Gönderi

176 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Gelenek Kadını İslam Adı Altında Nasıl Baskıladı?
Kadının Kuran’daki yeri nedir? Kadın Kuran’da ikinci sınıf vatandaş olarak mı görülmektedir, yoksa erkeklerle eşit bir konumda mıdır? Kuran’da “kadınları dövün” buyruğu var mıdır? İki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine eşitliği ne anlama gelmektedir? Kütüb-i sitte denen hadis kitaplarının kadına bakış açısı nasıldır? Hadisler mi yolumuzu aydınlatacak, yoksa gerçek kitap Kuran mı? Allah’ın saygın ve seçkin elçisi Hz. Muhammet eşlerine nasıl davranmıştır? Hadis adı altında Hz. Muhammet’e atılan iftiralar nelerdir? “Peygamberimiz dedi ki...” diye başlayan cümlelere sorgusuz sualsiz inanmak bir Müslüman’ın temel vazifesi midir? İslam dini adı altında nasıl bir uydurulmuştur? Bu ve daha birçok soru Caner Taslaman ile eşi Feryal Taslaman’ın beraber kaleme aldığı “İslam ve Kadın”da detaylıca incelenmekte, mercek altına alınmaktadır. İstanbul Yayınevi tarafından basılan, 176 sayfadan oluşan “İslam ve Kadın” (6. baskı, Ekim 2020) Kuran’ın kadına yaklaşımı dairesinde hurafelerin İslam’ı ile gerçek İslam’ı birbirinden ayırt etmek için başvurulması gereken önemli kaynaklardan biridir. Hadislerden soyutlanmış, sıyrılmış, zihnini özgür bırakmış bireylerin İslam’ı akıldan yoksun değil, ne kadar akla yatkın yorumladığına dair zihin açıcı bir örnektir. Özellikle kadınlarla ilgili erkek algısını yerle bir etmesinden dolayı hem sarsıcı hem de yapıcı bir çalışmadır. İslam’a sokulan İsrailiyat (Yahudi gelenekleri) ve Mesihhiyat (Hristiyan gelenekleri) temelli inançların İslam’a aslında görünenden çok daha fazla nüfuz ettiğini anlatan değerli bir yapıttır. Bu eserin hadis kaynaklarını eleştiri süzgecinden geçirip yalnızca ve yalnızca Kuran-ı Kerim’i temel alması Kuran’ın doğru anlaşılması için de son derece kıymetli bir yaklaşımdır. Neler neler var ki düzeltilecek! Hangi birinden başlasak acaba? Zaten daha ilk başta yaratılış efsanesine göre kadın fitne kaynağı olarak görülüyor. Erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmasından tutun da cennetten kovulmasına yol açmasına kadar hemen hemen ne varsa kadına yüklemiş ataerkil zihniyet. Böylece “her şeyin başı kadın” anlayışı taht kurmuş zihinlerde. Kadın “şeytanın insan soyuna giriş kapısı” olarak görülmüş. Oysa Kuran’a göre kadın ne erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış ne de Hz. Âdem’in cennetten kovulmasına sebep olmuş. Bu olayı ayetlerle anlatan Taslaman çifti ilk günahı Hz. Havva’ya yüklemenin Kuran ile uzaktan yakından alakasının olmadığını kanıtlamakta, cennetten kovulma suçunun her iki cins tarafından işlendiğini vurgulamaktadır. Oysa gelenek baz alındığında kadın bir numaralı “azmettirici ve saptırıcı” olarak değerlendirilmiştir. Sözde güvenilir hadis kaynakları olarak baş tacı edilen “kütüb-i sitte”nin kollarından Buhari ve Müslim’de geçen şu hadis, kadını değersizleştirmenin ne kadar ürkütücü bir boyuta ulaştığını göstermesi bakımından son derece talihsiz bir yargıdır: “Havva olmasaydı kadın cinsi, kocasına ebediyyen ihanet etmezdi.” (s. 22) Yazarların belirttiği gibi bu hadis iki yanlışı birden içermektedir. Biri, Havva’yı ilk günahı işleyen olarak görmesi; diğeri, kadın cinsini bir bütün olarak günahkâr kabul etmesidir. Oysa Kuran’da Hristiyanlıktaki gibi kefaret olayı yoktur, yani kimse bir başkasının günahını taşımaz veya kimseye bir başkasının günahı yüklenmez. “Başkasının günahını yüklenme (miras alma) ve de kendi yapmadığı eylemler için ceza çekme, Kuran’ın anlattığı İslam’la uyumsuzdur. Her