Gönderi

Kapı yarı aralıktır ve Abdülhamid, sırtı kapıya doğru, seccade üzerinde dua etmektedir. Gelenleri görmüyor, gelenler de kendilerini göstermiyor, Enver Paşa, önde, yarı açık kapıyı biraz daha aralamış, olduğu yerden tabloyu seyretmekte.... Abdülhamid, elleri hacet dergahına uzatılmış, gözyaşiyle nemli bir dua sesi çıkartmakta: -Allahım; bana yapılanları helal etmiyorum! Şahsıma yapıldığı için değil, milletime yapıldığı için affetmiyorum! Milletime yapılan fenalıklardan, yarın, senin Hesap Gününde davacıyım! Öbür İttihatçılara nisbetle içinde bir saffet kırıntısı kalmış olan Enver Paşa, bu duayı işitince, çarpılıp kalıyor, Hünkarın huzuruna çıkamıyor, geriye dönüyor, Talat Paşayı kolundan çekerek sürüklüyor,- Başımıza ne geldiyse bu adama yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecekse o yüzden gelecek!... İstikbaldeki gerçek Türk Tarihçisinin kulağına fısıldadığımız bu vak'a hakikidir ve babam Fazıl Beyin amca oğullarından ve Kısakürk'lerden, İttihatçıların İaşe Nâzırı Kara Kemal tarafından, dayım ve yine eski İttihatçı Kerim Milâr'a anlatılmıştır. İttihatçıların polis teşkilatında yüksek dereceli bir memur ve birçok yerde Emniyet Müdürlüğü yapmış olan dayım, Kara Kemâl'den naklen derdi ki:İttihat ve Terakki'nin Türk ve milliyetçi kadrosu, Abdülhamid'in ne büyük, hattâ emsalsiz bir Padişah olduğunu biliyor, fakat onu makamına iade etmek ve tutulan istikameti değiştirmek için vaktin geçmiş olduğunu esefle görüyordu. İttihatçılık hareketinde eser müessiri aşmış ve gizli tesir (Yahudi ve Mason tesiri) artık istikamet değiştirmeyi imkânsız hale getirmişti. Nitekim Abdülhamid'in cenaze namazında hüngür hüngür ağlamaktan kendisini alamayan Talat Paşa bu ince ruh ukdesinin ilâncısı olmuştur.
·
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.