Gönderi

Hifa hatun ile Süheyb
Hifa Hatun... Güzelliği ve zenginliği dilerle destan olmuş bir ay parçası... Peşine düşmeyen krallar, vezirler ve sultanlar kalmamış... Kimi ayaklarına halılar sermiş... Kimi cevherler ve paralar dökmüş... Kimi köyler ve kasabalar bağışlamış... Kimisi de sarayının anahtarını yollamış... Hifa Hatun'un gönlü ise ebedi sevdayla, ilahî aşkla yanmış... Bir gün Efendimizin (a.s.m.) huzuruna çıkıp: - Ey Allah'ın Resulü, demiş. Bana, beni cennete götürecek bir şeyler öğret. Hifa Hatun, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) "Gündüzleri oruç tut" ya da "Geceleri namaz kıl" gibi bir tavsiyede bulunacağını sanmış. Efendimiz (a.s.m.) ise: - Ya Hifa, senin önce evlenmen lazım, diye buyurmuş. Zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın! Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu bükmüş: - Siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım, demiş. Efendimiz (a.s.m.): - Yarın sabah mescide ilk gelenle evlen, buyurmuş Hifa Hatun ise, bu teklifi tereddütsüz kabul etmiş. Bu haberi Süheyb adında fakir ve gariban bir sahabi de duymuş ama asla dikkate almamış. Çünkü evi, yurdu olmayan, karnını zor doyuran; kah ağaç altında, kah mescitte sabahlayan bir garibanın, zenginliği ve güzelliğiyle ünlü birisini gönlünden geçirmesi ne mümkünmüş. Ama bakın şu Allah'ın işine ki, o sabah bütün sahabiler çeşitli sebeplerden dolayı geç kaldıkları halde, Efendimiz (a.s.m.) ilk gelenin Süheyb olduğunu görmüş. Peygamberimiz (a.s.m.) namazdan sonra Hifa Hatun'u çağırtıp neticeyi bildirmiş. Tam bir teslimiyet içinde olan Hifa Hatun asla sesini çıkarmamış. Efendimiz (a.s.m.) güzel bir hutbe okumuş ve nikâhlarını kıymış, sonra da dünyada hiçbir maddi varlığı olmayan Suheyb ile kralların uğruna yarıştığı Hifa Hatun'u eve yollamış. O gece: - Ya Hifa, demiş Süheyb. Biliyorum, sen benim için bulunmaz bir nimetsin. Ben ise senin için sadece bir yüküm. Bunun için benim şükretmem, senin de sabretmen lazım. İster misin şu geceyi ibadetle geçirelim. Zira Efendimiz (a.s.m.) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar" buyurmuştur. Öyle de yapmışlar, seccadelerini gözyaşları ile ıslatarak, kalplerini zikir ile aydınlatmışlar. Cebrail Aleyhisselam, olup biteni Resulullah Efendimize (a.s.m.) anlatmış, onları Yüce Allah'ın cennetle müjdelediğini söylemiş. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz (a.s.m.) Süheyb'in yanına oturtarak: Ey Süheyb, demiş. Geceki halini sen mi anlatırsın, yoksa ben mi anlatayım? Süheyb başını yere eğerek: -Allah'ın Resulü (a.s.m.) en iyisini bilir, cevabını vermiş. Efendimiz (a.s.m.) ise: -Ne mutlu size, demiş. İkiniz de cennetliksiniz. Süheyb derhal secdeye kapanarak: - Ya Rabbi, diye yalvarmış... Sen ki beni affettin, o zaman günahlara bulaşmadan canımı al! Ruhundaki iman öylesine coşmuş ki, Yüce Mevla bu dileğini kabul ederek, daha secdedeyken ruhunu teslim almış. Mescitte bulunan sahabiler büyük bir şaşkınlık içinde gözyaşı dökmüşler. Efendimiz (a.s.m.): - Size daha şaşılacak bir şey söyleyeyim mi, demiş. Bu olayın şoku içinde secdeye kapanan Müslümanlara. Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakk'a teslim etti. Bu iki Allah aşığının mezarlarını yan yana yapmışlar. Birinin mezar taşına; "Şükredenlerden Süheyb", öbürüne de "Sabredenlerden Hifa" yazmışlar. Bu fani dünyanın fani aşkına bedel, onlar ebedi dünyanın daimi sevdasını bir daha ayrılmamak üzere hak etmişler.
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.