Gönderi

Aşk nedir? Yeri yurdu nerededir? Nereden gelir, nereye gider? Sınırlandırılabilir ya da durdurulabilir mi? Kuralları var mıdır? Ya da bilinen bir formülü? Nasıl yaşanır? Nerede yaşanır? Kiminle yaşanır? Tek mi yaşanır? Ayrı mı? Nasıl bulur seni? Sen mi onu bulursun? Yoksa önceden yapılmış bir plan dahilinde kapının önünde mi buluverirsin? Huyu, suyu, tüyü sana en çok benzeyen, en uygun olanla mı yaşanır; yoksa en çok zorlayanla mı? Kilitle anahtar gibi midir? Yoksa iki ayrı anahtar iki ayrı kilit mi? Bir ayrı düşüş, bir kavuşamama hali mi? Yoksa "BİR" oluş mu? Anlatamama, anlayamama, aradığını bulamama mı, yoksa ne aradığını bilmeme, ya da bir yanılsama hali mi? Bir kaçış mıdır hayattan, kendinden? Yoksa bir yok sayma hali mi? Hayatı ve kendini. İnsan ne arar aşkta? Ne bulur? Severken yarattığının aslında sandığın gibi olmadığının kırıklığı mıdır, yoksa doğru dürüst birini bile yaratamamış olmanın ezikliği midir aşk? Kendi kendinle bir savaş mıdır? Yoksa sevdiğin, sevmediğin yanların mıdır? Bir başkaldırı mıdır aşk? Tanrıya, bu dünyaya ait olmayan bir duyguyu taşıyabildiğini ispatlamak mı? Öç alır gibi acıtarak mı sevmektir asıl olan? Yoksa görüp görebileceğin en nazik şekilde mi? Sahi Nedir Aşk? Acıyı sevmek mi? Yoksa kendisine acıyı reva görmek mi? Kaderin elinde oyuncak sanma hali mi? Yoksa kadere baş kaldırabildiğini kanıtlamak mı Tanrıya? Kuru odunlar gibi sessiz sakin yanmak mı? Yoksa cayır cayır yanarken bunun hiç kimse tarafından görülememesindeki kudret midir aşk? Hücrelerinden söküp atabilmek için varlığını bile Dünya üzerinden silmek gerektiğini bilmek midir? Yoksa ölümün bile yok edemeyeceğini bir anda anlayıvermek mi? Kendini mi sever insan aslında, yoksa içindeki Tanrıyı mı? Bir cennet bahçesi midir vaat edilen, yoksa başının fena halde belaya girdiğinin ve cennetten kovulacağının resmi midir? İçindeki şeytan mıdır, bu her şeyi harekete geçiren, yoksa en kadim aldanışın cazibesinin kurbanı olmak için yanıp tutuşmak mı? Kor olmuş bir kılıcı yaraya sokup çıkarmak mıdır, yoksa demiri tavında dövmek mi? Kılıcı ateşe kim sokar, kim çıkarır, demiri kim döver, kim soğutur. Kuyudaki kim? Züleyha mı? Kuyudan onu kim çıkarır? Kim atar? Bir doz bir doz daha.. Öleceğini bilerek damardaki akışa veya beyne hücum edişe bağımlı olmak mıdır? Yoksa hiç istemediği halde bir yalana kendisini inandırmak mı? Yiyip içmelerden kesilip, ince hastalığa yakalanmak mı? Yoksa sadece bir cana bağlanıp sorgusuz, sualsiz, tasasız oradan oraya sürüklenen ömürde mi? Bilerek düşürülen bir mendil, kısacık bir bakış, gizlice çekilen bir fotoğraf, yakıcı bir dokunuş ya da tutkulu bir öpüş müdür aşk? Dünyaya ait olmayan ya da daha iyisi kim olduğunu bilmediğin birisi tarafından uydurulmuş bir mit midir? Kendini bir masalın içinde kaybetmek mi, yoksa sonu mutlu biten gerçek bir hikayenin içinde