Gönderi

İnsan, bilinen ile bilinmeyenin sınırındadır daima. Zihnimizin bir kısmında; konuşulmamış ve dile gelmemiş olanın karanlığında oturan ve henüz varlığa bürünmemiş potansiyellerimiz yatar. Bu konuşulmamış yarımız kendimiz hakkında bildiklerimizi bazen yıkar geçer, bazen de onun yerini alır. Kendimizi bildiğimizi sandığımız kimi zamanlar, “gölge”miz bizi ele geçirebilir. Bilme ve bilmemenin sınırı oynaktır, belki en iyisi kendimizi bir nefis muhasebesiyle sürekli yoklamaktır. Çünkü kendimizi mutlak manada bilmekten korkarız. Bu yolda bir çaba içinde olabiliriz ama bunun seraplarla dolu bir yolculuk olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Kendimize dair bilgi sıklıkla şeffaflıkla karıştırılır, hayır, benliklerimiz pek çok ırmağın buluştuğu bir delta gibidir ve belki de kendini bilmek bu canlı etkileşimin farkında olmaktır. Kendini bilmek belki de şeffaflık veya berraklıktan ziyade, bizi tevazu ve şükran duyacağımız varoluşa taşıyan muazzam bir dikkat halidir. Bizi hayatla buluşturan ve konuşturan bir dikkat. “Neden hiçbir şey yok da bir şey var?” mucizesine vereceğimiz bir cevaptır, belki de biz çok özel bir şeyin çok özel bir parçasıyızdır. Elimizde bütün cevaplar yok, öğrenebildiğimiz kadarını öğrenmeye çalışıyoruz, her şeyi de bilemeyiz. Yine de bilmeye susamış durumdayız. Ne olduğumuzu zannettiğimiz kişiyiz ne de olacağımızı umduğumuz kişi. Yunus'un “Her dem yeniden doğarız” dediği gibi, Saint-Exupery'nin “Yaşamak yavaş yavaş doğmaktır,” dediği gibi sürekli olup durmaktayız. Dünya ve zaman ayaklarımızın altından bir sel gibi akıyor, yere sağlam basmaya çalışıyoruz, bunun için sadece kendini bilmek çabası yetmez, bizi bilmek istediklerimizden gayrısına yönelten ne varsa onları unutmayı da öğrenmek gerekir.* *David Whyte'ın Consolations'ından ilhamla.
·1 quotes·
76 views
huzursokagi okurunun profil resmi
👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.