Gönderi

128 syf.
·
Not rated
Sonsuz Bir İç Çekiş
Acının durgunluğu sürerken hep gitmeye çalışmak, hep gitmek ve tekrar dönmek; etrafında kıyamet koparken yere çömüp kıvranmaktan, kurtulmayı beklemekten başka neye benzer ki? Kendi ülkesine karşı beslediği kinin altında sanki öfkeden çok korku ve acı yatıyor. Tekrar aynı kaseti başa sarmamak için otel odalarında ve yollarda hayat aramak, acının durgunluğunu daha da arttırmıyor mu? Yollar, aynı kelimelerden oluşmuş farklı cümlelerle dolu kağıtlar, tren istasyonları, yeni insanlar, sivrisinekler, sevişmeler, sohbetler, yemekler, biralar ve hasta ruhlu mezarlıklar etrafında oyun oynuyor Özlü. “Çevreyi tanımlamak değil, duygularla yaşamak gerekir.” Duygularıyla yaşıyor anlattıklarını. Zihnindeki acısı, acı çektirmekten mutluluğunun kaynağı olmuş. Yalnızlık farklı bir kılıfa bürünmüş onun bedeninde. Oturmuş ve yayılmış her yanına; önce rahatsızlık vererek, sonradan yaşamının kaynağı haline gelerek. “Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması.” “Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendini onaylaması. Karşısındakine bir şey anlatmak istese de gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru anlayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Bir bedenin üzerinde dolaşan her el, kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki beden üzerinde.” Birbirinden alakasız insanlar ve olaylar üzerinden dönüp dolaşıp kendime geliyorum her sayfada. Bazen üzerimden atasım geliyor o insanı bazen de koşup sarılasım. Özlü gibi içimde bir doyumsuzluk yok. Çünkü yaşamın yüceliğinin farkında değilim henüz. İlla hepimizin içinde heyecanlar, hayranlıklar zaman zaman beklenilenin üzerinde kendini hatırlatır. Fakat Özlü hayata gözlerini dört açmış sanki. Hep mi böyle yoksa bu kitabı yazarken mi bu duygu yoğunlaşmış bilmiyorum ama “Her zaman canlı, her zaman somut olguya yaklaşmak” istemesi; içimde derin bir uykuya hazırlanan, gözleri sımsıkı kapalı kadını dürtüp duruyor. Dili yorucu değil fakat akıp da gitmiyor. Hep bir şey durdurdu okurken beni. Devam edemedim çoğu zaman. “İnsanın kucaklamak istediği bir gece”nin ucuna yolculuk yaptım. Kavrayamadığım dünyamın ucuna yolculuk yaptım. “Otellerin kişiliksiz odaları”na girip çıktım. Zamanı acımasızca oraya buraya yedirirken hiç düşünmeden biraz daha oyalandım. Eksilttim kendimden. Basitleştim bir nevi. Kendimi düşündüğüm oranda büyütmeye devam ettim ve gerçekleşmedim. Acıktım ve susadım. Özlü yaşama erişmeyi her şeyin üstünde tutuyor gibi. Elinden geldiğince daha çok hissetmeye, duymaya, görmeye, anlamaya ve aynı zamanda yaşamı genişletmeye çalışıyor. En sonunda ne olacak peki? Buraya kadar düşünmek veya gelmek büyük bir doygunluk belki ama bundan sonrasını bir sonuca bağlayamamak çıldırtıcı. Özlü yaşamı ölüme bağlıyor. Dokunmak ne kadar yaşamsa o kadar ölüm. Büyük bir yaşam, büyük bir ölüm demek onun için. Belki de yaşamak için ölülerden cesaret almak… Yaşamı koca bir yolculuk. Bu yüzden yolculuk onun için yolculuktan farklı bir anlam taşıyor. Kendinden kaçarak kendine ulaşmaya çalışmak bu. İnsanların, güneşin, bilmenin, uyumanın üzerine gidiyor. Şimdi hepsini kendi açıma çeviriyorum. Gücün üstünde bir güç var, insanın düşüncelerinden doğan. Ardından öfke, hep birlikte anlamlandıramamanın sonucu olan… Tek başına kalmak, birlikte bağımsız olamamaktan dolayı… Gecelerimiz uykusuz geçsin, kaybedelim kendimizi, düşünmekten yorulduğumuz zaman acı durgunluğunu arttırsın, sonra tekrar koşmaya başlayalım yaşamın ucuna doğru; “ölümleri de ellerinden alınmış insanlar”la beraber. “…bırak, bırak, bırak içinde seni kemiren seni bırak.” Koca bir diş ağrısı, uykusuzluk ve antibiyotik var kitabın her sayfasında. Koca bir Pavese, Svevo, Kafka hayranlığı var. “Gideceği yönün tersinde yol almak var bütün gün”. Sınırlara karşı çıkmak, sabır duymamak var. Kuralsızlık var. Ve en önemlisi var olabilmek için kendini kavrayabilmek var. Birbaşınalığı mutluluk verici. Her şeye rağmen bütün insanları kucakladığını da biliyorum. Eleştirdiklerini de, kaçtıklarını da, sığındıklarını da kucaklıyor. 125 sayfanın sonuna gelmek öyle kolay olmadı. Çoğu zaman durmam ve gitmem gerekti. Anlamlandırdığım ve anlamlandıramadığım onca şey arasından Pavese’nin intihar mektubundan şu cümleleriyle bitiriyorum bu saçmalığı. “Tanrı bana büyük yetenekler vermiş. Bazılarına kanseri vermiş. Kimini budala olarak yaratmış. Kimini daha çocuk yaşta ölüme göndermiş. Tanrı’nın büyüklüğünün nerede olduğu belirsiz. İşte beş bin liret. Castrelanzzo Rahibi için. Kendi öykülerini anlatsın, kendi dinlesin. Hiç değilse anlattıklarına kendisinin inandığını umalım. Kendinize bakın. Bana gelince, kendimi buz parçası içindeki balık gibi duyuyorum.”
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna YolculukTezer Özlü · Yapı Kredi Yayınları · 202112.1k okunma
··
300 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.