bulup bulup yitirdiğin esas kahraman olamamanın acısı mıdır? Gerçekte nedir aşk, şehvetle karışır mı? Dostlukla, sadakatle. Ya da vefayla, alışkanlıkla ve de korkaklıkla. Değersizlikle hatta yalanla da karıştırılır mı çokça? Bu yudum yudum içilen bulamacın muhteviyatının yıllarca, hatta ölümden sonra bile çözülemediği olur mu? Gurur sığar mı aşka mesela? Yoksa her şeye tercih edilebilir mi? Edilmeli mi? Ey ask! Sen mi büyüksün ben mi? Aşk mı seni ele geçirdi, sen mi onu? O mu seni kontrol eder, sen mi onu? Yarattığın hayaletin tüm hayatını yönetmediğinden emin olabilir misin? Kaçıp kurtulamadığın, dilediğin gibi çekip çeviremediğin, herhangi bir kaba, kalıba sığmayan şey senin kontrolünde olabilir mi? Başladığında mı başlar, yoksa bittiğinde mi? Kendi içinde mi tuzla- buz olursun, yoksa O'nun içinde mi? Yaşarken mi hissedilir, yoksa yaşanıp bittikten sonra mı? Hiç biter mi? Bittiyse gerçek midir? Sahtesiyle nasıl ayırt edilir? İnsanı deli eder mi? Yoksa zaten sadece deliler mi aşık olur? Kimselere, kendine bile itiraf edilemeyen bekleyişler midir aşkı aşk yapan, yoksa beklemiyormuş gibi yapışlar mı? Yaşayan mı bilir, yaşadığını sanan mı? Yaşayan mı yanar, hiç yaşamayan mı? Her şeyi aşka bağlayan mı haklıdır, yoksa her fırsatta varlığını inkar eden mi? Becerebilen mi yaşar, yüreği yeten mi? Zayıfların mı harcıdır, yalancıların mı? Bir baltaya sap olamayan, daha kendisini bile tam olarak tanımayan, ne idüğü belirsiz ve de tekinsiz bir duygunun içinde savrulup duran mı hakkını verir, yoksa hayatın özüne inanan mı? Hülasa aşka kim düşer, zayıf mı yoksa güçlü mü? Peki ya Aşka düşülür mü, düşülürse nasıl düşülür? Kim düşer? Neden düşer? Nasıl düşer ve de Nasıl çıkar? Kol, bacak ağrısı gibi midir, kalp ağrısı da? İlaç alınca geçer mi? Kesip atınca, çıkarıp kenara bırakınca, unutup yok sayınca diner mi? Gözlerini kapatınca sesini duymaya, kulaklarını kapatınca yüzünü görmeye devam ettiğin halde, beynini söküp atmaya değer mi? Hep kaçmaya çalıştığın halde sürekli yakalanmak mıdır? Yoksa bulup bulup yeniden yitirmek mi? Kalabalıklarda ve dahi gecenin zifiri karanlığında asla yalnız kalamamak mıdır? Yoksa ebedi bir yalnızlığa mahkum olmakta mı? Kaybetmekten ölesiye korkmak mıdır insanı zayıf düşüren, yoksa gözlerinde kaybolup gitmek mi? Gölgesinden bile korkan ürkek kırılgan mıdır, yoksa ejderhalara kafa tutacak kadar yürekli mi? Dağları mı deler, yoksa bir tutam saç için keskin bir bıçak mu koyar araya? Yakıp geçmeler midir? Derin iç çekmeler mi? En çok hangisi acıtır? Terk edilmek mi? Uğruna savaş verilmeye değer olmamak mı? Yoksa savaşırken yanıp kül olmak mı? Bütün bunlar olup biterken senin tarafından yaratılmış. ete kemiğe bürünmüş birine koştuğunu sanırken, Tanrıya doğru mu koşmaktasındır aslında? Sahi nedir aşk?
·
1 plus 1
·
129 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.