Gönderi

158 syf.
10/10 puan verdi
Bu kitap her sayfasıyla sizi düşündürecek ve yeni ufuklar açacak. Muhtemelen iyi kötü bir anlam vermek için tekrar tekrar okuyacaksınız. Yeraltı adamı insanın doğasının, normal halinin nasıl olduğunu sorgulatıyor. İnsanın doğasına daha uygun olanlar hangileri? Mutluluk, umut, güzellik, yücelik mi yoksa acı, umutsuzluk ve iğrençlik mi? Yeraltı adamı kimi zaman 2.grubun da zevkli ve insanın çıkarına uygun olduğunu anlatmaya çalışıyor anladığım kadarıyla. Örneğin şu alıntılara bakalım : "Neden çoğu zaman öyle oldu ki, sanki özellikle tam o dakikada, evet, tam o dakikada, bir zamanlar bize dedikleri gibi yüce ve güzel her şeyi daha iyi kavrayabileceğim bir anda anlayamadım, tersine öylesine hoş olmayan şeyler yaptım, öylesine... (...)Ama önemli olan, bütün bunların bende rastgele değil, sanki öyle gerektiği için olmasaydı. Sanki benim en olağan durumumdu bu, hiç de bir hastalık bozulma değildi;öyle ki, sonunda bu bozulmayla savaşma isteğim de bitti, kayboldu gitti. Nihayet bunun benim olağan durumum olduğuna neredeyse inanmaya başladım."(S.15) "Çünkü umutsuzluklarda zevklerin en yakıcısı bulunabilir."(S.17) "Evet,bir alçaksın;bir alçak için de kendisinin gerçek bir alçak olduğunu hissetmek bir tesellidir."(S.16) "Hor görmenin yüceliği hor görülene bir çıplaklıktır"(Deniz İşçileri,S.184) "İnsanın içinde kötülüğün pençesinin bulunması,orada bir av hissetmesi,yankısı olan bir mutluluktur.Zafer kazanan kötü bir düşünce yüzü aydınlatır."(Deniz İşçileri,S.180) Son olarak çok garip bir bakış açısı var, o kadar garip ki insanın anti-bakış açısı diyeceği geliyor. " Cezaya vurulmuş olmanın güzelliği vardır.Sizin alçak olduğunuzu herkes görebilir.Halkı sizi seyretmeye zorlamak güç gösterisinde bulunmak demektir.Boynunda demir halkayla,dört yol ağzında bir sehpanın üzerinde ayakta duran kürek mahkumu kendine doğru dönmeye zorladığı tüm bakışların odağıdır.Genel dikkatin toplanma merkezi olmak...Bundan daha büyük bir zafer olabilir mi?"(Deniz İşçilerş,S.183) Yeraltı ruh halinde iğrenç ve utanç verici olan her şeye karşı söndürülemez bir istek duyulur.Bu pis bir tuvalette yatmaya,geceleri dışarı çıkıp korka korka ahlaksızlıklar yapmaya veya yok yere (canı öyle istediği için) apartman boşluğuna bir köpek gibi ulumaya duyulan istektir.Bence bunun zevkli olmasının sebebi kötü hissetmenin hiçbir şey hissetmemekten daha iyi olması.İnsanı istediği mutlu hissetmek değil, sadece hissetmek. Ancak bu hisler hiç de mantıklı değil.Tüm isteklere rağmen öyle görünüyor ki mutluluk insana daha uygun, bu 2*2=4 kadar kesin. Bana kalırsa bu cümleyi kurmak yeraltını doğuran şey. Bunu destekleyen şu alıntıya bakalım: "Geleceğe dair kesin bir kararı yoktu.Kemerinde üç tane banknot vardı,bu kesinlikle ona yetiyordu.Adını değiştirirdi.60 bin frangın 100 bin frank değerinde olduğu ülkeler vardı.O ülkelerden birine gidip namuslu bir hayat yaşamak hiç de fena bir fikir değildi."(Deniz İşçileri,S.184) Bu kişi namuslu olma zorunluluğu kalkınca kendi kendine bunu istedi. Dostoyevski kişinin tek çıkarının canının istediği gibi davranma özgürlüğü olduğunu söylüyor. Ancak insan ne kadar canının istediği gibi davranabilir? Kitaptaki bir diğer konu da özgür irade.Özgür irade yani dış etkilerden bağımsız karar alma yetisi bana kalırsa imkansız. Vereceğimiz bütün kararları o ana dek aldığımız uyaranlar doğrultusunda veririz.Klasik dünyada böyle katı bir şekilde işleyen determenizm beynimizin içinde olmaması saçma olur. Yeraltı adamı bu durumu insanın canının istediği gibi davranmasını imkansızlaştırdığını ve insanı bir piyano tuşuna döndürdüğünü düşünüyor. "Bütün bunların da listeden okunabileceğini ; kargaşanın da ,karanlığın da ,mantığın da, lanetin de orada olacağını söyleyecek olursanız ... o durumda insan ilk iş olarak hesaplaşmak için her şeyi,mantığı da kenara bırakıp mantıksız olmak,kendi bildiğini okuyabilmek için bilerek delirecektir! Buna inanıyorum ben;cevabını da verebilirim,çünkü insanın yaptığı bir vida değil,insan olduğunu kendine her an kanıtlama çabasından başka bir şey değildir!"(S.40) Ben özgürlüğün de,özgür iradenin de zorunluluklar gibi insanı sıkıntıya sokan şeyler olduğunu düşünüyorum.Özgürlüğün sıkıntısı hakkında şu örnek verilir:yüksek bir binanın tepesindeyken de insan tamamen özgürdür,onu aşağı iten hiçbir şey yoktur ama gene de sıkıntı hisseder. Özgür iradeyi sevmiyorum çünkü beraberinde değerini kanıtlama zorunluluğu getiriyor.Bunu yapamayacağımdan değil, bunu yapmak zorunda olduğum bir hayattan nefret ediyorum.Kitabın sonuna doğru bununla uyumlu birkaç cümle var. "Evet, deneyiniz, sözgelimi daha çok özgürlük verin bize,içimizden bazılarının ellerini çözün,çalışma alanımızı genişletin,üzerimizdeki egemenliğinizi kaldırın...İnanın,tekrar tekrar egemenliğiniz altına girmeyi önce bizler isteyeceğiz"(S.150) Kitapta varoluşçu hava esiyor. Dilozof ,artık adı bu değil ama, konuyla alakalı videosunda varoluşçuluğu düşünceye karşı yaşamın isyanı olarak betimlemişti. Mantığa karşı isteğin isyanı bir diğer deyişle. İnsan olduğunu hissetme çabasının sonucu. Bu sebebten ilk baştaki yeraltı nidasını okurken kimi zaman okumuyor da sohbet ediyor gibi hissediyorum. "Yeraltı" ismiyle bir filme de bence başarıyla uyarlanmış, izlemenizi öneririm.
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 2020130bin okunma
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.