Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
Hoşgörü Trajedisi
‘’Zamanında kırıntıydın. Koptun, çarptın, karanlıkta süzüldün, uzaya süründün. Yandın, tutuştun, közdün, sonunda dipdiri yere düştün. Yekpare bir bilincin kırığı, mecburen eksiksin. Bu yüzden hiçbir çöle en büyük duyguyla bakmadın henüz, hiçbir kahrı çekmedin dibine kadar. Can kulağı dinlesen de birçok sesi işitmedin. Bildiğini bilmekle uğraşan sen ezeli yetim, aynı anda hem yerdeki kayıp hem gökteki har, hatırladığın neyse o kadarcıksın. Dünya dediğin senin sahibin, hatırladıkça daralan, unuttukça boşalan yer. Sen hem dara hem boşluğa dair, şimdi, burada, bir can parçası, sadece cins, sadece yurttaş değilsin.’’ Sema Kaygusuz ‘u okumak için epey geç kalmışım. Kitap, Kaygusuz’un farklı alanlarda yayımlanan denemelerinden kesitlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Aslında birbirinden bağımsız gibi duran ama sizi içine alan bir olay örgüsü var. Küçük bir mitolojik hikayenin anlatıldığı yazıyla başlayan kitap daha sonra bize yazarın kişisel yaşamından kesitler sunuyor. Devamında ise aslında kitabın geneline hakim olan din, adalet, eşitlik gibi konuları baz alan yazılar bulunuyor. Hiçbir sınıf ayırt etmeksizin, yıllardır pek çok haksızlığa uğramış ve uğramaya devam eden insanlar hakkında samimi bir dil ile açıkça fikirlerini belirtmiş Kaygusuz. En sevdiğim bölümlerden biri olan ‘’Buradan Bakmak’’ yazısı güncel düşüncelerimi ya da aslında bir azınlığın barındırdığı öznel fikirleri içeriyor. Günümüzde dilimize pelesenk olmuş kavramlardan biri olan hoşgörü aslında fikrimce içini dolduramadığımız bir kelime. Buna ek olarak kitapta geçen ‘’çok kültürlülük’’ hoşgörü kavramıyla yakından ilgili olarak anlatılmış. Hoşgörülü olmak yalnızca çağımızda üzerinde durulan bir mesele olmamakla birlikte yıllarca bir arada yaşayan tüm toplulukların sağlamaya çalıştığı bir olgudur. Örneğin, 1960’lı yılların başında hoşgörülü tutumlara tepki olarak ortaya çıkan Yeni Sağ akımı öncüleri, toplumun ahlaki değerlerinin sarsılmasına yönelik koruyucu düşünceleriyle tanınmaktadır. O yıllarda Batı toplumlarında yaşayan gençlerin geleneksel değerlerine karşı eleştirileri eğiliminden kaynaklı olarak Yeni Sağ akımı bu değerlerin korunması gerektiğini vurgulamaktadır. Aslında Yeni Sağ akımının ortaya çıkış sebebi, 1945-60 arası dönemde iş gücü piyasasını arttırmaya yönelik olarak farklı millet ve kültürlerden göç alan Avrupa ülkelerinin ‘’kültürler arası uyumsuzluk’’ temelinde yaşadığı kültürel yozlaşmadan kaynaklanır. Bundan dolayı Batı Avrupa ülkeleri, o dönemde toplumun geleneksel kültür ve inançlarına yönelik tutucu bir düşünce olarak Yeni Sağ akımını ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda Yeni Sağ görüşünü, ‘’Ulusa içeriden yönelen en önemli tehdit, çok kültürlülüğün gelişmesidir.’’ şeklinde özetleyebiliriz. Kaygusuz bu duruma ’’Kabul etmeliyiz ki, çok kültürlülük bir ideal değil insan uygarlığının yaşadığı trajedilerden sonra gelişen, biraz saygı biraz da sahtelikle tutulan bir yas biçimidir.’’(s.48) şeklinde değinmiştir. Evet, günümüzde övünmekten kendimizi alamadığımız bir durum bu aslında. Çünkü bazen sırf görüntünüzden, konuşmalarınızdan, aykırı bir düşüncenizden dolayı öyle bir ayrımcılığa uğruyorsunuz ki, hoşgörülü olmak vaazlarının hiçbir anlam ifade etmediğini anlıyorsunuz. Burada aslında çok kültürlülüğün bir ayrımcılık biçimi olduğu devreye giriyor. Çünkü zaten çok kültürlü yapıların kendi arasında ayrıştığı durumlar olmak zorundadır. Bunun sebebi dini inanç olabilir, siyasi görüş olabilir ya da hiçbir sebebi olmayabilir. Sözgelimi yazar çok kültürlülüğün ayrıştırıcı tarafını ‘’Çok kültürlülük söylemi, yan yana yaşamanın sancılarını gidermek üzere kurgulanmıştır. Doğru ellerde bir anlama çabasına dönüşebileceği gibi, yanlış ellerde toplulukların arasındaki bağları gevşeten alt gruplar ayrışmasına da sebep olabilir. ‘’(s.48) şeklinde tanımlar. Öyle değil midir zaten? Örneğin bir kişi güzel bir düşünceye de sahip olsa eğer bulunduğu ortamda fikirlerine önem verilmiyorsa muhattapsız kalması muhtemeldir. Tam tersi kişi eğer önemsendiği bir yerde fikir beyan ederse, fikirleri dikkate değer görülecek ve hayata geçecektir. Bu konuyla çok yakından ilgili bir durum yaşadım kısa bir zaman önce, katıldığım bir etkinlikte bize bilgilerini anlatmak üzere konuşma yapmaya gelen biriyle küçük bir sohbet etmiştik. Bana LGBTİ+ hakkında ne düşündüğümü sordu ve ben de tabii ki vermem gereken tek cevabı verdim ‘’saygı duyuyorum.’’ Ben normal bir sohbet beklerken o çok ilginç bir şekilde ‘’Neden saygı duyuyorsun? Senin inandığın değerler, bildiğim kadarıyla, bu topluluğu lanetliyor’’ cevabını verdi. Daha sonra ‘’Ben inançlı biri değilim. Mesela ben saygı duyuyorum diyebilirim. Ama senin görüşün neyse onu savunmak en büyük hakkın’’ diye ekledi. O sırada aslında hoşgörülü olmak zorunda olmadığımı fark ettim. Çok kültürlülüğün getirdiği bir hayat tarzıyla hoşgörülü olmak zorunda değildim. Üzerine fazlaca kafa yordum bu küçük konuşmanın. Klasikleşen ‘’saygı duyuyorum‘’ söylemi benim için anlamını yitirmişti. Önemli olan, eğer sizin için yanlışsa; yanlışa, yanlış diyebilmektir. Kimse için seçimlerinden dolayı dışlanmasını, öldürülmesini, yok edilmesini dilemem ancak görüşlerimiz, düşüncelerimiz, inançlarımız bizi biz yapar. Hoşgörüsüz biri olmak, kötü biri olmak demek değildir. Aksine benim için artık bu konuşmadan sonra daha da hoşgörülü olmak demektir. Günümüzde kayıtsız kalınan haksızlıklar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket eden sözde hoşgörülü kişilerin işlerine gelen tarafı tutup hoşgörülü olmaya çalışması mide bulandırıcı bir vaziyet olarak geliyor. Hoşgörülü olmak konusu yalnızca LGBTİ+ kişiler için değil. Herhangi bir siyasi görüşteki, farklı kültürdeki fikirlere de eğer bizim değerlerimiz noktasında farklı ise sözde hoşgörülü olmak durumunda değiliz. Bu yazının amacı aslında ‘’ özgürlük kimliklerle değil, gerçek bir özne değeri taşıyan kişilerde filizlenir ancak.’’(s.49) fikriydi. Kişi düşüncelerinden emin olduktan ve bunun üzerine yoğunlaşmaya başladıktan sonra zaten öznel bir fikir geliştirecek ve bunun düşünceleri çerçevesinde kendine kimsenin karışamayacağı hoşgörülü bir dünya kuracaktır. Öznelliğin getirdiği hoşgörü düşüncesi, saygı duymanın bir mecburiyet olmadığı bilinciyle kişiyi baş başa bırakacaktır. Kötülüğün ve zulmün temelinde saygı duymamak değil, benmerkezcilik yer alır. Ayrıca bu durumda empati yapmak gerekirse, kişisel olarak benim düşüncelerime de saygı duyulmaması karşımdaki insanı saygısız yapmaz. Ve ilaveten size saygı duymuyor diye insanlara zorbalık yapmak, etik olarak doğru bir davranış olmaz. Ben kendi adıma söyleyebilirim ki benim fikirlerime saygı göstermeden, kendi fikirlerini önceleyen kişilerin bir karakteri olduğunu düşünüyorum. Burada önemli olan tek etken üslup olabilir. Çünkü farklı fikirlerde olduğumuzu aktarmanın pek çok müspet yolu var. Farklılıklar güzel olmakla birlikte hayatımızın merkezine aldığımız dini inanç, kurallar, fikirler gibi seçimlerden sorumlu olduğumuz andan itibaren bu farklılıklar anlamını yitirebilir. Çünkü hiçbir göz hayata aynı pencereden bakmaz. Eğer aynı pencereden bakıyorsa bile aynı manzarayı görmez. Bu görme biçimi kişilerin yetiştirilme tarzları, aile bağları, arkadaş çevreleri ile ilgilidir. Kişiden kişiye algılama durumları değişiklik göstermektedir. Ve algılarımız aslında bizim seçimlerimizdir. Konunun temeline inecek olursak, bizden aslında insanların seçimlerine hoşgörülü olmamız istenir. Neden? Ben neden başkasının seçimine yani algılama tarzına hoşgörülü davranarak saygı duymak zorundayım? Ya da neden insanlar benim algılarıma dolayısıyla seçimlerime saygı duymak zorunda? Birinin bana saygı duyuyor olması eleştirebileceği anlamını taşıyor. O zaman bu kişi bana ‘’hoşgörülü’’ olduğu için bir gün saygı duyuyorsa bir gün neden eleştiriyor? Böylece yukarıda Kaygusuz’un tanımladığı hoşgörü kavramı ‘’biraz saygı biraz da sahtelikle tutulan bir yas biçimidir’’ cümlesiyle açıklanmış oluyor. Seçimlerimizin verdiği münferit duygularla, sırf saygı duymak için, seçimlerimizi es geçerek bizden farklı olanlara büyük bir öz güvenle gerçek bir saygı duymuş olamayız. Aksine samimiyetsiz ve tabiri cazise bir ahmak oluruz. Bu sebeple sanırım kendi yolumuzda ve kendi seçimlerimizin bize kattıklarını kabul ederek, sessizliğin sesini sürdürerek yürümek bize en iyi ilaç olacaktır. İyi okumalar dilerim.
Aramızdaki Ağaç
Aramızdaki AğaçSema Kaygusuz · Metis Yayıncılık · 2019208 okunma
·
213 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.