Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ahlaksızlık ve Edepsizlik
Eski kuşakların alıştıklarına benzemediği için ahlâksızlık sayılan hâller nelerdir?. Bunlar, din, kanun ve kültür baskıları yüzünden gizlice yapıldıkları için açıkca görülemeyen içgüdülere bağlı aksiyonlardır ki, demokratik rejimler sayesinde gizlenmelerine de lüzum kalmamıştır. Denebilir ki, bunların büyük bir kısmı, genel olarak terbiyesiz sayılan hareketlerdir; bir kısmı da edebe, aykırı olan hareketlerdir. Sokakta öpüşen iki genç ahlâksız mıdır?. Birbirinden hoşlanmayan bir çiftin, kanun zoruyla aileyi devam ettirmeleri bir fazilet midir?. Ferdin yalınız kendini zarara sokan herhangi bir alışkanlıgına ahlâksızlık damgasını vurmaya hakkımız var mıdır? Bize öyle geliyor ki, gerçek ahlâksızlık, yalan söylemek, iftira etmek, aldatmak, sözünde durmamak, başkalarının dirlik ve düzenliğini bozmak, çalmak, öldürmek, içinde yaşadığı toplumun kanun ve törelerine saygı göstermemek... v.s. gibi, sonucu yalınız kendine değil, öteki insanlara da zarar verebilen aksiyonlardır. Terbiyesizlikleri, kanun önleyebilir; fakat ahlâk dışı saydığımız edepsizlikleri, ferdin kendi vicdanından başka hiçbir kuvvet tam olarak temizleyemez. Zira bütün insanların ruhuna standart bir şekil vermek - onları bir aynı tezgahtan çıkmış sucuklar gibi kalıplaştırmak imkânsızdır. Bu işi, hatta en kuvvetli zamanlarında dinler bile başaramamıştır. Hazreti İsa'nın gördüğü gibi içinde, ilk taşı hiç günah işlememiş olanın atabileceği insanlar bulunan hiç bir toplum yoktur. Böyle bir toplum olsaydı ne peygamberlere ne de ahlâkcılara raslanabilirdi. İnsanları yalınız birbirine değil, bütün ahlâkcıların savundukları ve gerçekleşmesini istedikleri bir fazilet örneğine veya böyle bir örnek olduğu ileri sürülen herhangi büyük bir insana benzetmek de imkânsızdır. Zaten böyle örnek olarak gösterilen tanınmış adamların da ne dereceye kadar faziletli olduklarını açıklamak zordur. Kutsal kitaplarda adları saygıyla geçen kişilerin bile, ahlâk bakımından pek de saygıya değmeyen kişiler oldukları artık bir sır değildir; Tevratta bunun pek acı misâlleri vardır. Anlaşılıyor ki her insan soya çekim yoluyla kazandığı organik yapının olduğu kadar da hayatı boyunca içinde yaşadığı toplumun ve dünya uluslarının yarattıkları imkân ve şartların etkisi altında kendi hayatını yaşar ve kendi kaderini belirler. Fakat bu kaderi eğri yollara değil, doğru yollara yöneltmek için, hemen her çağda ve her ulusta çeşitli ahlâkcı filozoflar, devlet adamları ve tarikat kurucuları yetişmişse de ençok başarısızlığa uğramış olanlar da bunlardır ve bilhassa ahlâkcılar (moralistes) dir. Çünkü onlar, gerçeklere değil, ütopyalara önem vermişlerdir, ütopyalarla insan tabiatını değiştirebileceklerini ümid etmişlerdir.
Sayfa 36-37
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.