Gönderi

Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren Adam
Gününü değerlendirmeye bakacaksın… günün nasıl değerlenir, bak anlatayım: şimdi ömrünü bitmiş say, ömrün bitmiş de sen yalvarmış, yakarmışsın, sana gözyaşların için cabadan bir gün daha vermişler… işte şu anda da o bir tek son günün içinde bulunuyorsun… işte o son günde ne yapacaksan, her gün onu yapacaksın. O zaman bahçede gezinmem ki, der çocuk. Ne yaparsın ya? Ağlarım. (s.18) Bir şey yapmak istiyorum, onu yapıncaya yahut elde edinceye kadar deli divane oluyorum, ama yaptıktan sonra yapmış olmakla yapmamış olmak arasında bir fark kalmıyor, dedi. (s.43) Bazı şeyler üzerinde durulunca önem kazanır, kendiliğinden bir önemleri yoktur oysa. (s.56) Nasıl anlatmalı, eşya yerine koyduğun bir kölen vardır, hiçbir şeyine dikkat etmemişsindir, bir gün yemek yerken görürsün onu: acıkmış bir halindeyken, iştahla yemek yediğini görürsün, o da senin gibi çiğnemektedir, çiğnediği lokmaları senin gibi yutmaktadır, gırtlağının inip kalktığını farkedersin, işte o anda, birden, bu adamın da bir insan olduğunu anlarsın, bunu anladığın anda da içini ezilmiş bir acıma duygusu kaplar, bütün dünyan bir an için, hiç olmazsa o an için değişiverir… (s.87) Hiçbirimiz basit, yalınkat görmüyoruz kendimizi de başkalarını da. Kendimizde ve onlarda olmayan nitelikleri yakıştırarak bakıyoruz. Sonra bir gün gerçekle karşılaşınca düş kırıklığı… bundan dağılıyoruz. (s.89) Rasim Özdenören… şiirsel anlatımla başlayan kitap ta en başından okuyucusunu zamandan, mekandan, kesinlikten azat edeceğini hissettiriyor. Bir hikaye var evet hatta birden çok hikaye var ve bir yer ve zamanda geçmiştir doğru ancak yazar bunun kesinliğini sunmak istemez bize. Biraz genel kültür biraz tarih bize zaman ve mekan gerçekliğini buldurabilir ama yazarın arzu ettiği şey hikayesinin karakterlerini, hissettiklerini, yaşadıkları yerleri, zamanları, muhatap oldukları şeyleri belli bir kesinlik içerisinde sınırlamak yerine okuyucusunun hayal gücüne teslim etmek. Belki bunu yapmaktaki amacı okuyucusu ile hikaye arasında bir empati bağı kurmak, hikaye özelinde okuyucusunda varoluşsal düşünceler filizlendirmek belki de hikayenin temelinde yatan düşüncelerin, fikirlerin, anlayışların halen sıcaklığını kaybetmediğini ve bunu hikayenin yazıldığı zamandan çok daha sonra okuyacak olanın zamanında da halen devam ettiğini anlatmak içindi… Hikaye çift yönlü bir ilerleme kaydediyor; bir yanda kentin içinde doğup büyüyen, çağdaşlık ve uygarlığın getirdiği yoğunlaşma içerisinde eriyen kesim. Diğer yanda kasabada doğup büyümüş, yerelliğin, geçmişin, kültürün yetiştirdiği, biçimlendirdiği kesim. Muhafazakar bir dünya görüşüne sahip olan yazar en temelde inancına ve bu inancın ortaya koyduğu dünya görüşüne paralel olarak yozlaşmış olarak gördüğü kentli ile yozlaşma karşısında direnmeye çalışan, öteden beri sahip olduğu ve değiştirmeye hiçbir zaman (değil yeltenmek buna kalkışmayı dahi kutsala, değere karşı yapılmış büyük bir hadsizlik olarak gören) fırsat vermemeye çalışan, tüm asimile propagandalarına rağmen bir avuç samimi inananıyla karşı koymaya çalışan kasabalı arasındaki çatışmayı karakterleri üzerinden, toplum üzerinden, değişen ve dönüşen çevre üzerinden öznel bir bakış açısıyla anlatmaya çalışır. İki ayrı hikayenin iki ayrı kahramanı da aslında aynı ruh ve duygu halindedirler: umutsuzluk ve ümitsizlik. Sitare anlaşılamamaktan, insanların kendisini, anlattığı, yaşadığı gibi değil de anlamak istedikleri gibi, kendi dar görüşlerine göre yargılamalarından ve kendisini ve hayatını olağan, monoton akışın içine tat katacak bir dedikodu malzemesi olarak kullanmalarından bıkmış, usanmış bunu değiştirmek ve buna karşı koymak için isteksiz ve acemice birkaç çabadan sonra gördüğü tablo karşısında umudunu kaybetmiş ve denizin üstündeki yaprak gibi dalgalar onu nereye sürüklerse hangi kıyıya vurursa veya yutarsa buna boyun eğmiş bir haldedir. Gül Yetiştiren Adam teselli olsun diye, içinde barındırdığı kor ateşi yatıştırsın diye, taşıdığı pişmanlık yükünü hafifletsin diye, yaptıklarına dahası yapamadıklarına kefaret olsun diye kendisini elli yıldır evine hapsetmiş, kendi iç mağarasına çekilmiştir. Zamanında içinde taşıdığı enerjiyi ve heyecanı uğruna kendini feda edecek inancı için değerleri için harcamış ancak zaman içinde mücadele ettiği şeyin aynı safında yer alanlar tarafından kendilerine musallat edildiğini acı acı görmüş, kendisi gibi birkaç dava arkadaşı ile buna direnmeye kalkışmış ancak sonu prangalar ve sürgünler olunca umutsuzluk içinde kendi gölgesine sığınmış, bozulmaya yüz tuttuğuna inandığı dünyayı yetiştirdiği güllerle güzelleştirmeye çalışan bir haldedir. Biri kentli öteki kasabalı olan kahramanlarımız içinde bulundukları bu karamsarlıktan, üzerlerini örtmüş bu karanlıktan, içlerini kemiren bu huzursuzluk ile başa çıkmak, bundan kurtulmak için bir yol bir çıkış ararlar. Sitare içini, zihnini umulmaz bir boşluğa sürükleyen, ruhunu sarıp sarmalayan bu karanlıktan bu anlamsızlıktan bir aydınlık ve mana bulamayarak veya aramak istemeyerek nihai çözümü ruhunu bedeninden alıkoyarak, kendisine biçilmiş ömre son düğümü atarak bulur. Karanlığın diğer tarafında olan Gül Yetiştiren Adam içinse nihai çözüm bu olamaz. Hem inancı hem de sahip olduğu karakteri ona, içinde bir kıvılcım halinde de olsa halen var olan mücadele ruhunu diriltmesini, kor alev haline getirmesini buyurur nitekim çözümü de bu istikamette olur. Harekete geçme vaktidir Gül Yetiştiren Adam için. İnandığı, büyük bir saygı ve kutsallıkla korumaya çalıştığı değerleri için ödemesi gereken kefaret mağarasına çekilip, teselliyi gül yetiştirmekte bulmak değildir hayır, anlatmalı, bildiği ve bilinmeyenleri… kimisi derviş der hürmetle dinler, kimisi deli der savuşturur belki ama ne önemi. Evet anlatmalı…
·
922 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.