiniz maket Venedik, etrafı ise Somali gettolaşması gibi. Venedik özentisi yapının üstünde rezidanslar yükselir, Ortadoğulu Araplar orada oturur ve çamaşırını bile rezidansın camına asar. Sanarsınız ki bu yapı koca gettolaşmanın tam ortasında bir Sümer zigguratı ve bir mabud. Kısaca arkadaşlar, İstanbul'un korkunç vahşet kolonisinden tiksiniyorum. Sırbistan, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'in nüfusunu toplayın bir İstanbul nüfusu etmiyor. Biz ise hala bu şehre çılgın projelerle zulmedip nüfusunu artırmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi koca nüfus deprem tehdidiyle karşı karşıya.
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.