Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ahlak ve özgürlük
Genel olarak ahlâkçılar, insanın ahlâklılığı nisbetinde hür olduğuna inanırlar. Bize göre, bu ancak bir anlama göre doğrudur: Ahlâklı adam, ancak bu karakteri devam ettiği sürece ve bu karakterinin şiddet ve kudreti ile orantılı olarak çevresinde bulunanların tepkilerinden korunmuş olur. Esas itibarile ahlâklılık, tabii ve kişisel eğilimlerimizden tutku, istek ve zevklerimizden fedakârlık yapmamız, bütün dilek ve amaçlarımızı tartarak irademizi, özel ve manevi bir disipline uydurabilmek demektir. Yâni insan, kendisi için tabiatın takdir ettiği bütün genişleme, atılma, kazanma zekâsını ve dolayısıyla içgüdülerini körletmeden ahlaklı olamaz. Bu, demektir ki, insan daha dar bir alanda hür olabilmek için, geniş bir çevrede kahramanlık ve tehlikeden çekinmeye ve bir korkak gibi daha çok içine çekilerek kanâat ve mahrumiyete katlanmaya mecburdur. Fakat bu, ahlâksızın tehlikeli ve olumsuz hürriyetine karşı, her zaman tercih edilecek olan bir fazilettir. Saâdetin ve hürriyetin hepsini kaybetmek zoruna veya ihtimaline kapılmaktansa, birazına nail olmak, elbette daha kârlıdır. İşte ahlâk bu ekonominin, bu pehriz ve ihtiyatkârlığın tekniğinden ibarettir. Bunun içindir ki, hiç kimse, ahlâksızlığı savunamaz, bütün ahlâksız insanlar bile, fazileti savunmaktan çekinmezler; veya hiç olmazsa kendi akıl ve amaçlarına uygun bir fazileti telkin ederler. İnsan hayatı, gerek kendi nefsi, gerek tabiat ve insanlıkla sürekli bir savaş hâlinde olduğu için, ahlâkî olmayan yollardaki başarı ihtimali, ahlâkî yollardaki başarı ihtimalinden daha azdır. Ahlâkın sağlayacağı başarı, belki daha kısır ve önemsizdir; fakat bunun alanı yüce olduğu kadar da geniş ve temizdir ve asla tehlikeli değildir. Ahlâksızların çoğu, teşebbüslerinde bütün hürriyet, servet ve saâdetlerini kaybetme tehlikesindedirler; hatta bunların başarıları dolayısıyla hissedebilecekleri sevinç ve saâdetin dozunu belirlemek de güçtür. Hürriyetle ahlâk arasındaki ilişkinin bu lâstikli durumunu, aksiyon teorileri dolayısıyla zem etmiş olan Leibniz, der ki: «Aksiyonlarımız iki yüzden meydana gelir: Bazıları şuurlu güdüler (sâik) le olur ki, onları biz belirleriz. Diğeri, karakterimizin şuursuz istidadıyla vukua gelir ki, bunlar, bizi aksiyona sürükler ve zorlar. Biz hareket ederken, bu güdüleri bilmeyiz, bu sebepten de kendimizi malik olmadığımız hâlde hür ve bağımsız zannederiz.» Buna bir de hayat zorunluluklarının gerektirdiği hareketleri eklersek, hakikatte, hürriyet kavramının etrafımızdakiler tarafından hazırlanmış bir engele raslamadan hareket ve yaşama imkânlarını korumak sâadetinden ibaret olduğunu görürüz. Bundan da ahlâkın daima çevremizde bulunanlara karşı kendi hareket ve hayat hakkımızı korumak için uymaya mecbur olduğumuz kurallar toplamı olduğunu anlarız. İşte bireysel ve insani hürriyet, ancak ahlâkın böyle bir anlamına inanmak, hiç olmazsa, bu anlamdaki fazilet kurallarına itaat etmekle elde edilebilir.
Sayfa 70-71
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.