Gönderi

49-An, Platon tarafından sadece soyut bir şey olarak düşünülmüştür. Platon'un diyalektiğini anlamak için, An'ın "var olmayan" olarak zaman kategorisinin altına yerleştirildiğini unutmamak gerekir. "Var olmayan" (xörröv [Olmayan]; Pythagorasçılar için xöxev6v [Boşluk]) modern filozoflardan çok, Eskiçağ filozoflarının ilgisini çekmiştir. Var olmayan, Elea okulunda ontoloji içinde düşünülmüş ve kendisinin varlığının ancak çelişki içeren bir önermeyle olumlanabileceği ileri sürülmüştür. Biraz daha ileri gidersek, bu görüşün tüm alanlarda ortaya çıktığını görürüz. Metafizik ilkelerde bu önerme şöyle ifade edilir: Var olmayan'ı ifade eden kişi hiçbir şey söylemiş olmaz. (Bu çarpık anlayış Sofist'te yanlışlanmıştır, erken bir diyalog olan Gorgias'ta da daha taklitçi biçimde bu yanlışlamayı buluruz.) Sofistler de Var olmayan'ı eylem alanında ahlâki kavramlardan kurtulmak için kullanmışlardır; Var olmayan yoktur, ergo her şey doğrudur, ergo her şey iyidir, ergo aldatma gibi şeyler de yoktur. Sokrates bu açık bırakılan kapıyı birkaç diyalogda kapatmıştır. Platon bu konuyla özellikle Sofist'te ilgilenmiştir. Bu diyalog da öteki hepsi gibi anlattığı şeyi sanatkârane biçimde betimler; temel olarak Sofist'in Var olmayan kavramı ve tanımı araştırılırken, Sofist'in kendisi de Var olmayan olarak karşımıza çıkar. Böylece kavram ile örnek, aynı anda, Sofist'in saldıracağı savaş alanında oluşur ve Sofist'in yok edilmesiyle değil, oluşmasıyla sonuçlanır; bu da basma gelebilecek en kötü şeydir, çünkü Mars'ın kendini görünmez kılan zırhı gibi işleyen sofistliğine rağmen, gün ışığına çıkmak zorunda kalır Günümüzün felsefesi, Hıristiyanlık iddiasına karşın, aslında var olmayan görüşünde daha ileri gitmemiştir. Hem Yunan felsefesi hem de modern felsefe, Var olmayan'ı Varlık'a dönüştürmekle her şeyin hallolacağını düşünür, çünkü Var olmayan'dan kurtulmak, onu silmek çok kolay görünür. Hıristiyanlık, Hiçlik gibi Var olmayan'ın da, heryerde bulunduğunu ve kendisinden her şeyin yaratıldığını savunur; İhtişam ve kibir, günah, Tin'den ayrılmış şehvanilik, sonsuzluğun unuttuğu zamansallık gibi. Sonuç olarak, yapılması gereken, Varlık'ı ortaya çıkarmak için Var olmayan'dan kurtulmaktır. Ancak zihindeki bu yönelim ile Kefaret kavramı tarihî olarak doğru biçimde, yani Hıristiyanlığın bu kavramı yeryüzüne getirdiği haliyle anlaşılabilir. Bu terim karşıt biçimde anlaşılırsa ("Var olmayan yoktur" önermesinden yola çıkarak ileri sürülen görüş) Kefaret buharlaşır ve kendi içine döner. Platon, "an" ile Parmenides' te uğraşır. Bu diyalog, kavramların içindeki çelişkileri göstermeyi üstlenmiştir. Sokrates bunu, göz kamaştırıcı Eski Yunan felsefesine halel getirmeden aldatıcı biçimde belirtmiştir. Bu daha çok, kendiyle övünen günümüz felsefesi için utanç vericidir; bu felsefenin, Yunanlıların aksine, kendiyle değil, insanlar ve onların hayranlıkları ile ilgili büyük iddiaları vardır. Sokrates, çokluktan pay alan belirli bir şeyin taşıdığı karşıtlığı (xö evavrlov) göstermenin şaşılacak bir şey olmadığını, ama birisi kavramların içindeki çelişkileri gösterirse asıl hayret edilmesi gerekenin bu olduğunu söyler (aXK' el 6 ecrav ev, cdkö TOUTO 7io cutoöetAet xcd at) xa jtoM.