Gönderi

504 syf.
·
Not rated
"Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar..."
İlk okuduğum Türk polisiye romanı, Kayıp Tanrılar Ülkesi, Ahmet Ümit ile tanışmama vesile olmuş bir eser. Beklentilerimi üst düzeyde karşıladığını söyleyerek söze başlamak isterim. Oldukça akıcı ve keyifli bir okuma sundu. Yazarın diğer romanlarını da okumak isterim. Roman, temelde iki farklı kültür ve ülke ekseninde dönüyor. Arka planda aslında hikayeye temel oluşturan bir başka özel kültürle/inanışla buluşuyoruz: antik Yunan ve Roma Panteonu. Kitapta bir cinayetin çözülme süreci anlatılıyor. Bu anlatım, Almanya'da doğup büyüyen bir Türk başkomiserin ve yardımcısının çabaları ile katman katman açılıyor. Başkomiser Yıldız'ın gözünden Almanya'da üst pozisyona gelmiş bir Türk'ün deneyimlerini görebiliyoruz. Asimilasyon - birçok farklı tanımı mevcut olarak - azınlık grupların kültürünün, yaşanılan ülkedeki baskın grubun kültürü içinde erimesi ve yok olması anlamına geliyor. Bu yok olma süreci fiziksel, sosyal ve psikolojik etmenlerle şekillenebilir. Romanda bahsedildiğine göre, özellikle günümüz Neo-nazi gruplarının temel çıkış noktasının Hitler felsefesindeki "aryan ırk" gibi biyolojik bir üstünlük yerine, Alman kültürünü yaşatmak ve onu baskın kılmak olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla, Türk göçmenlerin fiziki varlıklarının yarattığı tehditten öte, kendi kültürlerine sahip çıkan ve "asimilasyona" direnen bir azınlık grubu olarak Türklerin, Alman kültürüne tehdit olarak algılanması söz konusu. Romanda bahsi geçen "Cemal" gibi, Alman kültürüne uyum sağlamış ve Batılılaşma serüvenini -asimilasyon sürecini- tamamlamış azınlık üyeleri, muhakkak bu özelliklerinin bahsi geçmesi koşuluyla hoşgörü ile karşılanıyor. Asimilasyon sürecinden geçmemiş, kendi kültürüne bağlı ve onu Almanya'da yaşatmaya Türklerin ise karikatürize edildiği bir bakış açısı mevcut. Fakat Almanya'daki kurumsal düzene ve hakim seküler kültüre uyum sağlayamayan göçmenlerin Almanya halkı tarafından hoşgörülmemesi beklenilmeyecek bir süreç değil. Neo-Naziler için ise bu durum biraz daha keskin ve karmaşık bir hal almış durumda. Tabii tüm bu detaylar, kitabın bize sunduğu evrenden aldığımız izlenimler. Roman içerisinde, ırkçılığın ve yabancı karşıtlığının, o kişinin konumuna göre pozisyon aldığını görmek ilgi çekiciydi. Irkçılığın arkasına gizlenen kültürel inançların, konu otorite olunca farklı bir boyuta geçtiğini görüyoruz. Her ne kadar içten içe nefretle dolu olsa da, başkomiserle karşılaşan neo-Nazi Otto'nun ilk etapta başkomiserin konumuna ve Almancayı çok başarılı şekilde kullanmasına takdir göstermesi buna örnek olabilir. Hem Alman diline, hem de Alman devlet kurumlarına sirayet edebilen bu kadın, Neo-Nazi'nin gözünün korkması için bir işaretti. Başkomiserin anne ve babasının ise Türkiye'de yaşadığı politik problemler, sol görüşlerinin getirdiği aydın fakat sürgün halleri kitaba yansıtılmış. Başkomiser Yıldız'ın babası Yaman ve kızı Deniz arasındaki dede-torun ilişkisi okurken içimi ısıtan bir detay oldu. "36 Boys", Berlin'in Kreuzberg semtinde 1980lerde ötekileştirilmeye karşı Türk gençlerin oluşturduğu bir savunma grubu. Bu ismi bazı rap şarkıların içerisinde duyduğumu hatırlıyorum fakat bu şekilde sosyolojik bir arkaplanı olduğunu bilmiyordum. Kitap bu arka planı doyurucu şekilde yansıtıyor. Üstelik bu gruba daha sonra ötekileştirilmiş başka kökenlerden insanlar da katılmış. 1960larda Almanya'nın işçi sıkıntısı çekmesi ve Türkiye'den işçi transferi sonucu bu bölgeye yerleştirilmiş olan Türkler, Kreuzberg'in daha önceden Yahudi nüfusla eşleşmiş "öteki" konumuna yeniden hayat vermiş ve semti etnikleştirmişler. Özellikle duvarın yıkılmasının ardından, Kreuzberg nüfusu ırkçı grupların da saldırı hedefi haline gelmiş. Ötekileştirilmeye bir tepki olarak da bu “ghettoda” müzikle harmanlanmış bir direniş başlamış. Bende heyecan uyandıran en önemli detay ise tümüyle "Berlin" şehri. Farklı kültürlerin harmanlandığı bir mozaik gibi. Hem tarihsel açıdan, hem sosyal açıdan Berlin, bir sosyolog için paha biçilmez bir saha. Kitabı okuduktan sonra, gerek müze adası (Zeus Altarı'nın bulunduğu bölge) gerek Kreuzberg gibi kültür mozaiği semtleri ile Berlin benim için kesinlikle bir an önce ziyaret edilmesi gereken bir yer oldu. Keyifli bir okumaydı. Tavsiye ederim...
Kayıp Tanrılar Ülkesi
Kayıp Tanrılar ÜlkesiAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 202320.8k okunma
·
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.