J'avais reve du Nord (Fr. Kuzeyi Düşledim)
Çokça olduğu gibi Famine Fransızcası ile yazılmış. Söz oyunu bol, haute qualite, yirmi dakika uzunluğunda, pek interessant bir parça.
Neden enteresan? Fransa'nın çevre kirliliği ve müslüman göçmenler sebebiyle yıkılmakta olduğunu düşünen bir Fransız'ın depresyonunu dinliyoruz.
Zihninde, düşündeki kuzeye hicret ediyor. Bu anlam çatısının altında kendi tarihimiz bana el sallıyor. Zira biz ne kadar zayıfladıysak ve güç yetiremediysek sömürgecilere, o ölçüde sömürdüler. Tanrı'nın sopası yok. Zenginleştiler evet. Ancak kendi toprakları üzerinde, sömürdükleri halkların varlığı türlü sosyal, siyasal sorunlar açtı. Yakın tarihe bakınca; Afganistan'ın işgali, 11 Eylül, Irak'ın işgali, Arap baharları ve Suriye iç savaşı neticesinde yaşananlar, sığınmacı akınları, zulümde payı olanlara rahatsızlık vermeye devam ediyor. Edecek.
Bir İngilizce mülakatta:
"If i have to clarify my personal ideas that reflected in Peste Noire: I remain staunchly a right-wing anarchist." Demiş Famine.
"Peste Noire'dan yansıyan bireysel idealarımı açıkça ifade edecek olursam: Sadakatle sağcı anarşizme bağlı olmaya devam ediyorum."
Sağcı anarşizm, kavramları açan ve muhtevalarına bakan kimileri için bir tür ırkçılık. Anarko ırkçılık da denilebilir.
Bence, La Sale Famine de Valfunde:
Kuzeyi düşledim. Alın size black metal; militarizm, ırkçılık, biraz 'gangsta rap', biraz 'industrial', bol bol Audrey Sylvain'in pamuk şeker sesi.
Demiş. Sesleri tutuşturmuş ve kuzey soğuğu ile yakmış.
Hüzünlü, öfkeli ve elbette romantik, insanca, pek insanca bir parça.
İngilizcesinden çevirirken, neredeyse her bir Fransızca kelimenin hem Türkçe hem İngilizce karşılıklarına baktım. Fransızca deyimleri de tespit edip bir Fransızca bilene danıştım. Yani sözlerin anlamlarına vakıf olmaya çalıştım.
Kuzeyi Düşledim
tinyurl.com/e8w32vc4
Martigues ve Marsilya arasında
Daldırırken ayaklarımı Afrika'nın sularına(1)
Kader buyurdu: Otur!
Foseptik çukurunun civarına.
Memleketimde petrol kokar deniz,
Oksidize arş ve kir tutuşturan güneş altında,
Deli gömleği gibi rahat oturur pislik
Yüksek katlı plazalar arasına.(2)
Memleketimde metal ve plastik,
Arizona gibi ufuklaştırır esmer toprağı
Yalnız ayak takımı sever(3)
Bu devasa saunada avare dolanmayı
Ve memleketimde cüretlice dolaşmak pek iyi bir fikir değildi zaten
Polis, çetelerin karşısında üç buçuk atardı(4)
Kim gövdenizde bir delik açardı
Yüzleriniz çok beyaz olsaydı...
Doğduğum yer Fransa değil artık
Çoktandır çürümekte gotik ihtişamımız;
Ve bezenmiş kadim duvarlarımız
Egzotik küfür cümleleriyle.
- Burada itfaiye ambulans polis sirenleri duyuluyor, "aralarında Mağripliler'in (Famine'e göre 'Fransa'nın huzurunu kaçıranlar') olduğu gruplar olay çıkardı, şura yandı, şu kadar yaralı var" dediğine, ya da benzer şeyler söylediğine neredeyse emin olduğum haber spikerinin sesi duyuluyor. Sonra akustik gitarın tınıları giriyor, ardından yaylılar. Bir hüzün söz konusu.
Ve Audrey Sylvain güzel güzel söylemeye başlıyor. Sylvain'in pamuk sesinin ardından, Famine tekrar başlıyor öfkeyle:
Mavi gözler ve sarı saçlar, yanıklaşmış
Yanlış dizgi üzerine yerleştirilmiş
Hak ettikleri yazgım için yalvarıyorlar
Bir anda, kuzeyi düşledim...
Ormanları ve bakir arazisi
Hiç erimeyen buzunun daveti
Ötelerindeyse hiç geçmeyecek
Ebedi abanoz tiksintisi...(5)
Deşmek isterdim seni Phebus
Oklamak tüm oklarınla
Tıpkı yere çakılan bir Airbus
Marakeş ve Marsilya arasında(6)
Ve bana bir ayna gibi göründün, öfkeli bir kardeş
Eli bol tedarikçisi, buzun ve alacakaranlığın
Akoru bozuk borusu Avrupa dargınlığının
Irkımı aşağılayanların suratına çamur üfleyen.
