Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Yapacağım ilk inceleme, o yüzden biraz heyecanlıyım. Sürçülisan edersem affola. Bu kitapı geçen sene bir yerden almıştım ve okumadım. Birkaç gün önce kitaplığımdaki okumadığım kitaplara gözümü gezdirirken dikkatimi Mehmet Rauf’un yazmış olduğu edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olan Eylül ilgimi çekti ve okumaya başladım. İlk öncelikle yazar ile başlamak isterim. İstanbul’da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. İlk olarak Balat’taki Defterdar Mahalle Mektebi’ni bitirmiş, daha sonra Mekteb-i Bahriye'ye gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget'yi okumuş ve ondan etkilenmiştir. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn'da yazmaya başladı. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserler vermiştir. Psikolojik tahlillere büyük önem verir. Bu yüzden eserlerinde kahraman sayısı azdır. Halas Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. 1901 yılında önce Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilen ve sonra yayımlanan Eylül adlı romanı Türk edebiyatının ilk psikolojik roman olarak kabul edilir.Mehmet Rauf zaman zaman şiir de yazmıştır. Kitapta yer verdiği psikolojik tahliller oldukça yerindedir. Ancak okurken bu durum sizi biraz sıkabilir ki ben yer yer sıkıldım. Kitabın konusuna gelecek olursak, Süreyya, karısı Suat’la birlikte babasının evinde kalmaktadır. Süreyya’nın kız kardeşiyle onun eşi de onlarla birlikte yaşamaktadır. Süreyya baba evinde kalmaktan, evin uzak bir yerde olmasının da etkisiyle sıkılmakta, Boğaz’da veya Adalarda oturmayı; sandallı, kotralı bir deniz yaşamı sürmeyi istemektedir. Süreyya karısı Suat’la beş yıllık evlidirler. Suat, kocasının bu hayalini gerçekleştirmek umuduyla gizlice babasına mektup yazar ve para ister, babası da yazlık evin kira bedeli olan kırk lirayı kızına gönderir. Suat durumu kocası Süreyya’ya açar ve çok sevinirler. Süreyya Bey ve Suat Hanım Boğaz içinde küçük bir yalı tutarlar ve oraya taşınırlar. Yalıya Süreyya’nın halasının oğlu olan Necip’i de sık sık davet ederler. Necip Suat’ı pek çok yönden taktir etmekte ve onda kimsede olmadığı gerçekçiliği ve duruluğu bulur keşke her kadın böyle olsa der ve böylelikle zamanla bu düşüncesi sevgiye düşünür. Süreyya günlerinin çoğunu denizde geçirmektedir. Bu yüzden Suat bu yalnızlığından memnun değildir. Necip’in, hayatlarında nasıl bir bağ, yalnızlıklarına bir arkadaş, eğlencelerine nasıl bir yardımcı olduklarını görüyordu, Suat’la Necip yalıda yalnız kalmaktadır. Aralarında bakışların konuştuğu,müziğin onlara eşlik ettiği, nerdeyse sessiz bir ilişki başlar. Her ikisi de Süreyya’a yaptıkları haksızlığı düşünerek ve onu çiğneyemedikleri için fazla ileri gidememektedir ve kendi içlerinde yaşarlar bu durumu , vicdanları bunu engellemektedir. Bu yüzden birbirlerine olan aşklarını söyleyemezler. Etrafta Suat’la Necip arasındaki duygusal ilişkinin dedikodusu yayılmıştır, bunu Süreyya da duyar ama buna ihtimal vermediği için o söylentilere kulak asmamaktadır. Necip bu söylentilerden dolayı yalıya daha az gelmeye başlar, bir süre sonra “tifo”ya yakalanır. Süreyya , Necip’in bu hastalığını duyar ve Suat’a söyler. Suat çok gitmek ister içten içe ama bunu ifade edemez. Hastalığın tehlikeli dönemi geçince Süreyya ile Suat, Necip’i ziyarete giderler. Necip, Suat’a olan aşkından dolayı yalıya gidip geldiği günlerde Suat’ın eldiveninin tekini almış yastığının altında saklamaktadır. Bu hasta ziyareti sırasında eldiven yastığın altında bulunur. Böylece Suat, Necip’in de kendisini sevdiğini anlamıştır ama bunu diğerleri de hisseder. Necip iyileşince yazın kalan vakitlerini Süreyya’nın yalısında geçirmeye mecbur edilir. Artık Necip’le Suat birbirlerine açılabilmiş aşk yaşamaktadırlar. Süreyya yalıyı çok sevmiştir, karısına kışı da burada geçirelim demiştir ama ne olduysa birden tekrar babasının konağına dönme kararı alır ve dönerler. Suat hiç gitmek istemez Necip’ le aralarında olan bu husumetten dolayı ama Süreyya tutturmuştur Suat ne kadar dirensede sonunda gitmek zorunda kalmıştır. Suat evdekiler anlamasın hissetmesin diye aralarına soğukluk koyar. Necip ne olduğunu anlamaz sonra dayanamayıp bu kırgınlıklardan dolayı Konağı terk edip gider. Bir gün Necip geri gelir konağa ve hastalanır o günde bir düğün vardır ve herkes o düğüne gider. Necip ve Suat baş başa kalırlar ve duygusal bir an yaşarlar, birbirlerinden vazgeçmek istemeyip vazgeçmek zorunda kalırlar. Bir “eylül” ayında konakta yangın çıkar. Herkes kaçar ama Suat’ın içerde kaldığı fark edilir. Kocası Süreyya bağırıp çağırır ama yanan konağa giremez. Necip hiç tereddüt etmeden alevlere dalıp Suat’ı kurtarmaya çalışır. Bu sırada yanan tavan çöker ve Necip ve Suat yanarak can verir.
Eylül
EylülMehmet Rauf · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202140bin okunma
·
143 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.