kul, hesap gününde, dünyada yaptığı veya yapmadığı eylemlerin hesabını verecek ve karşılığını görecektir.” (s. 23) İleriki sayfalarda Taslaman çiftinin Kuran’da “kadını dövün” buyruğunun olup olmadığını incelediğini de görüyoruz. Yaptıkları araştırmalara göre böyle bir buyruğun Kuran’da olmadığı sonucuna varıyorlar. Ayette geçen “darabe” eylemini “dövmek” olarak değil de “mekânları ayırmak” şeklinde yorumluyorlar. Bu anlamın Kuran’a daha uygun olduğunu düşünüyorlar. Düşünün ki kocanın, karısını zina ederken görmesi hâlinde bile karısına kendi eliyle ceza uygulamasına karşı çıkan bir kitap nasıl olur da geçimsizlik durumunda erkeğin kadına karşı el kaldırmasını savunabilir? (Değerli araştırmacı Cengiz Özakıncı da “Dil ve Din”de Kuran’da kadını dövün buyruğunun olmadığını anlatıyor. Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk de böyle düşünüyor. Ancak Süleyman Ateş bu kişilerden ayrılıp Kuran’ın kadını dövün buyruğunu içerdiğinden bahsediyor. Bunu kendisine e-posta yoluyla sormuştum. Kuran’da kadını dövün buyruğunun olmadığını savunanları feministlikle suçlayan bir cevap göndermişti. “Dövün”ü “hafifçe vurun” olarak algılıyordu.) Kuran’da kadını dövün buyruğunun olmadığı bizatihi Hazret-i Muhammet’in yaşamıyla da ortadadır. 108. sayfada onun eşi Hz. Ayşe ile önemli bir sorun yaşadığı ve bundan dolayı mekânları ayırıp bir süre ayrı yaşadıkları yazılı. Demek ki Hz. Muhammet geçimsizlik yüzünden eşi Hz. Ayşe’ye şiddet uygulamamış, Kuran’ın emrettiği doğrultuda “mekânları ayırma”yı tercih etmiştir. Ayrıca Taslaman çifti belirtiyor ki peygamberimizin hayatını anlatan hiçbir siyer kitabında eşlerini dövdüğüyle ilgili bir anlatıma rastlanmamaktadır. Bütün bunları alt alta sıraladığımızda Kuran’da erkeklere eşlerini dövme hakkı verilmediği apaçık ortaya çıkmaktadır. Bazı Müslümanlar tarafından el üstünde tutulan İmam Gazali (1058-1111) de kadını ikinci sınıf vatandaş, hakir, erkeğin ayaklarının altında görenler arasında yer alıyor. Ona göre kadınlar kontrol edilmeli ve tamamen erkeklerin emrinde olmalı. Çünkü kadın şeytani vasıflar taşımaktadır ve Müslüman bir toplum için pimi çekilmiş bir bombadır. (Benzetme bana ait.) Gazali ayrıca toplumun iyiliği için kadınlarla erkeklerin birbirinden uzak tutulması gerektiğini de düşünmüştür. Bu kitabın yazarları Gazali’yi dünya felsefe tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak değerlendirmektedir, ancak kadınlarla ilgili bu yaklaşımından dolayı onu Aristotales, Nietzsche gibi filozoflarla aynı çuvala sokmuştur. Peki, Hazret-i Muhammet döneminde kadına bakış açısı nasıldı, kadınlar eve mi hapsedilmişti, şeytan olarak mı görülüyordu? Taslaman çiftine göre böyle değildi, hatta tam tersiydi. Kaynaklara bakılırsa peygamberimiz ve sonraki dört halife döneminde kadınlar camilere ve toplu ibadetlere katılmışlar, sosyal hayatta aktif olarak yer almışlar, erkeklerin yaptıkları her işe el atmışlar, hatta savaşlarda düşmana karşı erkeklerle omuz omuza mücadele dahi etmişlerdir. Örneğin Hz. Ayşe peygamberimizle birlikte birçok savaşa katılmıştır. Ayrıca Hz. Ayşe o kadar cesurdur ki siyasi konularda Hz. Ali ile yanlış hadis naklettiği gerekçesiyle Ebu Hureyre ile ters düşmekten çekinmemiştir. Kimse de “otur oturduğun yerde” veya “elinin hamuruyla erkek işine karışma” dememiştir. İslam dinine hizmet ettiğini zanneden bazı Arap erkekler kadınlara yönelik iğrenç tutumlarında o kadar ileri gitmişler ki bir kız çocuğunun idrarının erkek çocuğun idrarından daha pis olduğu hakkında hadis uydurmaktan bile çekinmemişlerdir. Bu konunun vahametine şu sözlerle