Sen, kara metal! Garajlarda dövülmüş(7)
El işi bombalar gibi
Yarı düş, yarı hiddet.
Sen, kara metal! Yerin bağırsaklarından çıkan,
Koca bir anal sonda gibi
Tüm şehirleri yok etmek için.
Sen, kara metal! Boğaz kesen çelik
Ulusun ölümcül koçbaşı
Kızıl gülleri kanatan.(8)
Sen, kara metal! Aniden kanatlarını ödünç aldığım,
Koca kuzey kuzgunu!
Uçurmak için benliğimi daha soylu hisarlara!
1: Trempant dans les eaux de l’Afrique.
Famine'e göre, Fransa'da o kadar çok Mağripli var ki, Marsilya ve Martigues arasında giderken Afrika'nın suyuna ayaklarını daldırmaması mümkün değil.
"Afrikayı kolonileştirip, sömürüp semirdiğimiz günler ne yazık ki geride kaldı", "Marsilya-Martigues arasındaki Mağriplilerle uğraşıyoruz" diyor bence.
2: Au creux des tours de succursales.
Succursale, Türkçe'de karşılığı olup olmadığını bulamadığım, dolayısıyla kolaya kaçarak ve "tour/tower"dan yararlanarak "plazalar" diye çevirdiğim sözcük. Famine'e göre bir başka mesele; kapitalizm.
3: Seules mouches-à-maille aimer zonner.
Mouche; Fransızca sinek demek. Maille; argoda para. Mouche a merde; bok sineği. Paraya üşüşen bok sinekleri "ayak takımı" değil midir?
4:La flicaille a perdu ses couilles devant les tribus d’...
Fransızca'da, Mağripliler -Arap veya Berberi- için kullanılan etnik hakaretlerden biri var burada. Tribus d'... aslında tribus d'crouille. Crouille; Kuzey Afrika Arapları'nın konuştukları Arapça'da, kardeş anlamına geliyor. Anlam kaya kaya ırkçı bir hitaba dönüşmüş özellikle eskinin sömürge topraklarında yaşayan Fransızlar'ın dilinde.
5: L’éternelle aversion ébène.
Bir üstteki dörtlükte kuzeyi düşlemeye başlıyor. Permafrost'tan, hiç geçmeyen kış mevsiminin asil örtüsünden bahsediyor. Ve ötelerinde, yani kıta Avrupa'sında ise hiç geçmeyecek olan abanoz tiksintisinden.
Hastalık. Irkçılık.
6: Jeu voulu crevasser phébus.
Phebus/Airbus kafiyesi beni hep güldürmüştür. Phebus-Phoebus; Grek panteonundan Roma panteonuna transfer olan Apollo. Fas'a sevgi gönderecek hali yok. Ha ben olsam gönderirim. Fas güzel memleket.
7: Toi métal noir! Sen kara metal!
Kesinlikle black metal değil, kara metal. Fransızca'da karayı karşılayan sözcüğü kullanmış olması sebesiz değil.
8: Faisant que roses du rouge dégorgent.
Anti-komünizm. Kızıl gül başka memleketlerde olduğu gibi Fransa Sosyalist Partisi'nin de simgesi.
Vaktinde bir Hakan Albayrak şiirimsisi okumuştum. Şöyle:
her şey bir rüzgara bakıyor ağabey
bakma esrar çekip mayıştıklarına
bir gün var ya bir gün bu mağribli çocuklar
bir gün yakacaklar paris'i...
@Pertevuykuda 18:38'den itibaren, partisyondaki değişiklik özellikle dikkatini çekmiştir. Ve birkaç saniye sonra başlayan:
La-la-la, la-la-la, la laa-laa...
Çığırış mı demeli tezahürat mı bilemedim ama mahkumlarının gardiyanlarını galebe çaldığı cezaevleri, akıl hastaneleri canlanıyor zihnimde. Ve hür olmanın muzafferliğini aşikar eden sevinç naraları. Neticede kuzey düşlendi, kuzgunun kanatları ödünç alındı ve daha soylu hisarlara uçuldu :)
Aşağıdaki sana gelsin Nurullah.
Şarkı: Duyuların Acizliği
Albüm: İnsan Harabeleri
youtube.com/watch?v=VYUdlGw...
19 yaşındaki bir genç kızın bence aleme salabileceği en güzel çığlık seni bekliyor. Güzelliği; bedeninin acısından, yardım çağrısından ziyade göğüs kafesinde çırpınan bir kuşu andırmasından.