â öf| ev, TOÜTO fjör| 9ati |xâaoııaı. xcd jıeoi tcöv âlXu>v âjtâvrcov (boaıJTCoç 129 b-c) [Birisi bana bir olanın kendisinin çok olduğunu, çok olanın kendisinin de bir olduğunu kanıtlarsa işte buna hayret etmeye başlayacağım.] Bu, deneysel diyalektiğin sürecidir. Bir'in (tö ev) hem var olduğu hem de var olmadığı kabul edilmiş, bundan ve öteki varsayımlardan çıkan sonuçlar ortaya konmuştur. Böylece "an", devinim ile durağanlık arasında zamanda yeri olmadan bulunan (OTOJTOV) [Yeri olmayan], bundan hareketle de devinimin durağanlık, durağanlığın da devinim olarak değiştiği tuhaf bir varlık olarak ortaya çıkmış, böylece değişme (|iETapoXr |) kategorisi olmuştur. Çünkü Platon aynı biçimde "An"ın, Bir'in Çok, Çok'un Bir, Benzerlik'in Benzemezlik olarak değişmesine bağlı olduğunu göstermiştir. An, ne EV [Bir], ne JtoXXd [Çok], ne parçalanan, ne de bir araya getirilen (OU7E ÖICOCÛIVETCII OÜTE ŞUYKOIVETCU 157 a) bir şeydir. Platon güçlüğü netleştirdiği için takdire şayandır, ama "an" hâlâ suskun, içine kapak, göz ardı etmekle açıklanamaz bir soyutlama olmayı sürdürür. Mantık, değişme kategorisini içermediğini belirtseydi (Bu kategoriyi içeriyorsa, mantığın kendisi de sistem dahilinde çalıştığı halde, gene de ona sistemin içinde bir yer bulmak zorundadır), tarihe ait alanlar ve tarihî bir varsayımın üzerine kurulmuş bilginin tümü açıklığa kavuşurdu. Bu kategori, Hıristiyanlıktaki pagan akıl yürütmeler kadar, Hıristiyanlık ile pagan felsefe arasındaki ayrım açısından da önemlidir. Parmenides'te yer alan başka bir bölüm, "an"a böyle bir soyutlama olarak yaklaşmaktan doğan sonuca işaret eder: Bir, zaman tarafından belirlenmişse çelişki doğar; çünkü Bir (tö EV) bu durumda hem kendisinden hem de Çok'tan (T& ıtoW.d) daha genç ve daha yaşlı olacaktır (151 e). Ama Bir "var olmak" zorunda olduğu için, '"Var olmak' şimdiki zamanla birlikte varlıktan pay almaktır" denecektir, (TO OE Eİvca öXKo xi EOTI rj (.IEGEAIÇ otiaiaç \ısx jtapovtaç, 151 e.) Bu çelişki üzerine daha sonra söylenenler (152 b-c), "Şimdiki Zaman"ın, "Şimdiki Zaman," "Sonsuz" ve "An" arasında döndüğünü gösterecektir. "Şimdi" (TOVOV), "idi" ile "olacak" arasında bulunduğu için, "Bir," geçmişten geleceğe doğru yol alırken "Şimdi"yi görmezlikten gelemez. Bir, "Şimdi"de mola verir; daha yaşlı olmaz, çünkü zaten yaşlıdır. Günümüzün felsefesi "safvarlık" ile şahikasına çıkar, ama "saf varlık" Sonsuz'un en soyut ifadesidir ve "Hiçlik" olarak An'ın kendisidir. Burada da An'ın önemi açıklığa kavuşuyor, çünkü Sonsuz ancak bu kategori ile asıl anlamına kavuşuyor. Sonsuz ile An iki uç karşıtlığı oluşturur, diyalektik büyücülük ise her ikisinin özdeş olduğunu ileri sürer. Şehvanilik, zamansallık ve An, ancak Hıristiyanlık ile doğru olarak anlaşılabilir, çünkü sadece Hıristiyanlık Sonsuz'u zemine yerleştirmiştir.
Sayfa 94 - 49. dipnotKitabı okudu
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.