dikkat çekilmiştir: “Kuran’a, akla, insan fıtratına ve bilimsel verilere aykırı olan hadislerin Peygamberimizin söylediği sözler olarak kabul edilmesi, İslam’a yapılabilecek en büyük ihanetlerden birisidir.” (s. 74) İslam dininde kadınlara ikinci sınıf muamele nasıl yapıldıysa Hristiyanlıkta da pek farklı bir tutum takınılmamıştır. “Bu bağlamda, örneğin Tertullian, Ambrose ve Augustine gibi kilise babaları, kadınları aşağı varlıklar olarak görmüş, günahkarlığın ve ahlaksızlığın sebebi olan şeytansı varlıklar olarak tasvir etmişlerdir.” (s. 31) Hatta Aziz Augustine (354-430) kadınların niçin yaratıldığını anlayamadığını, erkeğe yardımcı olarak başka bir erkeğin yaratılmasının daha uygun olacağını belirtip üstün bir akıl yürütme örneği (!) sergilemiştir. Ayrıca VI. yüzyılda toplanan Makon Konsili’nde kadının ruhunun olup olmadığı dahi tartışılmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki İslam’dan önceki kadına bakış açısı Hristiyanlıkta da epeyi sorunludur. Ancak Taslaman çiftinden öğrendiğimize göre Hristiyanlığın ilk dönemlerinde kadınlara bakış açısı gayet normaldir. Galiba sonradan yerleşik kültürlerin etkisiyle kadına bakış açısı değişmiştir. Nasıl ki Hazret-i Muhammet ve dört halife devrinden sonra İslam’da kadın nasıl hor görülmeye başladıysa Hz. İsa’dan sonra da Hristiyanlıkta kadın insan dışı bir varlık olarak görülmüştür. Yazarlar hadislerle ilgili kulağımıza küpe olacak bilgiler de veriyor. Örneğin dört halife döneminde hadislerin toplanmasına, yazdırılmasına müsaade edilmediği çok önemli bir bilgidir. Hatta yazılanların yok edildiğini de ekleyelim. Ayrıca Hz. Muhammet’in dahi sözlerinin yazılmasına karşı çıktığına dair rivayetler vardır. Hadis yazarlarının buna dair hadisi bilmelerine rağmen peygamberimizin sözleriymiş gibi hadis yazmaya devam etmeleri çelişkili bir tutum değil midir? Peki, hadislerle ilgili takınacağımız tavır nasıl olmalıdır? Hepsini reddetmeli midir, yoksa hadislerin içindeki taşları ayıklamalı mıdır? Abbasi döneminde yazıya geçirilen hadis külliyatını (kütüb-i sitte) baş tacı mı etmeliyiz, yoksa yakmalı mıyız? Bu kitabın yazarları peygamberimizden yüzlerce yıl sonra yazıya geçirilen hadis kaynaklarının ne kadarının uydurma ne kadarının gerçek olduğunu tespit etmenin imkânsız olduğunu düşünüyorlar. Demek ki hadisler İslam’ın temel kaynağı olmadığı gibi tali kaynağı dahi olamaz. Dolayısıyla hadisleri tümden reddetmeli. Bu kitap hadislere niçin güvenilmeyeceğinin örnekleriyle doludur. Bu kitabın öğrettikleri arasında peygamberimizden boşanan kadınların olduğu da yer almaktadır. İsim verilerek hangi kadınların peygamberimizden ayrıldığı bilgisi paylaşılmıştır. Demek ki peygamberimizin döneminde boşanmak hakkı kadınlardan esirgenmemiştir. Sonuç olarak Kuran’ın kadına karşı bakış açısı küçüklüğümüzden beri bize öğretilenlere hiç de benzememektedir. Kadınların baskı altına alındığı Müslüman toplumlarda Kuran-ı Kerim tabir caizse saf dışı bırakılarak kadınlar hakkında erkeklerin ne düşündüğü başat rol oynamıştır. Kuran’dan ziyade erkeklerin zihninden geçenler önem kazanmıştır. Bu da İslam’ın yanlış yorumlanmasına ve önyargılara yol açmıştır, hâlâ da açmaktadır. Kendi örf ve âdetlerini Kuran’a el basarak devam ettirmeye çalışanların İslam’a ne kadar zarar verdiği ortadadır. Kuran ortadadır, merkezdedir ve kimsenin onu evirip çevirmeye, bükmeye, fırıldak gibi döndürmeye hakkı yoktur. Temel kaynak Kuran’dır, gerisi lafügüzaftır.
İslam ve Kadın
İslam ve KadınCaner Taslaman · İstanbul Yayınevi · 0720 okunma
·
138 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.