Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

17 Haziran 2017 ‘belki’ sözcüğünün ‘kesinlikle’ anlamına geleceğini, bundan dolayı da onlara umudun ancak ufak parçalar halinde sunulabileceğini, aksi takdirde iyimserliklerinde aşırıya kaçacaklarını ve delice şeyler yapmaya başlayacaklarını bilemezdiniz ki. Ama siz onlara gökyüzündeki yıldızları ve ayı vaat ettiniz, onlar da buna inandılar haklı olarak. Sonuç olarak her şeyin sorumlusu sizsiniz, yalnızca siz. Ama sanırım sizi daha önce de uyarmıştım , acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir; kullanmayı bilmeyen, elini ve özellikle de kalbini ondan uzak tutmalıdır. Ancak ne yazık ki organizmanın, hem bedenin hem de ruhun inanılmaz bir alışma yeteneği vardır, sinirlerin hep daha fazla morfine ihtiyaç duyması gibi, duygular da hep daha çok acımaya ihtiyaç duyar, ta ki siz bunu karşılayamayıncaya kadar. ... acımak gerçekten sınırlanması gereken bir duygudur, aksi takdirde inanın bana ilgisizlikten çok daha kötü zararlara yol açabilir. Olgun bir insan bir olaya karışmadan, bu konuda ne kadar ileri gitmeye hakkı olduğunu iyice düşünmeli, sınırlarını belirlemeli ve özellikle başka birinin duygularıyla oynamamalıdır. Ama iki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu acıma duygusu, aynı acıyı hissetmekten çok, başkasının acısına karşı kendi ruhumuzun içgüdüsel bir savunmasıdır. Diğer tek gerçek acıma duygusu ise, duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur. İnsan yalnızca sonuna kadar dayanabildiği, en acı ve en zor sona kadar sabredebildiği zaman karşısındakine yardımcı olabilir. ... aldatılan bir insanı yeniden normal duruma getirmek çok zordur! Yaşamımda ilk kez, yeryüzündeki en büyük kötülüklerin kaynağının vahşet ve kötü niyet değil, kişilerin yenemedikleri zayıflıkları olduğunu anlıyordum. Bu da benim zayıf noktamdı. Bu da benim özrüm, benim sakatlığımdı ve bu konuda da ben koltuk değneklerine muhtaçtım. İstemeden birbirimizi kırmış olduğumuz için ikimiz de ağzımızdan çıkacak her yeni sözcükten korkuyorduk. Ama bazı insanlar iyi şeyleri yaşamlarında ellerinin altında hazır bulmuyorlar. Size geliyorum, çünkü bu hoşuma gidiyor ve kendimi burada, başka yerlerde olduğumdan en az yüz kez daha mutlu hissediyorum. Görev sözcüğü görev yapmakla ilgilidir, görev yapmak ise birinin emrinde olmak, birine bağlı olmakla. Kendin acı çekiyorsun diye başkalarına da çektirmenin hiçbir yararı yok. Ayrıca başkalarının bu durumda ellerinden ne gelir ki? Bu arada ben, dünyanın en büyük aptalı olan ben, onu tamamen bilinçsiz bir şekilde yalnızca acı çeken, sakat bir çocuk olarak görmüş, içindeki kadını anlayamamıştım. Yirmi beş yaşında biri olarak, hastaların, sakatların, toyların, ihtiyarların, dışlanmışların, aşağılanan kadınların da sevmeye, âşık olmaya kalkışabileceklerini hiç düşünmemiştim. Şimdi artık takılmak için ona “küçüğüm” dediğim zaman niçin öfkelendiğini, küçük bir çocuk değil kadın olarak görülmek istediğini, bir kadın olarak sevilmek istediğini biliyordum. Genç ve pek de deneyimli olmayan bir insan olarak, o zamana kadar aşk gereksiniminin ve özleminin yüreğin en büyük acısı olduğunu sanırdım. Ancak içinde bulunduğum o anda arzulamak ve özlem duymaktan çok daha beterinin, istemediğin halde sevilmek ve bu rahatsız edici tutku ve ihtirasa karşı koyamamak olduğunu anlıyordum. Eğer istenmeyen bir tutkuya, karşılıksız bir aşka karşı koyan kadınsa, bu cinsiyetinin doğal bir sonucu olarak nitelendirilir. Kadınlara baştan beri reddetme hakkı tanınmış olduğu için, en ateşli aşkı, en büyük tutkuyu bile geri çevirmesi zalimlik sayılmaz. Ne yazık ki durum bunun tam tersiyse, yani bir kadın yüzünü kızartmayı göze alıp sevgisine karşılık alıp alamayacağını bile bilmeden, bir erkeğe umutsuz aşkını itiraf etmeyi göze almışsa, karşısındakinin soğuk kalması ve bu sevgiyi reddetmesi korkunç bir durumdur. Bir kadının isteğine karşılık vermemek erkeği, onun gururunu kırmak, onu utandırmak anlamına gelir; seven kadını reddeden bir erkek, onu en nazik noktasından incitmiş demektir. Artık büyük bir sıkıntı ruhunuzun en içine kadar işlemiş, gece gündüz sizi bekleyen, sizi özleyen, sizi arzulayan, sizin için inleyen bir kadının, bir yabancının varlığı sizi içten içe kemirmeye başlamıştır. O varlığının her zerresiyle, tüm bedeniyle, kanıyla canıyla, senin ellerini, saçını, dudaklarını, bedenini, geceni, gündüzünü, duygularını, cinsiyetini, tüm düşüncelerini ve düşlerini arzuluyordur.Seninle her şeyi paylaşmak, her şeyini almak ve seni bir solukta kendi içine çekmek istiyordur. Bir erkeğin en anlamsız ve en çaresiz kaldığı durum istemediği halde sevilmekti, bu, acıların en büyüğü, işkencenin en dayanılmazı olduğu gibi hiç suçsuzken en büyük suçtu. Başkalarından dinlenenler ve kitaplardan okunanların hepsi gelip geçiyor, geriye yalnızca kendi yaşadıklarınızın yüreğimizde uyandırdığı duygular kalıyor. Stefan Zweig | Sabırsız Yürek
··
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.