Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir fikri aslî unsurlarına dek ayrıştırmak, bu verili fikrin biçimini taşımamakla beraber benliğin dolayımsız niteliklerini oluşturan ‘ânlara’ geri dönmek anlamına gelir. Şüphesiz ki böylesine bir analizin varacağı yer sadece ve sadece, sabitleştirilmiş ve âtıl belirlenimlerden ibaret olan düşüncelerdir. Ancak bu şekilde ayrıştırılmış ve bir anlamda da mevcut fiilî konumunu yitirmiş olacak olan unsur, bu haliyle pekâlâ özsel bir ândır _zira somut olgu, yalnızca kendisini böylesine parçaladığı ve fiilen mevcut olmayan bir şeye dönüştürdüğü ân kendi kendine hareket edebilen bir şey olabilir. Bütünü oluşturan unsurları birbirinden ayrıştırmak ve çözündürmek ise, güçlerin en yücesi ve de en çok hayret uyandıranı hattâ mutlak gücün tâ kendisi olan Anlama Yetisi’nin gücü ve görevi dahilindedir. Kendi üzerine kapanmış olan ve ânlarını töz gibi bir arada tutan bir daire, kendisini oluşturan unsurların kendi bir-aradalıkları ile ve ‘birilikleri ile kurdukları o dolaysız ‘ilişkiden’ ibarettir - ve dolayısıyla da hayret uyandıracak hiçbir niteliği yoktur. Ancak, yalnızca diğerleri ile ilişki içindeyken sınırlı, bağımlı ve fiilî bir konuma sahip olan ilineksel ve tesadüfi bir unsur, kendisini çepeçevre kuşatan bu daireden ayırıverdiği ân, tümüyle kendisine ait olan bir varoluşa ve diğer her şeyden ayrı bir özgürlüğe ulaşacaktır - işte bu, negatif olanın muazzam gücü, düşüncenin, saf egonun, ‘Ben’in enerjisidir. Ölüm (fiilî mevcudiyetin yitirilişine verilmesi gereken ad eğer bu ise) tüm şeyler arasında en dehşet verici olanıdır ve artık-ölü olana sıkıca tutunmaksa en yüce güç ve direnci gerektirir. Güzellik, yapmaktan âciz olduğu bir şeyi kendisine mecbur kıldığı için, tüm acziyetiyle, Anlama Yetisine kin duyar.
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.